Bir nida ile geldik dünyaya biz “kız kısmısı”
Küçükken, aklım cüsseme dar gelirken hatırlarım, sokağın az ilerisine gidilmezdi. Sokak dedimse bizim köy, nereye baksan akraba. Kız kısmısı konu komşuya da gidemezdi, oyun hakkın annen yanındaysa verilirdi. Sonra az daha büyüdü aklım, az daha serpildim, “kız kısmısı”larda çoğaldı haliyle. Artık oyun oynamak değil, ders çalışmak, muhabbet etmek, gezmek için arkadaş lazımdı, annesiz gidilen arkadaş ve artık şehir denen kocaman girdaptaydık anne gözüyle. “Kız kısmısı” nın arkadaşı olmazdı, arsızı var, namussuzu var, sapığı var, var oğlu var! Anneye emanet edilmiştik, korumak kollamak durumundaydı elbette. Hem bizim zamanımızda acil durum bildirileri yapacak ne telefon vardı, ne spray bilirdik ne de kendimizi koruyabilirdik zaten, cahildik biz cahil. Peki neye göre bu kadar korkulurdu bu insanlardan, gelenek, görenek, din, kürtür… neye, kime göre bu “Kız kısmısı”nın üzerine nakış nakış işlenen yasaklar, kurallar.
Ben de daha o yaşlarda isyan kendini göstermişti (huylu huyundan...) . baktım anne benim kafaya uymuyor, babayı yokladım. Ne gariptir ki baba anneden daha ılımlı, daha sosyal, daha güvenli vs vs. artık izin konusunda anneye müracaat kalktı doğal olarak.
-Baba ben arkadaşıma gidiyorum
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla