Hey On Beşli On Beşli Şiiri - Kazım Karagöz

Kazım Karagöz
9790

ŞİİR


32

TAKİPÇİ

Hey On Beşli On Beşli

Taş döşeli yollarda arabalar geçerken,
Duyardım bu türküyü arabacı söylerken.

Tokat bir dağ içindeyken...
Gülü bardağ içindeyken...

Yüzü kaleye bakan evlerden birisinin
Şenliğiydi Hediye al kiremitlisinin
Üç eteği sırmalı başı tokat işiydi,
Yazma ucu otalı bulunmaz bir eşiydi,
Endamı uzuncaydı, sanki bir fidancağız,
Yüzüyse ay parçası edalı bir kızcağız.
Tokat eşrafındandı ailenin tek kızı,
Nasıl versinler ele zor geçirdiler yazı.
İsteyen isteyene ama demediler he
Yeni yıla kimbilir daha dediler körpe...
Tahtaoba Köyü'nde bir ağanın oğlu var,
Ağa oğlu hüseyin hatırı sayılırlar.
Hediye'yi görünce tutuluverdi ona
Hediyenin kalbi de ısınıverdi ona.
Çok geçmeden Hüseyin dünürcü göndermişti,
Anası da herkese dediğini demişti.
Kızımız daha küçük daha o büyüyecek,
Baba aşı yemedi, daha doyuncaya dek!
Dünürcüler de dedi bizim oğlan da küçük,
Bekleriz ne olacak beklemek olur mu yük.
Söz keselim yeterli, aht verip bekleyelim,
Hediye'ye sadece biz gelin belleyelim.
Kız kısmıdır tez büyür, aynı kuzu misali,
Tez uçanı makbuldur, aynı bir kuş misali...
Oldu dedi anası bekleyecekseniz siz,
Sizden daha iyisini mi bulacağız biz,
Neyse kınaladılar, mayıs, hıdırellezde,
Hayırlı işte acele etmeliydi bizde.
Şerbetini içtiler, nişanını yaptılar,
Türküler eşliğinde kaplar tıngırdattılar.
Bıyıkları yenice terlemiş Hüseyin'e
Verdiler Hediye'yi varmadan senesine.
Artık çeyiz telaşı sarmıştı Hediye'yi,
Elinde kaneviçe gözleri pencereyi
Belki Hüseyin gelir diye yolu gözlerdi,
Uzaktan bazı gençler Hüseyin'e benzerdi.
Türklere soykırımın yapıldığı yıllardı,
Her evden üç beş yiğit harbe yollanmışlardı...
Biçildiği seneler Türkün gök ekin gibi,
Haber bile gelmiyor harp olmuştu sebebi...
On beşlilere kadar biçilmişti yiğitler,
Tokata da gelmişti başkentten acı haber,
Bin üçyüz onbeşliler kışlada toplanacak!
Hiç vakit kaybetmeden sevkiyat yapılacak!..
Karayağız yiğitler bıyığı terlemeden,
Asker olacaklardı nasıl olur demeden,
Kimisi Filistin'e, kimisiyse Yemen'e,
Yeni kurbanlar idi bu soykırım harbine...
Yürüdüler topluca bilinmeyen yerlere,
Gidişleri olup da dönülemeyen yere...
Vagonlara doluştu subayı da, eri de,
Gözü yaşlı yavuklu, ana kaldı geride.
Eller göğe açılmış dudaklar mırıldanır,
Oyalı yazmalarla göz yaşı yazmalanır.
Yavuklular türküyle söndürdüler yangını,
Daha tren kalkmadan getirdiler ardını...

Hey on beşli, on beşli,
Tokat yolları taşlı,
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı!..

On beşliler içinde Hüseyin de var idi,
Ağlayanlar içinde Hediye de var idi.
Kararmış tahtalarla kaplı o eve geldi,
Hediye'si kapıyı tıklatışından bildi.
Öptü hüzün içinde ana baba elini,
Göz ucuyla yan baktı, süzdü Hediye'sini...
Vatan beni bekliyor sağlıcakla kalın siz,
Diyebildi sadece bunun için doğduk biz!
Helallikler dileyip ayrıldı ahşap evden,
Ayrılık ne kadar zor idi Hediye'sinden...
Sürdü atını hızla anayoldan tarafa,
Bir dörtlük mırıldandı hiç bakmadan etrafa...

Gidiyom, gidemiyom,
Az doldur içemiyom,
Sevdiceğim pek küçük
Koyup da gidemiyom...

