herkesin gözünde leyla görünen kız
ben daha sevdamıza el değmeden sen kıydın sevdamıza
böyle değildi oysa
sen biliyorsun bir şeyler olmalı
hep tutsak mı kalacağız yalnızlığımıza
farkındasın değil mi geçen zamanın
belki bir şey ifade etmıyorsun
ama gün geçtikçe anlayacaksın biliyorum
bir yerlerde benle ilgili yada.
sebebi olduğum acılar var demiyor musun
belkıde farkında değilsin
ey gülüm dediğim yalan sevdam
hep avunacakmıyım senle
yoksa üzecek mısın hep beni
sensiz seni düşündüğüm zaman
nedendir bilir misin yalnızlığım
hiç düşündün mü sen olabilir misin?
ne dersin güzel dediğim
başkaların gözünde
leyla görünen kız cevap ver bana ne diyorsun?
şuan ağlasam güler mı bana
ben bilmem belkı acısını sen bilirsin anlatsana
seni beklemek zor geliyor bana
belkıde sebebi senin o ilk gülüşün
bir açıklama yapsana yüzüme
beni sana yönlendiren şeylerisöyleyebilir misin mesela
neden kızardı yüzün utandın mı yoksa!
bazen şaşırıp kalıyorum yüzündeki betimlemelere
aldırış etmeden gitmelerin değil
gözlerimin içine bakamayışın öldürüyor beni
ben sana inanıyorum
yeter ki kendin ol ve gözlerimin içine bak
zamanla solacak yüzün belkide gözlerinin rengi değişecek
istersen gel uzat eline bana
fatih göktaş
Seni ilk gördüğümde kalbimin Çizgisel hızı arttı,gözlerimizin Ekvatoru kesişti. Senin kıta sahanlığına yaklaştım yavaşça.
Günlerden Cumaydı, gölge boylarımızın 0 olduğu,Güneşin Yengeç Burcuna girdiği bir akşam üzeriydi,
Seni tanıdığım an ayaklarım yerden kesildi yerçekimi etkisini yitirdi kendimi ay yüzeyinde dans ediyormuş gibi hissetmiştim.
Sen benim için Samanyolu galaksisinin en parlak yıldızıydın,
Seninle ellerimizin ilk birleştiğinde vücudumun Maksimum nemi artı gözlerimin Bağıl nemi hat safhaya ulaşmıştı.
Kalbim senin sevgine; Büyük Sahradaki toprakların suya hasretinden daha fazla hasretti.
İlk bakışta,ilk dokunuşta kalbimdeki sıcaklık farkından dolayı kalbim Mekanik çözülmeye uğradığını, kendimi hayal denizinde buharlaşıyor hissetmiştim.
Seni görmeden önce kalbimin kıta sahanlığına kimse giremedi. Hinterlandım o kadar dardı ki hiçbir aşka başlayamadım. Limanıma demir atan her gemi Bermuda Şeytan Üçgenine kapılmış gibi eridi gitti.
Senin için uçsuz bucaksız Yörüngemde yaşamadığım hayaller kurmaya başlamıştım;
Ben rüzgarın sert olduğu yiğidinin mert olduğu bozkırda (kısaca Nevşehirde) yetişmiş bir Anadolu çocuğuyum,
Sen eğitim seviyesi yüksek,internet kayfelerin bolca olduğu, çarpık kentleşmenin olmadığı bir metropolde yetişmiş bir hamburger çocuğuydun.
Seninle umumu efkarda bir izdivaç yapıp,kutuplarda grup ve şafak vaktini uzun süre seyretmek,Dar tabanlı nüfus piramidine benzeyen bir evde Dünya nüfus artış hızına katkıda bulunmak istiyordum.
Ya seninle Dağınık yerleşmenin görüldüğü Karadeniz’de Su parası vermeden ahşap bir evde oturacaktık,yada Nevşehir’de Toplu yerleşmenin olduğu yerde, hayatımız boyunca su parasına çalışacağımız Ker*** bir evde oturacaktık.
Kuracağımız evin bahçesinde Gerçek alanın ile izdüşümü alanı arasında hiç fark olmayacaktı.
Ben sana stepin en nadide çiçeklerini gelinciklerini- papatyalarını yollarına serecektim.
Sende bana ebe gümeci,çıtlık otu karışımı salatalar yapacaktın Avanos yapımı çanak çömleklerde.
Sabah kollarına bozkırın papatyalar kardelenler, hardallardan yapılmış çiçek buketlerini ilkbahar yağışları gibi serpecektim.
Boy boy yetiştireceğimiz çocuklar ülkenin okur yazar oranını artıracaktı.
