HER ŞEY SENİN İÇİN
Heyecanla aynaya bir kez daha baktı. Her şey mükemmel olmalıydı. Bir an tereddüt etti, çok mu abartılıydı makyajı, ya giysisi? Parfümü fazla mı sürmüştü? Oysa her zaman kendinden emin olurdu. Derin bir nefes aldı, aynada ki aksine gülümsedi, gayet iyi görünüyordu. Evine şöyle bir göz gezdirip çıktı. Asansörü beklerken heyecanının arttığını hissetti, ağzı kurumuştu. Kabinin kapısını açan elleri titriyordu. Sakin olmalıyım diye düşündü, daha gideceği uzun bir yolu vardı. Arabayı çalıştırırken dikiz aynasından kendine göz kırptı. İçeriği kaplayan hoş müzik iyi gelmişti. Çevre yoluna çıkmış şehir merkezinden uzaklaşıyordu. Heyecan yerini tedirginliğe bırakmıştı, ya oraya kadar gidemezse, ya o gelmezse, ya gelse bile her şey ters giderse, ya, ya, ya….Bu düşünceler kaosunda nereye kadar geldiğini fark etmedi bile. Kulağında bir ses yankılanıyordu “ her şey senin için “…..
Arabayı durdurdu, teybi kapattı, çantasına uzandı ki cama vuran bir sesle irkildi. Yüreği ağzına gelmiş, korkudan buz kesmişti. Küçük bir çocuk bir şeyler söylüyordu. Camı açtı, çocuğun söylediklerini duyamıyordu, dudaklarını okumaya çalıştı, nafile. Ne oluyordu bir kabus mu diye düşündü. Çocuk durmadan konuşuyordu.
- Ay ne var? ne diyorsun anlamıyorum.
- Teyzeciğim çay bahçemizin otoparkı aşağıda arabayı oraya koy. Hem ben arabanı bir güzel yıkarım. Kurularım da. Para da istemem. Sen bana bir tost ve çay al yeter. İstersen içini de temizlerim. Paspasları bir güzel
- Tamam çocuğum tamam. Arabayı aşağıya çekeceğim. Sen okula gidiyor musun, bu saatte okulda olman gerekmez mi?
- Okul çıkışı burada çalışıyorum teyze.
- Derslerine iyi çalış tamam mı. Sana vereceğim harçlık ile kendine kitap alacağına söz ver bakalım
- Tamam teyzeciğim sağolasın
Küçük çocuğun gözlerindeki samimiyet etkilemişti onu. Arabayı aşağıdaki otoparka çekti. Haftanın bu günü kır bahçesi boştu. Bir masada iki genç elele oturmuş konuşuyorlardı. Belli ki okulu asıp gelmişlerdi. Yanlarından geçerken genç kıza gülümsedi. “aşk ne güzel, değerini bilin “ dedi yürek sesiyle ama duyup duymadıklarından emin değildi.
En kenardaki masaya oturdu, bulunduğu yerden orayı rahatlıkla görebiliyordu. Hep hayalini kurdukları denize karşı küçük bir tepenin üstünde iki yalnız ağaç arasındaki bank. Sakin ve dingin bir manzara, huzur dolu. Yan yana ama birbirinden ayrı iki ağaç, her şeye göğüs gerip dimdik ayakta kalmışlar. Birlikte ama yakın uzaklıkta. Ve aralarında boş bir bank. Kim bilir kimleri misafir etmiş, kim bilir hangi konuşmalara sessizce tanık olmuş beyaz bir bank. Burayı ilk gördüğünde yoldan geçerken arabayı sertçe durdurmuş öylece onlara bakmıştı. Neydi onu etkileyen? Ağaçların birbirlerine karışmayan dallarına rağmen birlikte oluşu mu, yalnızlığı mı yoksa bembeyaz bir bankın sadeliği mi? Bilmiyordu ama hemen buranın resmini çekip ona göndermişti, “işte bizim sığınağımız” demişti.
Gelmemişti daha, kendini avutmaya çalıştı ama endişesini bastıramıyordu.. birden o bankta birinin oturduğunu fark etti. Tam seçemiyordu ama tek başına bir adam bankın kenarına ilişmiş gibi oturuyordu. Telefonun çalan sesiyle irkildi. O arıyordu, telefonu açıp açmamakta tereddüt etti. Ya gelemeyecekse diye bir korku kapladı içini. Ürkekçe “efendim canım “ diyebildi. Sanki sesi kısılmış çatallaşmıştı. Duyacağı sözden korkuyordu.
- Canım iyi misin?
- İyiyim canım sen nasılsın?
- Sen iyiysen ben de iyi olurum. Endişelendim seni bulamayınca
- Neden tatlım ben buradayım
- Hani yoksun. Ben sığınağımıza geldim sen yoksun
- Orda oturan sen misin? Buradan seçemiyorum, hemen geliyorum canım
Telaşla kalktı yerinden, ayağı sandalyeye çarptı, sandalye gürültüyle yere düştü. Eli ayağı dolaşmıştı. “ of yine sakarlığım tuttu “ diye düşünürken gençlerin yanından hızla geçti. Durdu, geri döndü yanlarına yaklaştı. Genç kızın güneşin renklerini yansıtan ipek gibi saçlarına dokundu ve her ikisinin gözlerine bakıp tebessüm etti “ Aşk çok güzeldir ve emek ister. Sevginize emek harcayın ki onu hep canlı tutun “ dedi. Gençler sevgiyle sokuldular birbirlerine, “tuhaf bir kadın ama haklı “ dedi delikanlı.
