Önce mavi gökyüzünü
Bir telaş sarar.
Ve hiç gitmeyecekmiş gibi
Yığılır bulutlar.
Arkasından sağanak sağanak
Yağmur yağar.
Allı yeşilli gökkuşağı belirir,
Çoğaldıkça çoğalır umutlar.
Gülersin, eğlenirsin, coşarsın;
Oynarsın, seversin, sevilirsin;
Sevinirsin...
Kışın geleceği gelmez aklına.
Yıldırımlar, şimşekler
Hatırlatmaz karanlığı.
Ellerinde kaybolur damlalar,
Dudaklarında yükselir ilk şarkı...
Aynalarda görünmek istersin,
Ben buyum, diye
Haykırasın gelir insanlara!
Ve rüyâlar...
Tozlu pembeli rüyâlar...
Aslında rüyâdır yaşadıkların,
Hiç acımayacakmış gibi
Gelir kolun, kanadın.
Hiç acıtmayacakmış gibi
Gelir sevdâlar.
Yönelirsin...
Sıcak bakışların vardır
Sevdâya dair.
Her insan bilmez.
Gözlerindeki ateşi
Çok azı görebilir.
Yüreğindeki atışı
Çok azı sezebilir.
Çok azı seni anlar,
Çoğu anlamaz.
Hayatın sana yüklediği rolü
Oynamakla yetinirsin.
Ve güneş belirir
Ak pâk dağların ardından.
Gün kurusu benzine siner,
Dudakların çatlar.
Saçından inen terler
Alın çizgilerini
Biraz daha derinleştirir.
Ve kaçınılmayan gün geçişi
Yüreğine iner.
Evlenmiş;
Bir yuva kurmuşsundur.
Ve hayat yükü;
Âh o hayat yükü,
Ne zordur taşıması,
Omuzları aşındırır,
Yürekleri sızlatır,
Kocanın eve
Ekmek getirememe korkusu,
Heyûlâ bir düşüncedir,
Seni hep takip eder...
Ve gün batar
Dağların ardına,
Gölgeler evlerin üzerine düşer,
Karanlık üzerine
Çöker de çöker...
Babalar kurtlar sofrasından
Kotarılmış ekmekle eve döner.
Anneler bakır kazanlarda
Ocaklara aş suyu koyar.
Sen de koyarsın...
Aç aç bekleyen çocukların
Mahur gözleriyle
Uykuya yenik düşer.
Baba gelir, yemek yenir...
Ve dudaklarında:
“Bugünde doyduk Allah’a şükür”
Diye bir dua belirir.
Artık yaprakların
Uçuştuğunu görürsün.
Sarı sarı, kuru kuru yapraklar...
Nerede o yeşil ağaç,
Nerede o mutlu bahâr?
Ve aynalardan
Nicedir kaçtığını düşünürsün.
Ne olacak baksam, dersin!
Benzim de yaprak gibi
Sararmamış mı?
O an iç çekersin,
Âh geçmiş zamanlarım,
Âh gençliğim, âh anılar! ..
Kuru yapraklar kadar
Kurudur gözlerin.
Ağlamak istersin.
Sonra ne faydası var, dersin.
Vazgeçersin.
Tıpkı aynalardan
Vazgeçtiğin gibi.
Sanki seni hayata bağlayan
Ne ki?
İki çocuk, bir eş
Ve geride kalanlar...
Ve rüyâlara daha sık dalmak istersin,
Âh rüyâlar...
Tozlu pembeli rüyâlar...
Artık eskiye dönüşün
Tek yoludur onlar.
Kaybettiklerine ulaşmanın
Tek yoludur.
Yaşayamadıklarını yaşamanın
Tek yoludur.
Sen bilmezsin, ama
Gerçektir onlar,
Tamamen gerçektir onlar.
Gün gelir, mevsim döner
Ve geçer zamanın.
Pencerene çıktığında
Tepelerin doruklarında
Görürsün onu.
Sonra evlerin çatısında
Ve aynalara
Cesaret edip de baktığında
Saçlarında hep o beyaz,
Hep o kötü beyaz,
Kefen gibi sarmıştır;
Dört bir yanı ve saçlarını.
Oysa beyazı ne çok severdin
Çocukken.
Düşünürsün de,
Bir şeyler düğümlenir boğazına.
Söylemek istersin birkaç kelime;
Ama kime ve niçin?
Çabuk mu geçti yıllar?
Çabuk mu geçti sevdâlar?
Çabuk mu geçti
Ellerinde kaybolan damlalar?
Ya seni hayata bağlayan...
Seni hayata bağlayan nedir?
Çocuklarda gitmiştir.
Boş bir evin odasında;
Elinde kırık bir ayna,
Ölümünü hızlandıran
Kadınlar gibi
Bir sağa bir sola sendeleyerek
Beklediğin nedir?
Yoksa o eski rüyâlar mı?
Hani o tozlu pembeli rüyâlar...
Hangisi seni kurtarır ki
O meçhul sondan?
Ve yüzlerini
Artık silik hatırladığın insanlar...
İhtimal ki
Onlar da bir yerlerde
Senin yaşadıklarını
Yaşayarak gitmişlerdir.
Veya gideceklerdir.
Aslında çok basit.
Kefenine sarıldığında
Veya toprağın ağırlığını
Üzerinde hissetmeye
Başladığında anlarsın:
Rüyâlar gerçektir,
Gerçekler rüyâ.
Tabutunu taşıyan insanlar
Ne bilir?
(Sivas 2004)
Kaan YıldızKayıt Tarihi : 25.3.2015 15:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!