Dün yine O sahildeydim
Hani beraber
Ay ışığında
El ele
Şarkılar söyleyip,
Çılgınlar gibi eğlendiğimiz,
O kumsalda.
Tek başına dolaştım,
Bütün gece.
Ay bile acıdı
Yalnızlığıma.
Bir ara dayanamayıp
Kayboldu bulutların arasında.
Ben yine adımızı yazdım,
Kumlara,
Dalgaların sileceğini bile bile…
Hani sen yazmıştın ya:
“seni seviyorum”diye
Ardından silmişti dalgalar…
Ve
Herşey O sahilde kaldı,
Götürdü herşeyi dalgalar...
O sahilde,
O akşam,
O günden beri
Ne “seni seviyorum”
Dediğim,
Ne de”seni seviyorum”
Diyen biri var…!
Kayıt Tarihi : 29.6.2005 16:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
(Vefasız Gerçeğin vefalı yalanı) xxxxx 18 Şubat ....Donakaldı orta yaşlı adam.Elindeki telefona baktı uzun süre,telefonu görmüyordu belki de.Şok olmuştu.camdan dışarıya baktı.Kar yağıyordu.Kuru dallar üzerinde üşümüş serçeye benzediğini fark etti.Yüreği onun kadar kıpır,kıpır tüyleri ürpermiş ve çaresiz...”Utansak ta bıyığımızdaki aktan,gönlümüz yorulmaz yaşamaktan...” diye mırıldandı.Kendi kendine cesaretlenmişti.Daldaki serçe de uçup gitmişti uzaklara.Yuvasız kuşlar gibiydi yüreği,nereye uçsa kırık bir dala konuyordu. Uzaklar...uzaklardan çok çekmişti.Gurbetten içi yanıktı.Odasının kapısını kapattı,içeriden kilitledi.Telefonu da...Birden tüm beynini vefasızlıklardan çektiği düş kırıklığı kaplamıştı.Ne kadar da çekmişti vefasızlıklardan.Bu telefon beynine ansızın çakılmış ve kerpetenle geri sökülmüş pütürlü bir çivi gibi acı vermişti.Yıllardır özlemle yaşıyor haberini duymak istediği,biricik sevgilisi azarlamıştı.Oysa birkaç gün önce onunla ilk konuştuğunda heyecandan anlatamamıştı duygularını,hissettiklerini.Sözlü sınava kalkmış bir öğrenci yada okumayı yeni söken minik öğrenciler gibi heyecanlanmıştı.Telefondaki ses içini ürpertmişti.”Lambada titreyen alev “gibi üşüyordu. Duyguları en soğuk iklimleri ısıtabilirdi.Yalan oldu bir anda gerçekler,yalanlar gerçekti şimdi. &..................... xxıxıx Tüm yaşamı gözünün önünden geçiverdi.Kaza geçirdiği anı hatırladı.Selin ve çocukları bir bir gözünün önünden geçivermişti.Sanki yılları yaşamıştı bir anda.Bir an ki belki saniyeler...Yaşamayan bilemezdi.O yaşamasaydı inanmazdı.O geçirdiği kaza anında Selin’i görmüştü arabanın tam önünde gülümseyen haliyle.O kaza sonrası yaşamın aslında hiç de ciddiye alınmaması gerektiğine inandı.Çünkü insan hayata pamuk ipliğiyle bağlıydı,her an kopabilecek ama yinede sarılıyordu yaşama sımsıkı,yaşam süreklilik istiyordu.Yürümeyi öğrenen çocuklar gibi attı ilk adımlarını yaşama,dizlerinin bağı çözülmüştü.,kaza yaptığı arabadan çıkarken. Yaşadığını fark ettiğinde kayboluvermişti gördüğü hayal! Telefondan sonra da düşündü,düşünüverdi tüm Selin’li günleri,hayalleri.hayat bir değirmen gibi,öğütüyordu umutları...! Dönüm noktalarında zihinler ve gözler hep geçmişe uzanır.Bu yeniden doğma özlemi belki de.Veya aradan geçen bunca seneyi silme isteği.Belki de Tanrı’dan yeniden doğma isteği.Bu belki de istediği beşinci şans.Hep kısa hayatlarda uzun yolculuklar yaptıysan; Kârın ne? Bu yolculuklardan yanına kalan ne? Yarına taşıyacağın utanç dolu geri düşler...! Hep sıfırla birin arasındaki farkın avuntuları.”Bu defa tamam”ların bu defa tamamlanmadığı ne malum? Selin ne demişti........! Yarımlar bire,küller küllere,toprak