Hediye baktı kaldı ardından gözü yaşlı,
Bu nasıl olabildi her işi yarı başlı...
Yastığına döküldü her gece göz yaşları,
Hüseyin'iydi çünkü dünyada yoğu varı...
Bir sarı zarf bekledi, yaşadığına dair,
İçinde hep bir his var dönecektir ya zahir!
Hislerini nakışlar oyalarına döktü,
Dokuduğu kilimin tezgahlarına döktü.
Her komşuya, her köye, her gün haber geliyor,
Falanca, falan yerde, şehit olmuştur diyor!..
Hüseyin'den haber yok, bazıları gelmezmiş,
Kayıp derlermiş devlet yaşarmıymış bilmezmiş...
Mahsun mahsun yollara bakıp haber bekledi,
Yeni rüyalar görüp günü güne ekledi...
Çok mu uzaktı yemen? Neredeydi acaba?
Gitse varabilir mi? Hangi dağın ardında!*
Bekleyiş derde döndü, ümidi suya düştü,
İçindeki umudu, gam, kedere dönüştü...
Seneler geçti ama hala da bir haber yok,
Sık sık deyinir oldu Allah var ya keder yok!
Köpekler yabancıya ürmez olmuştu artık,
Çünkü yabancılar da gelmez olmuştu artık!..
Eşkiyalar türedi, hırsız, arsız çoğaldı,
Devlet yoktu dağlara asker kaçağı vardı.
Her başka bir köyü basar oldu haydutlar,
Alıp götürüyordu, para eder neyi var.
Dağa kaldırıyordu gelinleri, kızları,
Erkekleri cephede kimsesiz olanları...
Güven diye hiçbirşey kalmamıştı bir yerde,
Korkuyla yatar oldu artık hediyeler de!
Bir bir sıraladılar endişeleri ona,
Kara yazgılı kızın beklediği var ama...
Onlarca mevsim geçti haber yok Hüseyin'den,
Düşünsene kim geldi Yemen denen o ilden?
Çoktan şehit olmuştur, künyesi okunmamış,
Hangi ocak kaldı ki acısı dokunmamış?
Bizler artık kocadık, sahip çıkmak zor sana,
Ya haber alırlarsa, ne olur namusuna?
Emir efendi varya dünürcü oldu sana,
Sana birşey olursa dayanamayız sana!..
Erkeklerin yaşlısı veyahut genci olmaz,
Oğlu uşak yok ondan iyi fedai olmaz!
Biz gitmenden yanayız ocağını orda yak,
Erkek bulmak zorlaştı, bu fırsat bulunmaz bak!..
Ne yapsın Hediye'cik? Kim ne olsa yapardı?
Gözünden yaş dökerek yüzüğünü çıkardı...
Birkaç hafta sonrası Yazmacı Emin ile,
Düğünleri yapıldı sessizce bir törenle...
Türküler mırıldandı pencerenin önünde,
Ya Hüseyin dönerse onu ilk gördüğünde,
Ona ne diyecekti? Nasıl söyleyecekti?
Nasıl aktimi bozdum Hüseynim diyecekti?

Gidiyom işte ben de,
Bir arzum kaldı sende,
Ayva oldum sarardım,
Din iman yok mu sende...

Mırıldanıp sessizce aldı bakışlarını,
Kınalı elleriyle sildi gözyaşlarını...
İş ters gitmeye görsün neler neler olurdu,
Bela belayı çeker birbirini bulurdu.
iki şehit babası emin efendiyi de,
Aldı götürdü yazgı bir namaz dönüşünde!..
Daha bir yıl olmamış, duldu artık Hediye,
Kış ortasında açmış güle döndü Hediye...
Şad olup bir gülmeden yas bağlamıştı gönlü,
Gelinliksiz dul kalmış pas bağlamıştı gönlü...
Baba evine dönmek olur muydu ne yapsın?
Malı ve mülkü vardı ne kocasının ne yapsın?
Ama bırakmadılar Hediye'yi yasıyla,
Bir gece baskınıyla haydut eşkiyasıyla,
Taze dulu buldular, çıkardılalar bir dağa,
Aylarca gezdirdiler, onu dağdan bir dağa!
Kalaysız sinilerde el çırpıp oynattılar,
Nice zamandan sonra bir kenara attılar!..
Çünkü başka köylerde taze kızlar da vardı,
Onları da bulmuşlar dağa kaldırmışlardı...
Bir sabah Hediye'yi getirdiler Tokat'a,
Bir atın terkisinde attılar bir tarafa!
Takyeciler Camiinde sabah buldular onu,
Kaldırıma çökmüştü, ona ne olduğunu,
Sormadılar bile hiç, birisi kalk demedi,
Sen de kimsin burada ne işin var demedi!..

Tokat yolu kaldırım,
Düştüm beni kaldırın,
Sevdiğiin uğruna
Vurun beni öldürün!..

