1
Gecenin en karanlık saati, güneşe en yakın andı
O an, yıldızlar kayar düşerdi buğday tarlalarına
Bedenlerimizden kini ve nefreti çıkardı lokman hekim, gülümserdik kara bahtımıza.
Doğacaktı vaat edilen, her doğumun arkasına saklandık; çocuktuk gelecek sancılara…
Doğarken güneş, bizi lekeleri gölgeledi, her birimizi,
Ekmekler atıldı tan kızıllığında güneşi karşılamaya, çocuktuk aç karnımızla.
Hey!
Umut, heybesinden yıldızlar dökerek göğe Samanyolu serecek
Topraklar maviyi göğe serpecek,
Yıldızlardan bize de düşecek.
Acı:
Sancılar gelecek
Doğarken güneş, kınından çekecek
bildik acılar, çocuk bunlar, bilmez diyecek.
Bereketinden nasırlanmış ellerinden tutacağız Anadolu’nun, içimizi kimseler bilmeyecek.
Zaman:
arkadaşımdı Anadolu diyecek,
Sapanlarla vuracağız zalimi diyecek,
Ben Anadolu’yum, ver elini diyecek.
Hey!
Ekmek atacağız:
Siz koşarken geleceğe, şana şöhrete,
Biz,
Ağrılı midelerde, uykusuz gecelerde,
Umut erise de aç midemizde,
Biz çocuktuk, her birimiz bunu diyecek!
Umudun heybesinden bir Samanyolu, bir de toklar yiyecek
Bize düşen, düşlerde eriyecek…
Hey!
Nasırlı yoksul ellerimizden,
Artarsa bir kap çocuklardan,
Getir can şenliğine de, sabrımız diyecek.
2
Duvardaki eksik taşa uygun buldular seni, kapat deliği.
Şişmiş benliğimizden metafizik, mistik fışkırtılar
Yıkmadan; kapat deliği.
Ellerimde balyoz yok, birkaç düşünce teri damlar,
Erir temelleri.
Kalkacakken ekmeği sulamak için; yüzün gevrek yufka
Ateşi harmanlar, üstünde demirin teni.
Kanlı topraklarda terden fazla,
Her günün tekrarı sürtük zaman.
Ne çok hikaye varmış, anlatacaklarının sırdan bağırtıları,
Ne çokmuş.
Ne çokmuş duvarlar, ne çokmuş harman sıcağında pişen kerpiç insan
Duvara tuğla, demire ten; ne çokmuş.
Duvarlar uzansın Çin’den öteye, bizden geçip, ileriye…
Ne çok duvarlara delik olmak isteyen,
Deliklerde kerpiç olmaya hazır, zavallıyken
Çocuklar gibi alıngan, bağırırken,
Ne çokmuş duvarlara tuğla olmak isteyen.
Hey!
Gel!
Sen!
Duvarlar yıkalım!
Kerpiçleri sular kurutur, kağıtlardan çekilirken nem.
Bir kağıda değen suya sor,
Hey! …
Açılmış pencereden yıldızlara bakalım,
Beklemek olmasın kaderimiz, sular buharlaşırken.
3
İki binler önce söylenen, kime kızacağını bil diyen,
Biliriz, söyletmez kalleş renklerde gezinen
Kazanan hep kötüler cennetinde keyifle gezinen.
İyiler alacaklı giderken;
Teslimdi huzur, vermekti geleceğini, keyfindeydi kötü, kaybeden
Renkler solarken açlar ülkesinde gezinen.
“Ben değil, bana ne; kazanırken binlerce zevk bana düşen,”
Yıl;
Ya kabul et, ya da yıl,
Gör!
Yılgın atlar koşarken geceleri düşlerde gezinen.
Apışlarda saklanan yalanlar, süt bezleri hormonlar saklar, bellerde ağrı,
Uyutsun da büyüsün medya, halk büyürken.
Beyaz bir gecenin gelinliğindeydi bir akşam kimsesiz gömülürken,
Bir kürek de senden...
Savaş gerdeğinden kaçandı, zalim için zamandı, beyaz bir gelinlikti siyaha boyanan;
İyilerin sırasından düşen.