Sensiz geçen günlerimde vücudum Sibirya Y.B.etkisinde kalmış gibi Richter ölçeğine göre 7 şiddetinde depremlere maruz kalıyordu.
Ama o peribacalı görünüşlü keven saçlı baban hayallerime Konveksiyonel yağılar gibi hayallerime kurşun oldu. Üzerimize Nimbus bulutları gibi çöktü.
Seninle aramıza en büyük fay hatlarını-Alp Himalaya dağlarını koysa bile Akarsular gibi en kısa yolu bulup uçan kuşla esen yelle sana kavuşacağım Sarı Papatyam.
Seni tanıdıktan sonra hayatımdaki kelimeler sözlük anlamını yitirdi gerçek anlamını buldu. Hayatım renklendirme yöntemi ile çizilmiş haritalar kadar çekici oldu.
YÖRÜNGE:Hayatım
YILDIZ:Sen
GEZEGEN:Ben
GÜNDÜZ:Seninle geçen anlarım,
GECE:Sensiz geçen anım,
GÖKTAŞI:Müstakbel Baban
EKSEN:Yemeklerini yemeden önceki halim,
GEOİD:Nefis yemeklerini yedikten sonraki halim,
REJİM.Buluşma günlerimiz
AKIM(DEBİ) :Akıttığım göz yaşlarım,
SU BÖLÜMÜ ÇİZGİSİ:Evlerimizi ayıran sınır,
MENDERES:Babana yakalanmamak için izlediğim yol,
YEREL SAAT:Buluşma Anı
AYAR BOYLAMI:Buluşma yerimiz,
İZOHİPS:Kader çizgilerim,
GÜNBERİ:Sana yaklaştığım an
GÜN ÖTE:Senden uzaklaştığım an
KAKTÜS:Müstakbel kayınvalidem
DEVEDİKENİ:Kayınçolar
TARİH DEĞİŞTİRME ÇİZGİSİ:Ölüm anı
Velhasıl vasiyetim tüm dostlara. Bir gün bu dünyadan göçüp gidersem bu naçiz vücudum Kimyasal Çözülme ile toprak olmadan önce köyümün Konveksiyonel yağışları ile yıkasınlar.
Silahımı,kitabımı ve inadımı; Oğluma,
Sevgimi; Kızıma,
Sabrımı,Kadınıma,
Coğrafya sorularımı, her şeyden çok sevdiğim Öğrencilerime bırakıyorum,
Beni aradığında;
Bulutlara yükledim Özlemimi,Rüzgarlarla gönderirdim sevgimi.
Gözlerimin ışıltısını; Sabah Tan vaktinde,
Sesimi gece gündüz esen; Meltem rüzgarında
Cemalimi gökyüzündeki Sirüs -Kümülüs bulutlarında görürsün.
Bu dünyada ayrılan ellerimiz mahşerde kavuşur umarım.
Mahşerde seninle; Güneş ışınlarını eğik açı ile alan, Dönenceler dışında,Gölge boyunun 0 olmadığı,İç ve Dış Göçün yaşanmadığı,Kişi başına düşen milli gelirin yüksek olduğu bir Cennette görüşmek dileği ile..!
Gül filizlendiği günden itibaren Güneşe Aşıktır. Güneş her gün batışında gülü bırakıp gitse de gül gökteki yıldızlara kanıp Güneşi asla UNUTMAYACAKTIR.
Gölgeler düşse de yüreğinin üstüne,
Güneşini sakın söndürme,
Eğer umut yoksa yarınlar uzak kalır insana,
UNUTMA bir sen daha yok bu dünyada.
BİZLER BU DÜNYADAN GÖÇÜP GİDERKEN BAZILARININ HAYALİNİ BİLE KURAMADIĞI DÜŞÜNCELERİ YAŞAya***k ŞEB-İ ARUZA ULAŞTIK
Umut kadar beyaz,
Gökyüzü kadar Mavi,
Gözyaşı kadar Duygu dolu,
Sevgi kadar sıcak ve çok mutlu bir hayat geçirmeniz dileği ile...!
MATEMAKÇİNİN AŞKI
TİTürev tanem bir tanem,bir sigma işareti kadar kıvrak bir Pi kadar sonsuzsun sevgilim.Sana olan sevgim limitlerin sonsuzluğuna ulaşıyor.Bir bakışın kalbimde matris kadar derin etkiler yapıyor.Kalem gibi kaşların,trigonometri gibi karışık saçların,tebeşir kokusu gibi burnumda tütüyor.Çarpanlara ayrılmayan denklemler gibi nazlanma.Senden mektup almak inan integral almaktan daha zor.Bilinmeyenlerimiz farklı olsa bile polinomlar gibiyiz.Eğer böyle devam ederse seni keşfedilmemiş dizi kuralları ile izleyeceğim.
