Umut ve güç ver sisler arasında, nefesin olsun bende, birde sözcüklerin. Yağmurda ayak seslerin duyayım. Güneş bulutların arasından göz kırparken senin hayalin dolanayım. Sigaranın dumanında nefeslerimiz karışsın özlemle ve hasretle. Yaşayamadıklarımızı, bencilce ve fütursuzca yaşayalım. Kapatalım kapıları, sevgi selinin coşkun şehvetinde, avuçlarımızdaki köz ile yüreğimizde yoğuralım…
Demirci körüğünün nefesi korlaştırırken yürek ocağını, dumanında boğulmayı göze alalım. Gelecek olan kem gözleri, nazarları yok edelim. Fırtınaya karşı kürek çekelim. Limana atılan halatlar, azgın dalgalarla parçalanırken fısıltının hafifliğinde arşa yükselelim. Ağırlaşan ruhumuzu arzın derinliklerine gömelim. Konuşmayı unutup, kelimeleri silelim. Yürek sesleri sarsın dört bir yanımızı. Değirmen taşı gibi boynumuzda taşıdığımız yalnızlığı, kırlangıç kanadında bilinmezlere gönderelim…
Endişe bulutlarının griliğinde, hayatın boşa harcanmışlığını keremsi bir buruklukla içimizde yok edelim. Dudaklarımızda ki sinsi istilaları, yutmaya çalıştığımız sessiz çığlıkları yüreklerin rehberlik ettiği sözcüklerle boğalım. Zamanı yitirmiş seyyahların gam yükünden nasibimizi alalım. Karanlığın rahminde doğup, gözyaşının tuzunda yıkanalım. Kavrulan yüreğimizin serinlemesini beklerken…
Bırakalım, gecenin amaçsız bekçilerini, düş halinde dolaşsınlar. Biz ruhlarımızı yeniden keşfedelim. İhtirasları, hüzünleri, kırılmışlıkları bir yana bırakıp, dizginleyemediğimiz duyguların coşkunluğunu kavuşamadan büyüyen sevgiye inat, aşkın umanına salalım. Terbiye edilmemiş, günahkâr nefislerimizi, bitimsiz ışık selinin ortasında bırakırken…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.