Dedi:
- Ağlayamadığım günlere adak olsun bu yaşlar…
Kendi yalnızlığının dilinde yazılmış bir manifesto edasıyla.
Oysa
- Her şey değişiyor; yollar, adımlar, vasıtalar, varılanlar, bırakılanlar, kıyafetler…
Ve yine her şey koca bir hortumun içine kapılıp, geçmiş gibi tozlu, ruh kadar bulanık, zihin kadar karmaşık, sonsuzluk gibi sisli bir yalnızlığa dönüşüyordu. Sonra yine yaka paça, soluk soluğa bir öfkeyle onu benliğine fırlatıyordu. Kendine çarptıkça canı yanıyordu…
Susuyordu…
İçine peygamber saklamış bir balık gibi hissediyordu kendini.
Derinlere iniyordu.
Gizleniyordu.
Durulup sonra
Her şeyden uzaklaşıyordu.
Hiçbir bulantıya yer vermemek,
Kusmamak için…
- Ahh..İçimin güzellikleri ne bereketsiz…
Diyordu.
- Bunu da kaybedemem…
Doğum günüydü. Susmamıştı gözyaşları daha. Hâlbuki daha dün, daha dün..! Ödemişti tanrısına tam yirmi üç yılın vefa borcunu. Hayattan çaldığı bozuk zamanlarla… Hayat dilenip de üstü kalsın diyerek bırakıp ümitlerini… Hani karşılığında ucu ucuna yeten bir tebessüm almıştı da zaten kahkahalarda yokmuştu gözü…
Annesini hatırladı yine yetindiğinde;
Ve babasını andı en fiyakalı küfürleri sıfat diye adının önüne ekleyip!
Evine geldiğinde farklı karşılanmıştı bu defa. Yalnızlığı tüm ziynet eşyalarıyla süslenmiş, alımlı, neşeyle, çoğalarak açmıştı kapıyı “ İyi ki doğdun! ” nidalarıyla… Aralarından sıyrılıp da balkona kaçtı. Gökyüzünden tek nefes çalamadı derince…
- Nasibim mi bu kadar...? (Bunu kendine bile söyleyemedi içinden.)
Koca bir HİÇ olamamalıydı tüm soruların cevabı. Bir yaraya tırnak atmak gibi irkilticiydi bu gerçek…!
- Tutkalı olmalı iki âlemin. Bu boşluk, havada asılmışlık, belirsizlik ritmini bozuyor yaşamın, soluklarını çalıyor…
Diyordu. İçinden konuşuyordu. İçine… İçli… Dilinde kelimeler ellerinde bastonla ha düştü ha düşecek gibi titrek, ölüm gibi net, ümit gibi iki büklüm çıkış arıyordu…
Ve ne zaman bir yere varsa, vakitlerden geceydi… Her ışık bir tümen asker gibi karşılardı onu. Bilirdi savaşlarla karşılardı her şehir…
-içimde bunca ışıkla onca karanlığa kafa tutamam.
Derdi. Geceleri yastığına düşerdi hüzün gözbebeklerinde büyüyüp. Gözlerini sıkıca yumardı bu zamanlarda çocukluktan kalma alışkanlığıyla…
Ve
- Tanrım!
Derdi.
-Bana hayatı çocukça anlat! Dilini bilmiyorum bu alemin…!
28/04/10
Esra CANPOLAT
Denizli
Kayıt Tarihi : 30.5.2010 16:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Elini telaşla kitap sandığına soktu ''HİÇ '' diye karşılık verdi aceleyle. 'Kendi kendime konuşuyordum...O.Atay
Derdi. Geceleri yastığına düşerdi hüzün gözbebeklerinde büyüyüp. Gözlerini sıkıca yumardı bu zamanlarda çocukluktan kalma alışkanlığıyla…
Ve
- Tanrım!
Derdi.
-Bana hayatı çocukça anlat! Dilini bilmiyorum bu alemin…!
..
iyi kalem
iç ses iyi..
kutlarım sayın CANPOLAT
TÜM YORUMLAR (3)