Seninle bir daire olalım.Merkezde ben,etrafımda eşit uzaklıklarda sen.Nereye bakarsam seni göreyim.Üzüntülerimiz teğet,sevinçlerimiz kiriş olsun.Birbirimize o kadar yakın olalım ki,yarıçaplarımızın limiti sıfıra yaklaşsın.
Şu anda y=ax+bx+c parabolünün iki ayrı kolu isek de bir gün tepe noktasında buluşacağız.Sana bir sinx eğrisi gibi sürekli 'k' sabiti kadar bağlıyım.Hiçbir parantez bizi ayıramaz
FATİH GÖKTAŞ
-1- ŞEBELEBETTİN
Hayat denen romanın isimsiz kahramanıyım ben
Ne rolüm belli bu oyunda ne de kendimi bilirim
Aşkı yüklemişler sırtıma kelime kelime
Satır satır seni yazmışlar kaderime
-2-
Hiçbir söz anlatmaya yetmez seni
Hissediyorum kelimelerin ellerimde çırpınışını
Devrik cümleler kurdum aşka ve sana dair
Bir tebeşir kokusunda zincirleme isimlerin
Tamlayanı da sendin hayatın tamlananı da
Öznesi, nesnesi sendin cümlelerin
-3-
Tertemiz şiirler yazdım sana defterimin ardında
El değmemiş duygular büyüttüm, solgun
Çizgisiz kâğıda yazılmış bir yazı gibi
Biraz savruk biraz örselenmiş olsa da
Sevdim seni ölçüsüz ve kafiyesiz cümlelerimle
-4-
Hiçbir nokta son değildi sana ait cümlelerin
Hiçbir cümleye büyük harfle başlamadım TDK’ ya inat
Üç noktalarla bağladım sana olan özlemimi sonsuzluğa
Satır aralarında büyüttüm aşkımı biraz ürkek
Kimsesiz duygularımı büyüttüm parantez içlerinde
-5-
Sakın ha boynu bükük virgül gibi bırakma beni
Açma 3. tekil şahıslarla bağlaç gibi aramızı
Hep geçmiş zamanını yaşatma aşkın
Bilesin, bozar anlatımı ayrılığın gölgesi bile
-6-
Ağlatma sakın saklanıp da mecazlar ardına
Kocamış bir çınar gibi duran
Ünlem gibi ol ayakta, dimdik, heybetli
Şimdi:
Anlamsız kelimelerin soluk kifayetsizliğinde
Büyük harflerle ve kocaman söylüyorum
SENİ ÖLÜMÜNE SEVİYORUM…
05.06.2006
BİR OLAY
Fakir bir öğrenci sevdiği zengin kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans edebileceklerini söyler. Ne ki mevsim henüz gül mevsimi değildir. Buna rağmen delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar, ama gül bulamaz. Bu umutsuzlukla ağlamaya, inlemeye başlar. Bu arada onu işiten kertenkele, kelebek, papatya, menekşe vs. hep ona acıyarak bakarlar. Bir tek bülbül, onun şahsında gerçek bir âşıkı görür. Kendisinin, bir ömür boyunca aşkın acıklı şarkılarını söylemekle beraber böylesine ağlayamadığını düşünür ve delikanlıya yardım etmeyi aklına koyar. Çünkü aşk, dünyanın bütün hazinelerinden ve bütün ömürlerinden daha değerlidir. Bülbül hemen çimenliğe koşar, bütün gül fidanlarını tek tek dolaşır. Hepsinden, delikanlı için ertesi sabah kırmızı bir gül verip veremeyeceklerini sorar. Yalnızca bir tek fidan, ertesi sabah kendisine kırmızı bir gül açabileceğini ancak bunun için bir şartı olduğunu söyler.
Dalları şiddetli kışın etkisiyle buz tutarak kırıldığı için bülbül kanını ona verebilirse tamir olup gül açabilecektir. Bülbül bu şartı, aşk uğruna can vermek olarak görüp kabul eder. Tesadüf o gece mehtap çıkmıştır, ve bülbül, kalbini gülün kırık dalındaki dikene dayayıp şarkılar söylemeye başlar. O gece, bütün öteki şarkılarından daha güzel şarkılar söylediğini fark eder ve bu coşku ile kendinden geçerek sabaha kadar yepyeni besteler yapar. Sabaha karşı gül fidanında eşsiz güzellikte kırmızı bir gül açmıştır, ama bülbül fidanın ayakları ucunda, çimenler arasında, kalbindeki diken ile cansız yatmaktadır.
