Aşkın yudumlandığı bir billur kadeh,
İstanbul'un tepeleri dikilmiş aşk diye,
Uzatmışlar Yaratan'a nasırlaşan ellerini,
Mahluka sunulmuş, Yaratan'dan hediye...
İhsan pek yaraşır keremkâr padişaha,
Zamanın tomurcukları hazırlanır nikaha...
Hüdayi açılır Üsküdar'ın önünden,
O da yürür gelir, bir kutlu düğünden,
Düğünümüz var der, o kutlu sabahta,
Bilen de gider, dağdağasız o yolda...
Kavacıkta şahlanan küheylan kimindir,
Fatih'e dikilen o büyük cami...
Herkes de der, bu benim dedemindir,
Doldurmadığın mabet acep ne kadar senindir...
Akar Marmara'nın suları derinden,
Kristal kristal ıslanır taşlar,
'Basma! ' der şair, onu taş sanıp,
Sanki belirir birden, o taş uğruna kopan başlar...
İstiklal caddesinde hürriyet,
İster küfür, ister dua et,
Bu toprağın hakkı halisane niyet,
Niyet edene zor gelmez, birgün ödemek diyet...
Yûşa Hazretleri göz gezdirir üstümüzde,
Eyüp Sultan'ı ararsan, surlara en yakın yerde.
83 yaşında ata bağlanmış da gelmiş,
Gülün yaktığı yürekle, yanmış bir derde...
Hey İstanbul'um hey!
Temiz misin, ak mısın?
Çirkef misin kurak mısın?
Sen bana son durak mısın?
Şanlı kumandan gibi,,,
Ya da bir zindan gibi...
Kayıt Tarihi : 23.4.2006 14:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!