toprağa.Savaşmaktan yorulmak kaçış mı,yoksa yorulmakla savaşmak mı? Onu daha sonra anlatacağım Selin’e,önce bir anlayayım da,önce iyice bir anlayayım.Saçmalıyorum dedi kendi kendine gülümseyerek.Hani bir şiir var dı ya; ”Yolda giderken kendi kendime gülümsüyorum/Beni deli zannedeceklerini düşünüp/Gülümsüyorum”İşte öyle bir şey.Diye gülümsedi. Selin’i taş,yüreğimi buğday,kaderi su,hayallerim un ufak,alın size ekmek yiyin,doyun....afiyet olsun...! Yarasın(!) Selin! diye haykıracaktı,olmadı. .................................ne de güzeldi.O günler. xxvvıxx 1982 yılı idi.Öğretmen olabilmek için Burdur’a Yüksek Okula gitmişti.Okuyup öğretmen olmak istiyordu.Seviyordu öğretmenliği.Tüm insanlara yardımcı olmak sevmek minik yüreklere sevgi tohumları ekmek,ülke insanlarına hizmet etmek tüm hayallerinin gerçekleşmesi için öğretmen olmak istiyordu. Okulun ilk günlerinde bir çok arkadaşlıklar kurmuştu.Kızlı erkekli.Ama birisi vardı ki O farklıydı.Selin..! –Selin! dedi duyulacak şekilde,ama kendisi bile duymadı.Dışarıda kar devam ediyordu ve kuru dallar üzerinde O serçe yine titremekte idi.Serçeyle duygularını örtüştürdü.O soğukta kendisi sıcakta üşüyordu.Hani bir türkü vardı”.......Lamba da titreyen alev üşüyor...”diyordu ya ozan.Hep düşünürdü alevin üşümesini.Kendisi de şimdi O üşüyen alev gibiydi. &....................... ...Arkadaşlıkları gün geçtikçe daha samimi bir şekilde ilerliyordu.Arkadaşlık,kardeşlik gibidir.Ama Anadolu’nun genç delikanlısının yüreğine bir sızı düşmüştü.Belli edemiyordu,çekiniyordu.Nasıl söyleyebilirdi ki.Selin Akdeniz insanının sıcaklığı ile davranıyor olabilirdi.Bu dostluğu suiistimal,diye düşündü,vazgeçti.Ama sevmekten vazgeçmek isteğe bağlı değildi.Yapamadı da zaten.Selin’de hissediyordu.Herkes her şeyi biliyordu ama kimse gerçeği ifade edemiyordu.Günler geçtikçe arkadaşlık, ilişkilerini özel bir hale getirmişti.Barış genç bir Anadolu delikanlısı idi.Duygularını şıp diye söylemek bi yana konu hakkında konuşulsa bile yüzü kızarıyordu,sıkıntıdan,utancından duygularını ifade edemiyordu.Yalnızlığında Selin’li hayaller kuruyor.Yaşamın tüm ayrıntılarında iliklerine kadar,işleyen Selinli düşlerle mutlu oluyordu. &........................................... xxxvıııxıı Odanın kapısı çaldı,gelen öğretmenlerden biriydi.Çalışmalar hakkında bir şeyler soruyordu.Baktı ki Müdürden karşılık yok. -Rahatsız mısınız hocam? Dedi -Yooo. Gayri ihtiyari cevap verdi.Daldaki serçeye takılı bakışlarını gelen öğretmene çevirdi.Yok hocam rahatsız değilim,dalmışım kusura bakmayın.Selin’i hatırladı birden O da öğretmendi.Ve tüm yaşamında benzettiği gibi herkesi bir parça Selin’ine benzetirdi.Donuk gözlerle bakıyordu gelen öğretmen biraz önce konuştuğu Selin’di sanki. -Ben sonra gelirim.Diyerek çıktı öğretmen - Serçecik uçarak başka bir ağaca kondu.Ama çok şeyler geldi başına.Diye söylendi kendi kendine.Sevgiler çiçek gibi çabuk soluyor dedi içinden.