Hercai Bir Çoban Islığıymış Hayat

Selahattin Yetgin
1613

ŞİİR


34

TAKİPÇİ

Hercai Bir Çoban Islığıymış Hayat

Dönence yalnızlıkların gecesine ay düşmüş, bedenim uzak köylerde
Hep aynı döngünün savruk ışıkları var yıllardır bulutsuz gökyüzümde
Serkeş masallar anlatır bıkmadan an, küreyi çeviren aşksız bedenlere
Hercai bir çoban ıslığıymış hayat, yalnızlığa sarılıp uyur iken gecelerde

Her gün aynı lokmaların paylarını alırız yaşamdan. Yığından sofraya dağıtılan hazların yumrularıyla sayılır mutluluk. Ekmektir uğruna sevgiler ekilen bu muazzam coğrafya, akar gider sevinçlerle kursaktan yarınlara. Ekmektir yarınlarımız, aşk çiseler eller unlu kalıplara. Aynı düşe sarılır insanlar her devirde ah! Ekmek sevdadır yaşamın kaypak ruletini çeviren bütün insanların saraylarında.
Soysuz alevlerin zaman aşımlı yıldönümlerinde yanıyor sönmemiş öfkeler sil baştan. Kendi tavrını susturamamış anlamların seyr’ü kalabalığında yanıyor yeni canlar, dudaklarda zaferi ıslıklar. Camlarda canlar, canlarda çığlıklar, ekranda ölümlere tokluk gösterisi soysuzluklar. Ruhuma bir yel sızıyor bugün, yıldönümleriyle parsellenmiş acılar. Kıymık acıtıyor teni yeniden, huzur bekliyor gönlümüzün cennetinde uyuyan canlar.
Yığından pay peşinde karınca kolonisi, lokmayla niyet terennümünü bekler iken insanlar. Tadımlık hazların tencereleri indi ocaktan, şükür dualarına açılmadan evvel avuçlar. Bereketi sağıyor diller mağrur edayla, camilerde güneşin pençesi, minarelerde huzurlu seda. Aynı yığından dağılıyor rahmet, avuçlardan göklere yükselen o iç sesimizdeki muhteşem nidayla.
Yanık sesler topluyorum buralarda, ellerim gün kızılı. Düş kokuyor dünlerim, avuçlarımda eksikliğin. Sevinç biriktiriyorum sana buralarda, heybemde ihtişamlı bir tokluktur yarın. Yolla öpüşen gölgenin eksenindeyim, umut kapılarını çivilemiş hayat. Saatler akrebin zehrini içerken yel kovan arıyor irinine. Düşlerle yıkıyorum tenimi, ruhumda aymaz bir ter. Kıvrılıyorum yollarca, dudağımda isyan savruk bir zaman.
Maviyle sevişen bulutlar rüzgârın kahrını içiyor güneşin koynunda. Kayıp gezegenlerin altında ip atlıyor gelinlik kızlar, ruhani müzikler yükseliyor dağların kovuğunda. Eskimiş evlerin tozu birikiyor başak biçen insanların alnında. Kuyularda sular yalnızlık şıpırtısıyla dalgalanıyor, bulanık bakışlı yolcuların terli mırıltılarıyla. Dağ içleniyor buluttan uzak kaldığına nicedir, o kahırlı günlerin mevsim göçü var gönlümün ovalarında.
Ağrılı günlerin heybesinde çelişkiyi taşıyor kehanet, gözü dönmüş yaratıklar siyiyor kutsal duvarlara. Minarelerden sevgiye seda yükseliyor, dudaktan düşmüyor artık bela. Üzengisiz devrilişlerin koşumlarına tanıktır insanlık, yalan kervanları ihanetle işbirliği yapıyor. Derinliklerinde savaş var bu baki âlemin, anlamsız tafralarla canlar kılıflarında tarumar ediliyor.
Taşın özü suya dönüşmüş derinlerde ve toprağı kucaklıyor hayat veren zerreleriyle. Dudak arıyor ten, kalibresiz düşler hedefte ruhlara kem. Dağınık yataklarda bir kadının gözyaşı birikir, tuzla ovulur yürekteki dem. Fısıltıyla dokunuruz o hazin yalnızlığımıza her gece, modası geçmiş masallara yıllar vurunca gem. Yıldız göçü var toprak damlı köylerde, hazin bekleyişlerin tahta sedirlerinde uzanır tenime sevdalı bir el. Seni sararım hoyratça yar, varlığın olur yorgun gözlerime en manalı fer...
Hep aynı lokmanın hazzını çiğniyor canlılar, kimi masada, kimi yer sofrasında, kimi ağılda. Güdüleniz bizler aslında, sesimizi duyuramayız içinde yaşadığımız hayata. Kimi koltuk sevdalısı, kimi para, aslolan ne hazindir ki uğruna canlar alınan o kanlı nafaka. Koyunuz biz aslında, düşmüşüz bir lokma yalanın ardına, alkış tutup saf oluşturuyoruz yüreğinde sevginin bir zerresini bile taşıyamayan ruhsuz ve kalitesiz çobanlara.

Selahattin Yetgin
Kayıt Tarihi : 14.10.2014 18:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Selahattin Yetgin