Tepeye çıkan patikada koşarcasına yürüyordu. Orda “ O “ onu bekliyordu. Yanına gittiğinde nefes nefeseydi. Öylece kaldılar, ayakta, nefes nefese, birbirlerine dokunmaya korkarak. Sanki evren bile bu olaya tanıklık etmek istercesine durmuştu, zaman akmıyordu, hiçbir ses yoktu, deniz bile donmuştu. Sadece ikisi vardı koca evrende. Adam titreyen ellerini uzattı, kadının ellerini avucuna aldı, “canımmm” diyebildi. Gözleri kenetlenmiş ayrılmıyordu. Hiçbirşey demeden usulca banka oturdular. Elleri hala avucundaydı. Ne kadar zam an geçti ikisi de bilmiyordu. Göz göze, elele öylece oturuyorlardı. Sanki geçen zamanın aldıklarını yerine koymaya çalışıyorlar, hasretle kavruldukları anların acısını çıkarıyorlardı. Sanki bir şey söyleseler bu büyü bozulacaktı. Sanki bir düşten uyanmaktan korkuyorlardı. İlk konuşan adam oldu:
- Canım benim, bu anı nasıl bekledim bilsen
- Ya ben. Gelmeyeceksin zannettim, çok korktum.
- Hiç gelmez olur muyum? Sen çağırırsın da ben gelmez miyim?
- Korktum işte. Hep vazgeçeceksin sandım.
- Her şey senin için canım.
“HER ŞEY SENİN İÇİN “ Sihirli bir cümleydi bu. Yaşlar gözlerinden akıyor engel olamıyordu. Onu kendine çekti, omzunda ağlıyordu. Hıçkırıklarla, kana kana. Bu imkansız aşkta “her şey senin için “ demişti. Adam hiç engel olmadı ona sadece sıcaklığını verdi gözyaşlarıyla ıslanan, üşüyen yüreğini ısıtmak için. Daha bir sıkı sarıldı. Dakikalarca ağladı kadın, özlemlerini, yakarışlarını akıttı, sessizce. Adam onu dinledi, yürek sesine kulak verdi. Sessizliğin sesiydi bu. Aşk sessizlik değil miydi? Öyle dememiş miydi kadın?
…..
kelimeler sustuğunda
bakışlarımız dile geldi
en çılgın söylemiydi aşkın
sustuk…sustuk…sustuk…
susarak aştık haykırışlarımızı
ve anladık ki
aşk sessizliktir…
“Üşüdüm” dedi kadın, tir tir titriyordu. Adam ceketini çıkarıp omzuna koydu kadının, ellerini aldı, ısıtmak için nefesini verdi. Kadın onu izliyordu. Ellerini çekti, adamın yüzüne dokundu. Teninin sıcaklığını almaktan öte ona dokunmak istiyordu. Ellerini usulca gezdirdi yüzünde, her bir çizgiyi ezberledi. Adam gözlerini kapattı, bu düşsel anı kaybetmek istemiyor, hafızasına kaydediyordu. Tensel temas, en çok hatırlanan mıydı? “ aç gözlerini yüreğine bakacağım “ dedi kadın. Gözlerinde eriyeceğini bilerek ta en derine baktı. Oradan yüreğini gördü sevdiği adamın. O melek yüreği… O çıkarsız, çaresiz yüreği gördü. “ Seni seviyorum “ dedi fısıldayarak.
- İnandın mı bana? Sana olan sevgimin gerçekliğini görebildin mi?
- Evet sevgilim. Sana hep inandım, güvendim. Bizi buraya getiren birbirimize olan inancımız değil mi zaten? Birbirimize zarar verecek, sonradan pişman olacağımız bir şey yapar mıyız?
- Hayır. Sadece seni sevdiğime ve hep seveceğime inanmanı istiyorum. Her şey senin için biliyorsun. Bir daha birlikte olamasak bile bu anı hatırlamak, ömrümün sonuna kadar bu haz ile yaşamak bile bana yeter. Senin için her şeyi göze alırım unutma.
O iki ağaç o gün onların sevgisine tanık oluyordu. Ama anlam veremedikleri bir şey vardı. Birbirini bu kadar çok seven bu iki insan neden burada birbirlerine dokunmaya bile korkarak oturuyorlardı. Çünkü onlar birbirlerini beklentisizce sevmişlerdi. Hiçbir beklenti onların tertemiz sevgisini bozamazdı. Hiçbir insani beklenti olmadan saf ve tertemiz bir sevgi. İmkansız aşkın içinde ama umutla sevdiler birbirlerini. Hep bu anı umut ederek. Beklentisizce ama umutla …
Rengin AlacaatlıKayıt Tarihi : 12.3.2006 00:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İŞTE SEVGİNİN EN GÜZELİ BU DEĞİL Mİ.BEKLENTİSİZ VE UMUTLA....BÖYLESİ YÜREKLERE SELAM OLSUN.
Derslerine iyi çalış tamam mı. Sana vereceğim harçlık ile kendine kitap alacağına söz ver bakalım.
Yanlarından geçerken genç kıza gülümsedi. “aşk ne güzel, değerini bilin “ dedi..
“ Aşk çok güzeldir ve emek ister. Sevginize emek harcayın ki onu hep canlı tutun “ dedi.
Yüreğin o kadar güzelki yazarken yaşamış ve o çcuk sevgisi ya o genç sevgililer. ne yazzam bu öyküye az. yüreğine sağlık...
TÜM YORUMLAR (4)