Kötü kadındı artık efendinin hanımı,
Çaresizdi olmuştu onun bunun kadını...
Yemen'den dönen olmaz ama olur mu, olur,
Giden dönmez dense de yirmi de biri olur...
Dönerdi memlekete Hüseyin de dönmüştü,
Kah vurulmuş, kah esir düşmüş ama dönmüştü.
Bir bahar çiçek vakti geldi memleketine,
Ne kadar da mutluydu, köyündeydi o yine...
On beşlilerden bir tek Hüseyin dönebilmiş,
Yirmi bir on beşliden bir tek o gelebilmiş!..
Köy girişi köpekler saldırdı üzerine,
Hoş geldin gibi geldi köpekler Hüseyin'e!..
Kimse tanımamıştı, hırpani kılıklıyı,
Sakalları uzamış bu taze bıyıklıyı...
Benim, ben, diyebildi ağa oğlu Hüseyin,
Alna yaşa yazılmış anama bir söyleyin...
Köyün genci yaşlısı kuşattı çevresini,
Sarılıp kokladılar, köyün onbeşlisini!..
Ağ sıvayla sıvanmış evlerine vardılar,
Bazı kayıp yakını Allah'a yalvardılar.
Yabancı bir erkeği görünce anacığı,
Yazmasını çekerken tanıdı yavrucuğu...
Oğlum! Diye ünledi koştu tökezleyerek,
Sıkı sıkı sarıldı canım oğluum diyerek...
Tahtaoba Köyünde şenlik başladı o gün,
Dağ taş yankıya vurdu dik yamaçları o gün...
Tek Hüseyin olsa da dönmüştü ya birisi,
Yedisinden haber yok gelir belki gerisi!..
Belki bir laf ederler diye bekledi durdu,
Hiçbirşey denmeyince soruyu kendi sordu:
Hediye nerde ana? Diyebildi sadece,
Gözünü kaçırarak mırıldandı sadece...
Anası ilendi ve arkasından dövündü,
Sorma oğulum sorma o senin için öldü!..
Uçurdular yuvadan, alıcı kuşlar kaptı,
Bunca sene durur mu? Zorla kem yola saptı!..
Ne demekti yani bu hani akti vardı ya?
Dünürcülük etmişler nişan yapmışlardı ya!..
İçi içini yedi yatakta döndü durdu,
Annesinin sözleri onu kalbinden vurdu.
Anladı anasından başka şey duyamazdı,
Gidip kendi bakmalı, ortada kalamazdı.
Ertesi gün kuşluğa vakit varken ulaştı,
Ne de olsa yoruldu tokat yolları taşlı...
Hediye'yi en son gördüğü yerdeydi artık,
Parmağıyla tıklattı, gözü yerdeydi artık...
Ses yoktu, soluk yoktu, kapıyı çaldı durdu,
Yine cevap veren yok kapıya vurdu vurdu...
Ona bakan adama sordu nerede bunlar?
Aha dedi çok oldu buradan gitti onlar!
Ya Hediye deyince bıyık altından güldü,
O kötü yolda dedi ve ardından üzüldü...
Zaten anne babası utancından gittiler,
Dayanamaz oldular Tokat'ı terkettiler...
Hatta giderlerken de manileri dillerde,
Kızları, kendileri ayrı ayrı illerde...

Gidiyom elinizden,
Kurtulam dilinizden,
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden...

Kurşunlar arasında yıkılmamıştı ama,
Hatta kalbi bu kadar daralmamıştı ama,
Yıkılmak üzereydi, zor tutundu duvara,
Sanki sesi kesilmiş, yutkundu ara ara...
Diyebildi sadece bakıp göğe, göklere,
Keşke şehit olsa da dönmeseydi bu yere!..
Bahtsız oldu lakabı sonrası Hüseyin'in,
Bilen yoktu nerdeydi izini Hediye'nin
Birkaç hafta kalsa da köyünde duramadı,
Yan bakışın, gülüşün, önünde duramadı...
O da aldı başını, çekti gitti yadele,
Nerde yaşadı öldü bilen yoktu bir kere...
Hey onbeşli türküsü onlardan geri kalan,
Buluştular mı dersin? Yok bir bilgisi olan.
Türküler de bilmemiz gereken kadar söyler,
Nerdeyse arkasını artık siz getirin der...
Bir daha böyle günler yaşamayız dileğim,
Dünyada olanları anlamamız dileğim!..
On beşlilere kadar neden yok edildik biz?
Onları anlamayacak kadar değildik biz!..
İyi araştırmalı bize bu olanları,
İçeriden, dışardan, bize yapılanları...

Kazım Karagöz
Kayıt Tarihi : 26.9.2017 14:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!