Ne savaş ne barış; ne gelecek, ne dün,
Urfalı işçiler terli olacaklar bu gece mezarda, mezar zarf, mektupları kapalı:
onlardan bahsedilmezken…
Beyaz bir gelinlik barışa yürür, atölyeden hazırlıksız çıkmış sanatçı,
Peşinde binlerce gizli göz, barışa savaşı.
Bizdekiler para, güç, hırsa ulaşmaya verir savaşı:
Bizdeki sanatçı televizyon starı, fonda Osmanlı paşası.
Sunarken hayat, diyecek ki, haklarını yediği çocuklar, “Duyan duymayan!
Zarfın içindeyken mektubunu ilk biz okuyacağız, kötülük gelecek, dayan! ”
4
Pencerende demirler, içeriden bakarsın, dışarıda çiçekler
Pencerede demirler, içerden bakarsın, önce demirler sonra çiçekler
Gözler verileni görür, görür kör gözler
Gözler verilmeyeni görürse hapisler bekler.
Sen, ayakta gezen, uyurken,
Düşlerini düzerler sen uyurken.
Yalanlar söylüyorlar, uyu!
Uyumak açlığını unutturur, kaç yıldır acıkmadın, yürü!
İkiletir hayat seni, ense boyu sefiller.
Gelecektir o günler:
Buğday var mı? yok!
Pirinç zaten yok!
Yağmursa gıdımlık,
Denizde su bol, sulan, tuzlusundan, hesap seni bekler.
Renkli kutulara hapisliğin, yüksek penceren demirsiz, dışarıda çiçek yok!
Uyu, büyürken yersin güvendiğin starları
Pasta yersin, çikolatalı.
Hey!
Uyanda balığa gidelim,
Sazanlar mutlu
Haberin var mı?
İlk kez insanı geçtiler.
5
Hey!
Senin için sabah geç,
Aydınlıktı her yer, ışık çığ gibi düştü, kör beyaz oldu renkler
Alınlarımızda derin çizgiler, acılar yataklarından akıp gittiler.
Gelenler yüzümüzdeki çizgilerden gördü dünümüzü,
Asık suratlarımıza bakıp insan aradılar içinde,
Sağa sola çevirip yüzümüzü.
Önce kötülükler denizine atacaklardı bizi
Çoğuduk, almazdı deniz bizi,
“Senin adına ben düşünürüm,” dedi birisi,
Sazanlıktan rütbe söküp koyunlara verdiler bizi.
Hey!
Senin uyanmam geç değil,
Senin uyanmam uyur uyanık kalman
Yeni kaplar getirdiler uyan,
Yeni umutlar, kullanılmış kirli hayaller, uyan!
Bir kap yaşayıp gidiyoruz işte, bir kap sonsuz hayatta mutluluklar
Üstüne de tatlı, tatlı televizyonlar; menüde başka ne var?
Olanlar bunlar…
6
Basittik, karmaşayı severken uzaklaşmaktı niyetimiz.
Hey!
Her şey içinde eriyor, savunmasızları yediler önce
Korkma sıra sana gelmez, yağmurdan çamurdan sana ne
Ağaçları köklemişler, sana ne
Toprakları yemişler, sana ne
Güneşleri içmişler, sana ne…
Kadınların, çocukların haklarını çiğneyerek yemişler, sana ne
Köleler arıyorlarmış uygarlıklarına, sana ne?
Erkekleri köle pazarlarında satacaklarmış, sana ne
Düşünenleri yiyerek gelmişler buralara, sana hiç de ne…
Hey!
Edebiyat değiştirir dünyayı, öyle olmalı
Edebiyat aydınlığa değiştirmezse dünyayı,
Silahlar değiştirir, karanlığa değişecek dünyayı.
Bir damla, asil karıncanın taşıdığı
İçine saklansam mı,
ne?
Bizleri göklerden yağacak asitler değil,
İçimizdeki hapisliğimiz mi bitirecek, yoksa ne?
Neyse ne, İşte;
Bu kadar basit, bu “gaddar” basit! İşinize gelirse.
7
Hey!
