Oturup da gökyüzünü seyrettim,
Uçurtmayla, kuşun uçuşu güzel.
Sonra dönüp yeryüzüne meylettim,
Derelerde, coşkun akan su güzel.
Çayırlarda koyun, kuzu oynaşır,
Karıncalar buğday tanesi taşır,
Kovanlardaki arılar kaynaşır,
Uçuşan kelebek ordusu güzel.
Çam ağacı, servilerle yarışır,
Kurbağanın sesi suya karışır,
Kedi, köpek serçelerle barışır,
Bu hayatın kurgusu bile güzel.
Bakıyorum, her şey uyum içinde,
Renkler ayrı, hepsi başka biçimde,
Teslim olmuş bir nefis var içimde,
Boyun eğen benlik duygusu güzel.
Nimetleri anmak lazım sıradan,
Hiç yoktan var etmiş ulu Yaradan,
Şeytan nefis çıkıversin aradan,
Eğri insan değil, doğrusu güzel.
(MAYIS 2007)
Sezayi TuğlaKayıt Tarihi : 30.10.2012 14:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
YAŞAMI PAYLAŞMAK Gazete, televizyon veya benzeri iletişim araçlarında bazen rastladığım ilgi çekici haberlere kafam takılıyor. İnsan olarak şapkamızı önümüze koyup, düşünmemiz gerektiğine inanıyorum o zaman. “Acaba nerede hata yapıyoruz? ” “Çözüm mü, yoksa tam tersine çözümsüzlük mü üretiyoruz gül gibi yaşamamız gereken hayatımıza? ” Birkaç örnekle, zihnimizden daha çok “ben”liğimizi zorlamamızı isteyeceğim insanlarımızdan. Televizyon ekranlarında, bir kedi kendi yavrularıyla birlikte, mini mini fare yavrularını da emziriyordu, hayatından gayet memnun bir şekilde. Alt alta, üst üste oynaşarak, yuvarlanarak bir menfaati, bir çıkarı, kavga etmeden paylaşıyorlardı mutluluk içinde. Hayattan bir başka kare; kedilerle köpeklerin, bir çocuk kreşinde minicik yavruların oynamaları gibi şakalaşmaları, dikkatimi çekerek, beni bir başka düşünce âlemine ışınladı adeta. Kuş yavruları, civcivler, kediler, köpekler vs. vs…. Kafam allak bullak. Zihinleri çatlatırcasına zorlayan “acaba”lar. Oysa bizim şahit olduğumuz, çocukluğumuzdan bu yana (ki, hakikatte yeryüzünde hayatın başlangıcından bu yana) doğa kanunlarıyla taban tabana zıt bir olaylar zinciri. Bunlar belki lokâl hadiseler, ama gerçek. Demek ki istenilirse olabiliyor. Dışarıdan birileri karıştırmasa hayat ne kadar güzel. Sabahları işine giden, okuluna giden insanlar görüyorum durak ve sokaklarda. Başörtülü-başörtüsüz, inançlı-inançsız, sağcı-solcu, Türk-Kürt, zenci-beyaz ne olursa olsun hepsi cıvıl cıvıl, neşe içinde. Sohbetler, konuşmalar, şakalaşmalar… Bu mutluluklar, cadı kazanı başındaki sivri burunlu bazı art niyetli, kötü kişileri rahatsız ediyor her nedense. “Neden bunlar birbirlerine düşman değil? Neden bunlar mutlu? Neden? ... Neden? Ey sihirli ayna! Bana yol göster, yardım gönder. Dış güçler, iç güçler, karanlık güçler hiç fark etmez. Yeter ki bu insanlar mutlu olmasınlar. Onların mutluluğu, bizim mutsuzluğumuzdur.” Lütfen…, lütfen bu üstümüzdeki “cadı” libasını çıkaralım. Kafamızın içindeki sabit fikirliliği, her olumsuzluğu gizleyen topağa defnedelim. Fikir ayrılıklarından doğan husumeti değil, asgari müştereklerde fikir birlikteliğini yeşertelim. Aşık Veysel ne güzel söylemiş; “Kim okurdu, kim yazardı / Bu düğümü kim çözerdi / Koyun, kurt ile gezerdi / Fikir başka başk’olmasa.” Asgari müştereklerde birleşerek, hoşgörülü, fedakâr, sevgi tellalı olalım. Felaket çığırtkanlığını bir yana bırakalım.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!