İnsanlar göçmen kuşlar gibi,bir orada bir burada oysa aşklar serçeler gibiydi.Serçelerse göç etmez...! xxxııx &Selinli düşlerin sonu yoktu.Artık söylemeliydi.Bütün cesaretini kullandı.Bir gün Selin ailesinin yanına gitmek için otobüsle yola çıktığında bir mektup iliştirdi gizlice eline.Ve el salladı ardından,yüreği küçük serçenin ki gibi kıpır kıpırdı.Dönüşünde nasıl karşılanacaktı ve yüzüne nasıl bakacaktı.Normal bir arkadaşlık ilişkisini istismar etmiş gibi hissediyordu.Ama gerçek buydu,hem de inkar edilemeyecek kadar çıplak duruyordu. Dönüşte çekingen ve ürkek bakışlar da gizli sıcak bir duygulu ortam vardı.Geçen günler arkadaşlığı öyle ilerletti ki Selin aynı sınıfta olan Emine’den Barış’ı kıskanmaya kıskandığını da gizlemeye çalışıyordu.Bunu hissetmek güç. vermişti,cesaretlendirmişti. Uçuyordu Barış çok mutluydu.Selin’de..... Birliktelikleri o kadar ilerlemişteki günlerini uyku dışında her an beraber geçiyordu.Okul çıkışlarında Kervansaray Pastanesinde saatlerce oturup göz göze konuşmadan bakışıyorlardı.Kelimeler duyguların yanında kifayetsizdi.Aşk buydu belki de.Belki de hayatta bu duyguyu bir daha hiç yaşayamayacaklardı böyle el ele sevgi ve umut dolu.Yüreklerdeki ateş birleşen ellerde kendini hissettiriyordu.Tatil günlerinde Saray Sineması’nda izlenen filmden çok aşk vardı aralarında ve filmde kendilerini yaşarlardı.Sonunda kavuşan sevgililer mutlu son.Ama kendi sonlarından hep endişe duyardı Selin.O da seviyordu Barış’ı yaşamında bir çok ilki onunla yaşamıştı.İlk öpüldüğünde utanmış yüzü kızararak kızmıştı Barış’a.Ama hoşlanmıştı da sıcak dokunuşlarla ilk orgazmı yaşadığında ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemez haldeydi.Kadınlığının farkına varmıştı,hem de sevdiği insanla.Daha sonraki günlerinde o tatlı anları bir çok defa yaşadılar.Yaşadıkları gerçekti,gerçekti mutlulukları.Birbirlerinin düşüncelerini bile okuyabiliyorlardı.Günler o kadar hızlı geçiyordu ki çocuklar gibi şendiler.Akıllarına estiği gibi yaşıyorlardı.İkisininde ayrı kaldıkları evlerde zaman zaman yalnız kalıp.....sevişiyorlardı.Öyle ki ergenliğin ilk dokunuşluğu ile cinselliği ve verdiği hazzı mutlu bir şekilde tadıyorlardı.Barış o günlerde “benim olsun”diyerek onu elde etmeyi böylece de onunla evlenmenin daha garanti olacağını-bir arkadaşı yapmıştı bunu-düşündü ama belki dedi belki işler yolunda gitmez kavuşamazsak “bu güzeller güzeli Selin’in tatlı hayallerini nasıl olurda cinsellik uğruna feda ederim.Vazgeçti.Çünkü onu seviyordu.Amacı cinsellik değildi.Olamazdı.Ama yıllar sonra bu kararı çok yargıladı kendi kendine çelişkiler yaşadı.Belki de.....Zaman o kadar hızlıydı ki.Çendik Plajı ve Burdur Gölü’ne geziler yapıyor el ele diz dize gönüllerince yaşıyorlardı.İzledikleri “Mine”filminin çekim yerlerini görmek için Eğirdir’e bile gitmişler.Filmdeki Türkan ŞORAY’ın gölde yürüme sahnesini yerinde yaşamışlardı.Burdur-Eğirdir arasında işleyen Lokomotifli eski marşandizle birkaç kere baş başa yolculuk yapmışlar ve çok eğlenmişlerdi.Ne güzel günlerdi O günler...! & İki yıl böyle geçmişti.El ele,göz göze.Beraberlikleri öyle ilerlemişti ki Barış artık yaşamında eş için Selin’i seçmişti.Tam birbirlerine uygundular.Öyle ki birbirlerinin zihninden geçenleri tahmin ederek konuşmadan duygu ve düşüncelerini anlatabiliyorlardı.Bu bir telepati idi.Aylar sonra okul bitti.Ayrılık gelip çattı.