Bir garip hikaye ile başlar teessürle dolu kalbim
Devrana eş asırlar geçer amma sönmez bir şulem…
Gökte göğü yerde muazzam bir saltanatı yaşarım ki,
Uçurumun hemen yanında, nihayetsizliğe koşarım..
-Bir şiir söyle! Demişti mecnunun dilinden,
Ağusu tiryak ki; manası katrede boğsun.
Elinde kalp, gözlerinde hasretin narı tutuşsun.
Heyulaya kapanmış ömürde bir alem ki…
Fakatlara gark edilmişliğin nazını çekerken,
Sürme kirli elini, mahpeslerin kasaveti çökerken,
Uzvun bir dünya, feleklere felekler halkalı,
Duyduğun ses, gaipler vardatının sadasıyken.
Ahhh! İle çekmişken dertli bir içi, vuslatın hicabı,
Tuluda ki kıvılcımların, konacak mıdır? Güneşe adı.
Kefensiz taltiflerine bozulmuşken dudakların sukunu,
İhtiyarını yordu, Ruhuna açılan deliklerin tek umudu..
Ve heyecansız bir adımın,ilk dudak kımıldatışı,
“Beklenmedik diyar-ı yarda bir abdalım.
Zulufde kokan bir misk-i ambere daldım
Vardı, varlığına varacak bir iz, nişane,
Düştüğümde çıkmışım o esrarengizlik mevkiine
“
Her adım ona yöneliyorken sesim titrer,
Ne doğacak gün vardır ne de bitecek ter,
Ümitte yektaya bir dirhemlik işgal etmez,
Gönle sığan hub başka kapı kati bilmez.”
Gözler susmuştu da ömür durmuştu.
Ahiri meçhul zan ile visale koyulmuştu.
Kelimeler, birbirinde tükendi, sürmedi de,
Cenahlara taarruz eden hissi bulmuştu.
Bir adım daha atılmışken şairin diliyle,
Nice viranelere güneşi sokmuştu eliyle..
“ Bir bire, iki hep teke yürüyor da; Gafletin perdesi,
Akimi kovalayan bir şahsın ta kendisiyle özdeşti.
Fırtınada sakin-i sukun, sukun da kalıbını yırtarken,
Menzilden gayrına Körleşen aşk sarhoşunun oduydu.
Ben ki divane Mecnun olmuşum, Leyla,Leyla!
Deyü kendimden bi- haber onu sayıklıyormuşum.
Aş, bedenimde ebediyete kadar mahkumken,
İçilmeyecek katreye,bedel; ödenmezdi bir Leyla! “
Kuru-yaş fark ettirmiyor,gece-gündüz de,
Durmayan bir alemde, teskin bir an başlıyor.
Bir elden bir ele niceler… Kat-ı meratibde de,
Ebedü-l abada herkesten bir tane yansıyor.
Biten şiire yeni bir mana ilave edilmişti.
Kasdedilenin aksine bedenden ruha,
Mecazdan hakikiye inkılabı zarurileştirdi.
Bakışlarda yükseldi, elden alınlara, başlara…
Cehlin cehaletine yüz sürmüşken hevesim,
Derunundan çıkılmayacak bir ister hevesim.
Alın alın, parçalanırmış da, asarını bilmez…
Her ıstıraba dönük manzara, gafletini bildirmez…
Ahirinde çıkan feryad-ı figanın,
Ummmaklığının ruhuna verdiği, güzelliğin zehirleyşiydi.
Dem dem seyyaledir ki, her zerre de bir yükselişti.
Bakıra koşarken içine düştü altının.
Ve…Yüz çevirirken sudan,
Ab-ı hayata daldı ki, arkasına bakmadan…
Artık….
Var da yok, yoklukta vardı.
Kayıt Tarihi : 5.11.2013 22:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ertuğrul Koç](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/11/05/heyulaya-daldim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!