Kapıların altından sızardı karanlık, bebekler geleceksiz doğardı
Yarını olmayan ülkede ölüm köşe bucak dolanırdı; kaçamayanlar çocuklardı
Mermiler her gece, bombalar düzenli, füzeler hesaplı, baskınlar keyfiydi
Sabırsızdı tecavüze sıra bekleyen, çağırmadan gelen, ateş zaman zalimdi.
Dünya sallanırdı
Uçurumun batı yüzünde, yarısı bu tarafta, sallanırdı,
Katliamların üzerini örten sinekler dengede dolanırdı,
Dünya sallanırdı.
Belini incelten kadın, batısında dünyanın erkeklerine sulanırdı,
Erkekler ceplerinde paralar, şeytanları giyinip onlara yalanırdı
Ayna cımbız pırıl pırıl, hiç kaybetmediler, onlar sürekli kazanırdı.
Irakların çocuğu sokakta bomba artıklarından top,
Mermi kovanlarından kolye, çekirdeğinden misket,
Füze parçalarından bisiklete binerdi.
Minicik kalbi minik kuşun kanadı, çırpar, çırpar, çırpardı, ölüm dolanırdı
Gözler her gece kapıda, karanlık sızardı kapıdan, ya gelirlerse bu gece?
Melekler gözleri bağlı gezerlerdi orada, her gece…
Erken büyürdü çocuk, ömürlerce acı yaşardı
Dünya sallanırdı..
Hey!
Çığlıkları duydunuz mu, soluklaşan sesi, gidiveren nefesi?
Gördünüz mü gökyüzüne her gün şaşırmayan gözlerle yükselen ateşi?
Bombalar aydınlatırken yolu, yükselen ruhu, kini, nefreti?
Dünya sallanırdı
Batısında keyif, zevk, kadınlar ince belli dilberlerdi
Sevgiyi kadın-erkek, çıkardan bilerek verirdi.
Hey!
Gelecek aç gelecek, açılan yol karanlıktı
Çocuklar sarıldılar birbirlerine her gece
Batıda zevki sefa, uzaktı ölüm, kara talihe tuzaktı
Bombalar ülkesinde gelecek yok, geçmiş çok uzaktı
Dünya sallanırdı.
8
Dünya sallanırdı,
Kadınlar sevgiyi çıkardan, aşkı heyecandan bilerek büyürdü,
Erkekler üzerine basarak diğerinin, yükseleceğini bilirdi,
Onlar korunaklı duvarlarda sütlü çikolatalarla büyürdü.
Sevgiyi verenler onlara, parlak ve renkli kutularda oyuncak yaptılar
Sular sıçradığında yüzlerine birlikte kahkahalar attılar.
Hey!
Iraklardaki çocuk!
Erken büyürdün sen acılardan,
Çikolata çocuk ve acı çocuk, diyemezdim ki,
Eşit olmazdınız ki
Senin yüzünde çizgiler derinleşirken kara zaman,
Kara bahtın kör talihin; kör kuyularda kimsesizken,
Yarınsız, yarın bomba düşer, diğer gün meçhul, belki iki günken,
Çikolata çocuk senin topraklarından alınan benzinle okuluna şen kahkahalarla giderken
Sen,
Nasıl eşit olabilirdin ki?
Yaşlısın, üzerinde tüm dinler, tarihten gelen hesaplaşmalar ve kinler, varken…
Senin için zalimdi zaman
Onlar cennetler kurmuşlar, sana düşen cehennemken,
Nasıl eşit olacaktın ki?
Sen acılarında kimsesizken, işte o uzaklardaki ağabeylerin, ablaların sayesinden oldu
Kim demiş dünya yuvarlak diye, işte duvarları uzayan, işte ulanır oldu.
Dünya sallanırdı
Hey!
Su sıçradı yüzlerine, kahkaha attılar çocuklar,
Oradaki büyükler irkildiler, yüzlerini korkuyla sildiler,
Yeni bir bomba mı? dediler, çocukların gözleri kocaman açıldı
Gitmeyen korkuyla çırptı yürekleri
Kanlı toraklarla sildiler yüzlerini.
Hakan KaradumanKayıt Tarihi : 30.5.2009 23:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!