(ÜSTAD BAHAEDDİN KARAKOÇ’UN HENÜZ HİÇ BİR YERDE YAYINLANMAMIŞ BU ŞİİRİ, İLK KEZ ANTOLOJİ'DE YAYINLANMAKTADIR VE BU ŞİİR, ÜSTAD'IN ANTOLOJİ OKUYUCULARINA ARMAĞANIDIR.)
Artık zevâl vakti, akşam oluyor;
Göklerin kapısı hâlâ aralık…
İnce bir sızıyla içim doluyor,
Her zaman sökmüyor gözükaralık.
Sanki bütün kuşlar dağlarla sözlü,
Sanki hepsinin de gözleri çakır…
Benim gördüklerim hep eylül yüzlü,
Ufuklar kıpkızıl yekpâre bakır.
Yüreğimde kişner en soylu atlar,
Toynak seslerinde dinginlik çok zor.
Biçimden biçime girer bulutlar,
Özlemin rengiyse hiç değişmiyor.
Düşlerimin burgacında dönüyor
İpek ve baharat yüklü bir kervan.
İçimdeki lâmba birden sönüyor
Deve kızıp kaçmış, şaşırmış sârbân.
Görünüp görünüp kaybolan kaçak
Çıkınında taşır totemlerini…
Bu mühürü söküp kapı açacak
Kim varsa söylesin biri yerini.
Karşımda bir çift göz, kavrulmuş badem,
Ansızın bıçaklar hassas yanımdan…
Aşkıma tanıktır çiçek seccadem,
Üstüme damlarken yürek yürek kan.
Sular kırılır da Leylâ kırılmaz;
Bir renk cümbüşüdür, kemiksiz ışık…
Gizemdir, ritimdir, bitimsiz ilkyaz
Ne canlar tanıdım Leylâ’ya âşık.
Gün batar her şeyi koynuna alır;
Şahlanan dağ, deli ırmak kadife…
Gün doğar, ne yüzü ne izi kalır,
Kalan salt imzasıdır Leylâ diye.
Beni böyle esrik / aylak görenler
Sanırlar ki işim bitmiş tastamam.
Yüreğimden geçer bütün trenler
Leylâ’sız dünyayı hiç umursamam.
Kural bu: acıma, vurunca düşür!
Sanki hiç sevmedin, kalem tutmadın.
Sabır burcundaki bayrağın üşür,
Morgda çıplak yatan hep senin adın.
Leylâ salınarak bahçeye iner,
Tavusa dönüşür her dokunduğu.
Kokusu yerlere, göklere siner
Havuzda yüzerken bir siyah kuğu.
Onun eşiğine yüz sürenlere
Kilitli kapılar bir bir açılır.
Hiç binmediğim Leylâ’sız trenlere
Leylâ’sız köprüler nasıl geçilir? ...
Kayıt Tarihi : 1.12.2005 00:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aşkın hissesinde payım sefalet
Hasret ateşiyle durulan Leylâ
Gönül sahibine vermez kefalet
Gülün dikeniyle vurulan Leylâ
Leyla’yı Leyla’ya çeviren hüzün
Rüzgarı notayla estirir sözün
Kumlarla çizildi o masum yüzün
Avare dolaşıp yorulan Leylâ
Asalet tacının onur handanı
Düşüne düştüğüm Yusuf zindanı
Nâme-i bülbülde kiram rindânı
Canıyla canana varılan Leylâ
Firavun meclisi büyü peşinde
Zalimlik kokuyor haram aşında
Bağrına bastığı sabır taşında
Dostluğun izine sarılan Leylâ
Kemerbest bağlayıp sığındığım dâr
Hicap eder insan özündeyse ar
Aşkın miracında semah ah-u zâr
İlimler şehrinde dirilen Leylâ
Leyla Akgül
Ben de bugün Leylâ demiştim. Ve bu şiirim ilk kez antolojide yayınlanıyor...Benim şiirimde hocamın şiiri kadar güzel olmasa da kendisine hediyem olsun. Her yazdığından öğreniyorum... Öğreneceğim...
Selam saygı ve hürmetlerimle...
TÜM YORUMLAR (3)