Öyle çattı ki Selin okul bitirme belgesi almaya geldiğinde geçirdikleri iki gün bir saat gibi geçmişti.O iki günde doyumsuz bir beraberliğin,Ve ertesi gün bindikleri Antalya otobüsünde hiç konuşmadılar.Yol da bi-çırpıda bitmişti zaten.Akşam üstü TRT Caddesinde,Pazar Pazarı’da ayrıldılar.Oteldeki gece bitmek bilmedi.Kalktı kimsesiz sokaklarda dolaştı,geceyle sohbet etti.Sorular sordu kendi kendine,cevapsız sorular...! Ertesi gün sabah terminalde son defa buluştular.Ayrılmak üzere. O uğursuz 7 Temmuz’un onları ebediyen ayıracağını nerden bileceklerdi ki.Elmalı otobüsünde son defa el salladılar. El salladılar mutluluklarına.Emekle yaptıkları sırça köşklerini yıkmıştı bu otobüs.Çiğneyip geçmiş ti.Ayrılık beyinlerde çılgınca yol alan bir tren gibiydi.Artık Karaoğlan Parkı Selin’sizdi.Tadı yoktu parktan Konyaaltı’nı,Limanı seyretmenin.Tophane’ye gitti Selinsiz...! Karayolları Park’ından Falezleri seyretti.Atlayacak oldu denize,uçmak geldi içinden.Keşke bir kuş olsaydı.Uçar giderdi Gömbe’ye doğru.Konardı Selin’in çatısına,yuva yapardı.İki katlı minik evin çatısında mutlu olurdu belki de...! &xxıxxvı ... Ne oldu nasıl oldu bilinmez.Kader ağlarını ördü ikisine de.Ve birer birer tükendi umutlar.Bir gün gelen bir mektuptan çıkan iade yüzük bu aşkın “idam fermanı”ydı.Oysa genç adam sevgilisine hasret ve kavuşacakları gün için büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu.Ailevi sorunlarından Selin’le bir süre haberleşememiş ve kurdukları düşleri gerçekleştirecekleri planları ertelenmişti.Ama bu gelen mektup Son Mektuptu.Bu bu aşkın idam fermanıydı.Okudu.İnanmadı bi-daha okudu.Okudukça yüreğinin eridiğini farketti.Yüzüğe baktı.Yazıya baktı.Hiçbir anlam veremedi yaşama.Yaşam ona hayatının en büyük sürprizini sunuyordu.Yıkıldı...Günlerce düşündü hiçbir anlam veremiyordu.Göçemeyen kuşlara benziyordu,kanadı kırık.Avuçlarında sakladığı umutları yok oluvermişti.Hep kendi sıcaklığında bilirdi Selin’i.Oysa Selin uçup gitmişti avuçlarında ki umutları misali.Kurşuna dizilmişti sevdası.Ama O inadına seviyordu yaşamı.Belki dedi belki hayaldir bütün bunlar.Bir şakaydı Selin’in yaptığı...! Ayakta tutamıyordu düşlerinin heykelini..! Üzerine çullanmışlardı sanki taşlı,sopalı.hem onu,hem de geleceğini yıkmışlardı...! Paranın tanrılaştığı düzende kendini paralıyordu....Ne Fayda..! Can çekişen bir atın kurşun beklemesi gibi,hayatın,gelecek bir haberin gözlerinin içine bakıyordu.Kendinden uzaklaşan kalabalıkların içinde,yalnızlığına ağlıyordu gizli gizli.Bazen gözleri nefretle geziniyor,çevresindeki yapay insanların suratlarına,Selin’inin hayaline...! Bir saniyede binlerce gemi batıyordu denizlerinde. xıxxıvxxı Ne yapacağını da kestiremiyordu.Zaten bu ruh haliyle öyle kestiremedi ki olayları Selin’in evlenmesiyle düşünemez olmuştu olayları ve doğacak sonuçları ve bu öfkeyle günler geçerken.Bir gün söz kesiverdiler birisiyle...Selin evlenmişti.O artık başkasının kollarında,ona gülüyordu-bakışlarıyla olmasa da-o sanırdı ki Selin beni bekler hatta sonsuza kadar bekler bensiz yapamaz.Çünkü tüm hayalleri yaşanacak güzellikleri beraber yaşamak için kurmuştuk.Neden yıksın ki...Diye düşünecek oldu.Vazgeçti.Geç çok geç.Her şey olup bitmişti.”Beyaz murat içinde,beyaz muradlara”derdim Selin’ede gülerdi.dedi.Ve güldü.O beyaz muradına(!) sabırsızca gitmişti.Her şey bir yalandı.Gerçekler yalan olmuştu,yalanlar gerçek...! xxxıxıvvı &.