Menekşelerim senden sonra hiç gülmedi.
Her sene bu zaman acını bastırmak,
suratıma yediğim koca bir şamar gibi...
Kalbimin üzerini ipekle kapatıyorum.
Islak yanağımda kesilmiş bir nefes...
Sesini duyamadığım her an keskin bir bıçak yarası...
İçime bile bile akıttığım zehirsin.
Solmuş dudakların bana hiç gülümsemedi.
Gözlerini açıp bir kez olsun bakmadın bana.
Soğuk ellerini öptüm.
Avuçlarımda ısıtmaya çalıştım parmaklarını.
Boşluk, öfke ve üzüntü ile yer değiştirdi.
Bir kale gibi yığıldım zemine.
Sensizliğin yağlı ilmeği dolandı boynuma.
Kalkamadım.
Bırakamadım ellerini.
Belki de özgür bırakmalıydım seni.
Yokuş aşağı tek bir yol vardı;
seninle gitmek istedim, olmadı.
Yapamadım.
Bulutlardaki alışılmış ahenk yok oldu.
Göğün cam kırıkları üzerime yağdı.
Kaybedenlerin mor rüyasına döndüm.
Patlamayı seyrettim uzaktan, bir yabancı gibi...
Yeşil olması gereken çimler karanlık ve yapışkan...
Sürülmüş tarlalar çamur içinde...
Kırsal alanda çiseleyen yağmurlar
ve yorgun düşmüş çıplak ormanlar...
Issızlığım adımlarını çamura gömüyor.
Tesadüfen geçen rüzgar,
üzerimi sararmış yapraklarla kapatıyor.
Ruhum sevgiden parlayan gözleri aramıyor artık.
Vazgeçeli çok oldu.
Benim dünyamda güzel renkler siyaha boyun eğdi.
Her sene; aynı gün aynı zamanda,
yeni baştan canlanıyorsun bende.
Peşinden yürüdüğüm yolları
şimdi geri adımlarla arşınlıyorum.
Bıraktığın izler, üzülme diyor bana.
En ince eleklerden geçiriyorum düşüncelerimi.
Duygularım yolunu kaybediyor.
Bu karanlığın ışığı yok mudur?
Düşüncelerim arapsaçına dönüyor.
Bulutlarda gam yükü, yine o içli türkü...
Ay yükseldiğinde geceye,
sorulmamış hesaplar karşıma dikiliyor.
Karanlık, aramızdaki mesafeyi siliyor.
Uzun gölgeler manzarada yerini alıyor.
Bu mevsimde her şey yeni baştan seni hatırlatıyor.
Ve senden geriye kalan yaram
bir türlü kabuk bağlamıyor.
Hava çoktan karardı.
Doğa bozulmak üzere.
Ağaçlardaki örümcek ağlarında
küçük Merkür İnciler'i parlıyor.
Sürükleyici bir sessizlik hakim.
Rüzgarın olduğu yerde her şey yer değiştiriyor.
Akşam telaşı çökmüş insanların üstüne.
Herkes anlamsız bir yarış içerisinde.
Oysa bir an durup soluklansalar;
içten baksalar şöyle bir etrafa,
fark edecekler, yetişmek isterken
birçok şeye ne kadar geç kaldıklarını.
Anlamsız ve boş yatırımlarını...
Sürekli, durmadan, yılmadan
erteledikleri ümitleri...
Nereye kadar?
Önce kaybetmek mi gerekiyor?
Bana çok geç geldin!
Sana doyamadan avuçlarımdan kaydın gittin...
Her sene bu zaman kendimi sorguluyorum.
Ve seni unutamıyorum.
Unutamıyorum...
Kayıt Tarihi : 23.7.2019 00:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Islak yanağımda kesilmiş bir nefes...
Sesini duyamadığım her an keskin bir bıçak yarası...
İçime bile bile akıttığım zehirsin.
TÜM YORUMLAR (3)