Delikanlı sabahleyin sonsuz bir sevinç içerisinde kırmızı gülü dalından dikkatle koparıp doğru sevgilisine koşar:
- İşte kırmızı gülü getirdim!
Kız oralı bile olmaz. Çünkü sınıftaki bir başka delikanlı ona dans teklifi karşılığında mücevherler göndermiştir. Delikanlı kırmızı gülü öfkeyle yere fırlatır. O, burada ağlayıp aşkın saçma bir şey olduğunu düşünürken yere attığı gülün üzerinden bir otomobilin tekerleri geçmektedir.
YORGUN AŞIKLAR
Aslında yaşanmış mı? Yaşanmamış mı? Bilinmez ama elim bir aşk hikayesi.
Zamanın birinde bir üniversitede edebiyat bölümünde okuyan bir erkek öğrenci matematik bölümünde okuyan bir kız öğrenciye aşık olur.Günler geceler geçer kıza aşkını bir türlü söyleyemez.Sonunda dayanamayıp madem ben söyleyemiyorum o zaman yazayım der ve alır eline kalemi yazar.
'Maksadım acizaneyi taciz etmek değildir bilakis bu efkar-ı umumiyede bir aile bacası tüttürmektir.Bu konuda verceğiniz müspet bir cevap kalb-i harabiyetimin tamiratı olacaktır.Bilahere dest-i izdivacınıza talibim.' der.
Kız mektubu alınca sevinir.Neden? Çünkü O da aynı duyguları paylaşmaktadır.
Düşünür ve derki:Madem O branşına göre bir edebiyatçı gibi yazmış ben de bir matematikçi gibi yazmalıyım.
Ve yazar:'Bir çember çizilse ortasında ben, eşit uzaklıktaki noktalarda sen,sen her dönüşünde beni, ben her bakışımda seni görsem.üzüntülerimiz teğet sevinçlerimiz kiriş olsa aynı çemberde ve birbirimizi o kadar yaklaşsakki yarı çap sıfır olsa.' der.
Artık birbirlerini sevmektedirler.Ve bir gün edebiyatçı genç sevdiği matematikçiyi okul kantininde bir kimyacı ile otururken görür içi kan ağlar ben seni bu kadar severken reva mı? bu der ve yazar:
Giydiğin elbisen kefenin olsun.
Tabutuna akrepler dolsun.
Beni aldattığın için.
Gençliğin harap olsun.
Kız mektubu alır o da yıkılır çünkü aldatmamıştır ve yazar:
X²gözlü polinom sevgilim
Beni çarpanlarıma ayırıp
Terk etme
Kalbimin tanjantındn öyle bir vurdun ki
Havası alınmış silindire döndüm.
Bu Devrim Başka Devrim
Çeyizler sandıklara gömüldüğü günden,
Kutsal kitap kundaklanıp, duvara asılalı beri,
Mavzerler uzak kaldığı vakit mevzilerden,
Yırtıldı kanımızla yazdığımız tarihin çeperi.
Gelenek dediler, gelen eklerle özü yok ettiler,
Töre namına türlü saçmalıklar türettiler,
Saf gerçekleri perdeledi giydirilmiş görüntüler,
Emeğimizle ürettiğimiz ne varsa tükettiler.
Derisi yüzüldü pervasızca Hallac-ı Mansur’un,
Boynu vuruldu akılsızca nice ulu unsurun,
Mana evi yıkıldı ruhun, maneviyat adına,
Ne huzura erdi insanlık ne büyük muradına,
Hak katında ne varsa yürekte erittiler.
Elimizin tersiyle itiyoruz Tanrı’yla aradaki putları,
Yemiyor, çiğniyoruz topuklarımızla sahte mabudları,
Dünyanın bir ucundan diğerine uzanacak hayaller,
Dağları delirtecek, denizleri köpürtecek eller,
O ellerle örülecek koskoca devrime inanıyoruz,
İbrahim’in baltasının etrafında kümeleniyoruz.
Bu devrim;
Bir ulusun doğmasıdır imparatorluğun küllerinden,
Mübarek bir bahçede solan cem güllerinden,
Yeşersin de, yeşili çoğalsın diye yeryüzünün,
En kızılının yeniden yeşertilmesidir kara toprakta,
Bu devrim başka devrim…
Kayıt Tarihi : 9.12.2008 12:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatih Göktaş](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/12/09/herkesin-gozunde-leylaydin-oysa.jpg)
TÜM YORUMLAR (2)