Şarkılara devretti,içindeki özlemi,kırık umutları.Devretti bir yudum sevgiyi “anason yüklü gecelerde”sarhoşluğuna....! Kaç kez unuttu kendini bir orman kenarında,kalabalık bir sahilde.Günlerce arardı bulamazdı.Tıpkı O’nu kaybettiği gibi,O’ nuda arardı.Buldum sanarak eğilip baktığında başkası çıkardı hep.Herkes O’na benzerdi biraz.Ya da benzetirdi.Tuhaf...! .Anlayamıyordu,çözemiyordu bu bilmeceyi.Resmine bakıyordu saatlerce..yakacaktı tüm resimleri ama yüreğini de yakmalıydı.Dağlar kadar yalnızdı.Akdağ’ın eteklerindeki kar gibi soğuktu hayat.Oysa umutları Uçarsu gibiydi.Boş yere akıp gitmişti zaman.Şimdi çocuklar balık tutuyordu o sularda...Umutlar Akdağ’ın erimeyen karları gibiydi.Onlardan şerbet yapıp içireyim bedavaya,nasıl olsa duygularım da bedavaya gitmişti.Diye söylendi. Çok sıkıntılı günler geçirdi genç adam.Alkol ve tütün kokulu gecelerde hep sayıkladı Selin’i.Hiç inanamadı.İnandıramadı yüreğini.Ama gerçek ti ve yaşanacaktı.Hayat bir yalandı,yalanlar gerçek olmuştu.”....otur zıkkımlan..! ”dedi Selin’ine,Aslan sütünün kekremsi tadıyla “...otur zıkkımlan...! ” Sarhoşluğu içkiden çok, kaybetmişliktendi.Olan olmuştu bundan sonra yapılacak çok şey yoktu.Zaten bi_şey de yapılamadı aşka dair.Genç adam o yıl kaybetti yaşamının en büyük aşkını.Ve ileride mutsuz olacağı en büyük kararı bu kaybetmişlik ruh halinde verdiğinden kendisini hiç affetmedi.Ölümlerin en güzelini beğenirdi,en güzel ben ölmeliyim derdi.Ama anılarla yaşamak en güzeli deyip vazgeçerdi her zaman.Belki bölüşürüz bu öyküyü bir zaman gelirde.Geçmiş zamanlara özenerek.Yandıkça yaşıyor,yaşadıkça yanıyordu. xxvxxxx Aylar sonra öğretmen olarak ataması Selin’in memleketine çıktı.Göreve başladı.Onu sorup aradı.Hiç haber yoktu.Zaten olsa da ne haberi olacaktı ki.? Ve bir güz günü Gömbe Panayırı’nda O’nu gördü,hamile idi.yakışmıştı da.Ahh ne kadar çok isterdi onu bu halde ve buna dair ne hayaller kurmuştu.-kurmuşlardı-iki çocukları olacaktı biri kız biri oğlan...Selin alışveriş yapıyordu.Belli ki doğacak çocuğuna bir şeyler bakıyordu.Genç adam uzaktan uzun uzun seyretti sevgilisini.Yıkılan hayallerini.Kaybetmişliğine isyan etti.Varıp yanına bu aşkın hesabını sormak geldi içinden,”Ne acelen var dı da hemen ellere gittin.Dayanamadın...? Hani beraber gidecektik –Kuş uçmaz,kervan.....”diye söz vermiştin.Öğretmenliğin ruhu buydu.Neden yaptın bunu,bu halin ne...? Yapılır mıydı bu VEFASIZLIK..! Bu kadar kıymetli mi hayatın,bizimkisi bu kadar kıymetsiz! Ama kıyamadı sevgilisine.Vazgeçti.Uzaktan baktı hayallerine.Hayallerine kıyan can dostuna.Artık çok geçti.Olan olmuştu. Üzerinde Selin’nin beğenerek aldığı gömleği vardı Selin tanıyabilirdi.Tanımasın,görmesin istedi.Konuşmaktan,selam vermekten vazgeçti.Gitti.aldı başını gitti.Tıpkı bu aşkın gittiği gibi.Lanet olsun! Yaşam buysa yaşama lanet olsun! .Dilsizler korosunun şarkıları çalıyordu.Selin duyamazdı ki...! Ona en büyük kötülüğü yapmıştı.......! Hani bir şiir vardı; Ben sersemin biriyim/oturmuş gözlerinin güzelliğinden/Ellerinin beyazlığından bahsediyorum/Oysa sen/bir ettir,ekmektir/tutturmuşsun/Al götür bu şiirimi de sat/Bir ekmek,iki kilo pirzola al/Zıkkımlan...! ...........de satmıştı hayallerini.DİRENMEMİŞTİ.! ... Oysa hayat ne de güzeldi.Ve ne de güzel olacaktı.Olmadı bi-yerlerde bi-şeyler yanlış oldu.ve onu da hayatı boyunca hiç anlamadı.Anlayamadı. xxvvxıxv &. Anadolu’nun ücra