Dördüncü sayısıyla çiçeği burnunda Yeniyazı Dergisi’nin Ocak Şubat sayısı, bugünlerde elimde, vapur arkadaşım...
Derginin Atölye ismi verilen bölümünde her sayıda belli bir tema, işleniyor. Bu sayıda atölye konusu olarak seçilen Böcek teması, bence ilginç bir seçim. Konunun ne olduğunu okuduğumda Kafkanın böceğinden hareketle olduğunu düşünmüştüm hemen. İlgili yazıların içinde tam da bu konuyu ele alan Nurdan Gürbilekin imzasını da görünce o yazıyı en sona bırakmaya karar verdim. Atölye yazılarını okumaya başlamadan önce, okuyacaklarım keşke böceğin gerçek figürü üzerinden kurulmuş olmasa da, bu küçük canlıların insanla etkileşimi çizgisinde ve böceğin insan imgeleminde barındığı alana ilişkin yazılar okusam diye içimden geçti. Sonra Kafkanın Kurt Wolff Yayınevine, Dönüşüm isimli kitabı için kapakta böcek resmi kullanılmaması isteğini içeren yazısını okuyunca garip bir birliktelik hissi taşıdım kendisiyle.
Atölye bölümü kapsamında okuduğum Tuncay Altınkayanın yazısı, düşündüğüm doğrultuda bir yazıydı. Böceği direk olarak anlatmaktan ziyade, kendi ruh hali içindeki yerinde birleştiriyordu böcek olgusunu. Mehmet Siyah Kalemin yazısı ise, ne yalan söyleyeyim okumakta zorlandığım ve sıkıldığım bir yazı oldu biçim olarak. Yazılırken de zorlama bir duyguyla üretildiği hissine kapıldım. Gonca Özmen böcek temasına küçük küçük değiniler yapmış. Ansiklopedi bilgisinin şair dilinden oluşturulmuş birikimi gibiydi okuduklarım. Belli ki, emek verilmiş bir çalışma. Ama insanı bir sonraki kısayı okuma konusunda heveslendirmeyen bir araştırma arşivi yazısı gibi. Doğrusu, beni şaşırtan sürpriz bir bakış yakalayamadım içerikte. Gökhan Aslanın yönetmen Ümit Elçinin Böcek isimli sinema filmine dair ince düşünülmüş dikkatli tahlilleri, severek ve ilgiyle okuduğum bir yazı oldu. Atölyenin en önemli çalışmalarından birisi olmuş. “Böcek” isimli filmi izlemem gerektiğini aklıma yazdım ve bu yorumun gerek sinemada sembol kullanımı, gerekse filme dair gözlemlerinin değeri bakımından saklanası bir yazı olduğunu düşünüyorum. Yönetmenin sinemada yaptığı şey, ancak böyle iyi analiz edildiğinde anlamlı oluyor.
Sancar Dalman, gövdesi böceklerle sarmalanmış yaşlı bir ağacın kaybolan gençliğini yeniden yakalamak istercesine kurumuş kollarıyla, bir kelebeğe uzanışını anlattığı çizimi ile dosyada yer alıyor. Bir edebiyat dergisinin atölye kapsamında bir konu irdelenirken, içinde konuya ilişkin şiir de mutlaka bulunmalı diyordum ki; karşıma çıkan Asaf Halet Çelebinin “Şehir” isimli şiiri çıktı.Ve sanırım, bir sonraki atölye teması olarak seçilen Kutu fikrinin de doğuş noktasını oluşturuyor olmalı dergi yayın kurulunda. Çünkü önümüzdeki sayı, bu kez de kutu temasıyla tekrar yayımlanabilecek kadar iki çağrışıma da uygun bir şiir, Asaf Halet’in Şehir’i. Bir şiirde içiçe geçmiş iki temayı görünce; ister istemez muhayyilede de birleştirerek kutuda böcekler düşünüyor insan. Ben de bir şiirime ne tesadüf ki tam da şöyle bir dize ile başlamıştım, onu anımsadım:
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.