yerlerine gitti.hep aradı Selin’i bulamayacağını bile bile.Bazı duyumlarla ona mektup,kutlama kartı gönderdi.Hiç ulaşmayacağını bile bile yıllarca. O almış sayıyordu.Mutlu oluyordu.Ah keşke bi_de haber alabilseydi.Sağ olduğunu öğrense mutluluktan uçardı. Hayatın yükü öyle bindi ki omuzlarına.Lanet olsun! Yıllar geçti bu halde.Yıllar.Mutsuz yıllar.Bir ömür boşa yaşanmıştı. &xxııııxv O artık iki çocuk babası.Mesleğinde de bir okulda yönetici idi.Yaz tatillerinde çoluk çocuğuyla Selin le tüm güzellikleri yaşadıkları yerlere gitti.Düden Şelalesi,Aspendos,Side onların anılarıyla doluydu.Hep anılarını tazeledi.Mutlu oldu.Kader mutlu olmayı ancak bi-gıdım anıyla veriyordu ona.Ay ışığında hiç konuşmadan yürüdüğü sahili hatırladı.Ay şahitti.Verdikleri sözlere.Ama Güneş yok etmişti Ay’ın şahitliğini.Hala seviyordu.Bir ömür gezdirmişti sevdasını gölgesi gibi.Kaç kez öldürmek istemişti içindeki haylaz çocuğu kaç kez..! Büyümeden darağacına çekmeyi çok kereler denemişti.Yıllardır kendi besledi büyüttüğü bu haylaz çocuğu kaç kere dövmüştü..kan revan...! Ağlayışı iç çekişi kendisine benzerdi,kıyamazdı bazen içki şişesinde boğmaya kalktığı zamanlar.Oysa Selin’in içki şişesinde belki de zevkten dans eden kaç rakkase vardı,kimbilir..? Olsun.İçindeki çocuk geceleri yıldızlar üzerinde sekerek gezdiği zamanlar, dünyayı hiç de umursamıyordu bile.Özel beşiklerde sallayıp uyuturdu ve bir yıldızda bırakıp kaçardı haylazı.Ne fayda! Her sabah koynunda uyanırdı.Kurtulmak imkansız...! , xxxıvxı 15 Şubat 16.01 ....hala seviyordu.Engel olamıyordu bu sevgiye.Ve....Kaçacak bir yer yoktu artık&.Ve bir gün Onun adresini buldu.Aramak istiyordu.Konuşmak sesini duymak.cesaret edemedi günlerce...Ne diyecekti.Tam 19 Yıl olmuştu...Bir ömür.Aylarca düşündü rahatsız ederim.Aradı.....Telefondaki ses onun sesiydi.Bir an kalbi duracak sandı..........konuştular iki dost gibi.Ordan burdan....Ne kadar mutluydu...Kavuşmuştu sanki. ......................................anlatılamaz..kelimeler kifayetsiz...! ,mutsuz olur diye.Ama merak ediyordu. Kiminle evli,ne iş yapar eşi,yakışıklı mı,nereli? Kaç çocuğu var,isimleri ne? Bu sürede nasıl geçti yıllar,hasta oldu mu,ameliyat...,kaza mı yaptı,saçları boyalı mı,uzun mu,kısa mı,cep telefonunun markası ne,hangi takımın taraftarı,-yoksa benim gibi BJK’li mi,-siyasi duruşu aynı mı,tepkisi ne bu talancılara,hangi sınıfları okutur,yazın tatilde ne yapar,arabalarının markası ne,evde kaldığında ne işler yapar,çocuklarıyla arası nasıl,eski arkadaşlardan görüştüğü var mı,HİÇ AKLINA DÜŞTÜĞÜM OLUYOR MU..............? Tüm buna benzer soruları sorardı kendi kendine,cevapsız sorular....! Soracak oldu vazgeçti.Selin anlamsız bulabilirdi sorularını.Öyle ya Onur AKIN’ın ASİ VE MAVİ’sini sever misin? Gülümsedi.”Bir Pazar Günü””Leylaklar Dökülüp,güller ağlasın”ı hatırladı.Ben Kahır Mektubu’nu severdim,hâlada severi,bitiremedim okuya okuya...Numarasını bile sevmişti,halbuki o rakamları yıllardır bilir,ama O’nun numarası oluncaya kadar bu kadar sevimli bilmezdi.Zaten ona ait her şeyi severdi eskiden de.Çoğu şeyler yalnız ona yakışırdı.O giydiği zaman güzeldi siyah etek,en güzel onun saçlarını dalgalandırırdı rüzgar,en sıcak gülüş onun gülüşüydü.Orta yaşlı olmuşlardı artık.Sorumlulukları vardı.Vazgeçilmez.Terkedilmez.Ama geçmiş vardı bir de,atılmaz,sökülmez,unutulmaz.Vefa isteyen...! Aramak konuşmak yıllardır prangaya vurduğu duygularını salıvermişti.Kuşlar kadar özgürdü.Çekiniyordu.Onu yıllar sonra bulduğunda kaybederim korkusu sardı yüreğini. Bakışların donduğu an kalbin var mı sanıyorsun.Dedi kendi kendine.Aradı.Bir kere çaldırsın telefonu,bileyim beni sevdiğini,hayat garip bir şekilde umutlandırdı. ......Ama pişman da ettirdi,gerçeğin tokadı.Kendine geldi mi,gelemedi mi hala bilmiyordu. & (18 Şubat saat 13.44) Yıllar sonra Barış’a sert davranmıştı.Oysa bu O’na açtığı ilk telefondu.Olmuştu işte ne yapabilirdi ki yıllar sonra kendisini sık sık araması rahatsız ediyordu.Hem sorumlu olduğu bir ailesi vardı.Kocası ve iki çocuğu için O bir anneydi.Canı sıkılmıştı.Benzi sapsarı,gözlerinde biraz önceki hüzünlü öfke,garip bir haldeydi.Okul içinde hiç kimseyi görmedi bir an,gözleri boş boş baktı etrafına.Öğretmen arkadaşları Nuray ve Fatma bu durumu fark etmiştiler “Hayrola bi-şeyin mi var? ”diye sormuşlardı.O da yok birden başım döndü.Demişti.Bedrettin Bey’den izin istemeyi düşündü sonra vazgeçti aniden bir şey yokken Müdürden izin istemek şüpheci bir davranış olacak kanısıyla vazgeçti. Biraz önce kızdığı Barış’a bir daha öfkelendi.Salak! diyecekti ki vazgeçti.Olsun n’apalım diye geçirdi içinden.Sınıfa girdi.Unuttu biraz önce ki konuşmayı.Çünkü Onun için Barış hiçbir şey ifade etmiyordu.Sadece eski bir arkadaş...! ..... MI? acaba diye düşünecek oldu,vazgeçti. &.(18 Şubat Saat 13.44) Telefondaki azarlayan ses.... yüreğini parçalayan bir kurşun gibiydi kelimeler. Baktığın yer neresi? Kime niye bakıyorsun o an bilmiyorsun.... yaşadıkların gerçek..Yalan olmuş gerçekler....Hüzünler sıkıntılar ve mecburiyetler...Seni vazgeçmen için zorluyor...Kaçmak istiyorsun ama kaçacak hiçbir yerin yok...Mecbursun. dedi kendi kendine telefon elinde dışarıda kar,çıplak ağaçtaki serçeyi de görmüyordu.Belki serçe de uçup gitmişti...Yılların ağırlığı bir günde çökmüştü sanki omuzlarına....Ve “yeter”artık diyemiyorsun.Çünkü yetmiyor.Yaşamak zorunda kaldıkların ve oldukların seni bu dünyada yaşatmazken.....Kalmayı savaşmak,kaçmayı kurtuluş sanıyorsun.Aslında ikisi de aynı şey...Bir de buna yaşamak diyorsun...Dedi kendi kendine.Bi –güzel sövdü yaşama...! &.İnsanın gerçekte sahip olduğu duygu ve düşünceleriydi.Hisleri,sevgisi.Oysa Selin yıllarca mantıklı düşünür,karar veririm düşüncesiyle bakardı hayata...Sahip olduklarımız....diye düşündü.Bir gün hayat hepsini teker teker elimizden alıverir.Baş başa kalırız gerçek varlığımız duygularımızla.Onları kimse alamaz yaşadıkça.Selin bile alamamıştı başkasına giderken,şimdi de alamazdı. & Uykuları bölünüyordu,anason yüklü gecelerde.Olsun diyordu.O mutlu olsun da.....Yalan bir dünyanın parçasıyız.Beklemediğimiz faciaların baş aktörü,her yazılmayan gerçeğin mahkumuyuz.Kısacık ömrümüze sığdırdığımız hüzünleri doyasıya yaşamaya kalksak bin yıl yetmez.En doğrusu yaşamın ortasında durup bir soluk vermek,durdurmak yaşamı.7 Temmuz 1982 ye dönmek.Ve geriye doğru yaşamak........Ya da Bilinmeyenlerin içinde sükunetle uyumak istesek...Bir gün ortadan kaybolmak ve gözlerimi kapamak istesem,tek kendimi alıp gitmek istesem,her şeyi sil baştan unutmak istesem ve bir daha uyanmamak üzere ölüme yatmak istesem,melekler bekler mi başucumda,ya Selin ister mi,bekler mi uyanıncaya kadar...? Uyanmak istemiyim bilmem başucumda Selin beklerken..! Ürperdi.Ben beklerim başucunda dedi. Ve bir gün Selin’de girecek kara toprağa.Düşünmek istemedi.Ona kıyamazdı.Ecel de olsa...O yalan da olsa düşlerindeki Selin gelin’di. &.......telefondaki ses kararlıydı.O hep mantılıklı düşünürdü.Ben duygusal.Zaten mantığının eseriydi bu gün kü duygularım.Diye sitem etti kendi kendine. O zaten bir yudum mutluluğu geçmişte de çok görmüştü.Ve bir yaşamı yıkmıştı çiçekli bir fidanı kökünden söker gibi.Her şeyin bir bedeli vardı.Ödenmiş yada ödenecek.Ama ödemişti bu ağır bedeli.Yıllarca umutları filizlenmiş gül gibiydi.Güz gülleri gibi. -Kanseri aspirinle tedavi ediyorsun.Dedi içinden bir ses.Neden olmasın...! Bağışıklılıktır önemli olan,inanç,moral,umut....Ne çaresiz vakalar tedavi etmişti kendi kendini.Umut yürektir,yürekli olmaktır.Varsın duygularım çivide asılı yörük çorabı,anılarım Selin’in“şark”şark odasının duvar süsü olsun.Yalnızlığım mı, sevdam mı, umutsuzluğum mu, Sarhoşluğum mu; Ey sevgili! Sıkıntısı,işkencesi bol olsun...! Bırakalım ferman sevgilinin olsun.Diye söylendi günlerce.Herkesin dağı kendi yüreği,yüreği kendi çukurudur...! dağın zirvesinden indirip kaç kez gömdüm çukurlara......başaramadım! Bir şeyler olmalıydı doludizgin.Diye düşündü...Bir haber gelmeli sevgiliden............diye başlamalı ilk cümle ve kurşun gibi işlemeli yüreğime her kelime...! Ne fayda...? Herkes kendi hayatını yaşar.Her koyunu kasap asar,kendi ayağından...Artık hiç manası yok özlemenin,aramanın,ağlamanın.Yaşamak zorunda kaldıkların var ya,seni bu dünyada mutlu yaşamanı engelleyen.Beyninden geçenler ve yaşadıkların örtüşmüyor,hayatla eşleşmiyor Pınar Gözlüm! Dedi bilgisayar ekran korumasındaki Selin’li resme donup kalan gözlerindeki hüzünle...! Bu yıllar önceki gülümseyen Selin’di.Ne kadar da güzel di! Gözlerini dikti bir makinalı tüfeğin namlusu gibiydi bakışları. Vefa olmalı.Vefasızlıkta bile vefa olacak ki; çok dostlar bu fincanlardan kırk yıl hatırı olur diye kahve içsinler.Fal baksınlar.Fallarda çıksın ayrılıklar..! Ve kırk yıl sonra görüşmek üzere eyvallah..! Biz dedi; yirmi yıl olduk kahveyi içeli.Bi-yirmi yıl daha var önümüzde “hatırı sayılacak”.....bekleriz.Vefa insanın en önemli değerlerindendir.Öyle ki ondan önemsiz görülür vefasızlarca.Tıpkı önemsizleşen bunca değer gibi...! Toplumsal duyarsızlıklar geldi aklına.Ne olacak bu Arjantin’in(!) hali.Gülümsedi.Bizde bu yozlaşmış toplumun ferdiyiz.Hep ölülerin ardından konuşuruz.................! Vefa yüreklerde gömülür toprağa ve kimi çiğdem,kimi zaman menekşe,kimi zaman da bir gül olur fışkırır topraktan.Ve bir Fatiha okurken mezar başında sanırsın ki ben ektim o çiçeği.Oysa O‘nun sevdiklerine vefasıdır çiçekleri besleyen.Nerden bileceksin...! Sen hiç öldün mü? Avutmaya devam et kendini”...........var biraz da sen oyalan.”Bel ki bir zamanda sen de vefanı gösterirsin.Yeşertirsin filizleri.Belki...! Xxvxxıvx Öykünün sonunu yazmayı düşünürken,sondan başladığının farkına vardı.Ama güzel bir son vardı.Yaşanacak.Selin’de itiraz edemezdi.Kim bilir,belli mi olur...? NOT ....tamamlandığında.http://www…………… adresinden okuyabilirsiniz.
TÜM YORUMLAR (1)