Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
Hadi sende vur
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
Devamını Oku
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
Frekansını kaybetmiş bir radyonun cızırtısında
Beraber ve solo yalanlara gizlenmişti
Yalnızlığın karantinasındaki ayrılık şarkısı
Ki, bilirim içi boş çıkacak, kabuğu soyulmamış hayallerin
Çünkü hiçbir kelime avcısı Şair tarif edemiyordu güzelliğini
Ve sonunda hasrete vurdum kendimi!
İçtiğim şarap değil, uzat kadehini hasret doldurayım
Yok Yok Ağlamıyorum
Bir sevdanın sahra kesesindeki çöl yağmuru yaktı gözlerimi
Alıp gidiyorum işte
Felçli fikirlerimin neden olduğu dudaklarımdan düşmeyen sözlerimi
Her tohum bahar gelince toprağı güneşle aldatır!
Sen de gideceksin biliyorum, bu şiire yakışsa da güzelliğin
Boş ver!
Bırak okumasın hiç kimse, içimde kalsın özelliğin
Tat vermiyor kainat
Sensiz Mehtabı seyretmek de neymiş huzura siftahsız gecelerde!
Sus söyleme!
Ben, yine de sen olurum kağıda dökülmemiş hecelerde
Kambur omurgalarıma kavuşmayı özenen değil de
Beraber ölmeye niyetlenen kadın’ıma…”
Kalabalık cümlelerin arasında bir ben…
Tenhalarda beni arayan kocaman yürekli sen…
Bir de kıyısı olmayan sarı sonbahar
Bir de siyah- beyaz fotoğrafları işgal eden bir türkü…
Sonu hep hüzünlü biten…
Ben kadar yürüdük / sen kadar yaşadık ve “ biz “ kadar “ öldük…
SenBenBir de biz…Biz ki bu sevdaya başlamadan sonumuzu çizen iki kahramandık sırtları hiçbir zaman birbirine dayanmayacakBiz ki tek umudun peşine takılıp ölümü birbirimizin dudaklarından içen iki kurşunduk girse de yüreğimizin en derine…Kanasa da gövdemiz gözlerimiz hiç acımayacakİki yoksulduk biz gözlerimizde sevdamızın varlığıyla zenginleşenTek bir yolduk avuç içlerimizden düşüp uçurum kenarlarında ilerleyenRüzgara denk gelen zamanları gözyaşlarımızda eleyip mavi bir bilyenin peşinde koşan tek bir cümleydikYüklemi ben öznesi sen olan…Ve biz birbirimizi hiç sevmedik…Sadece dua dua yaşadık birbirimizi…Cümle cümle büyüdük birbirimizdeEn sonunda ben kadar yürüdük sen kadar yaşadık ve biz kadar öldük …
“ Ben seni hiç sevmedim / sadece harf harf susayıp kana kana yaşadım seni “
Ben seni kocaman bir yürekle sevdimSessizliğinde büyüttüm yetim kuşlarıGözyaşlarımı içime akıttımAktığını gördüğünde üzülmeyesin diyeYürüdüğüm her yolun sana geldiğini bilerek başladım yolculuklara Nice gözü yaşlı isyankar bulutlara yataklık ettimSen geleceksin, senden geliyor diye yaşadım, kabullendim ve özledimParmak uçlarında dolaşan kan pıhtılarına özendimBazen de saçlarından düşen her saçın düştüğü toprağa niyetlendimTuttuğum her niyet, sanaydıUmut bulduğum her söz, yüreğimi sürdüğüm her yol senin adınaydı…Bir ekin tarlasındaki başağın tanesindeki bereketini dudaklarında bildimDilinden, sözcük luğatinden düşen her sözü bereket bildimNefesini su bildim, kana kana içirdim içimin çöl deryalarınaGözlerini azık belledim ama bir gün o gözlerine bakmaktan bıkmadımKirpiklerinin gölgelerinden dünyaya bakmaya doymadım, doyamadımSahi ben seni hiç sevmedim…Sevmek sadece bir sözden ibaretOysa ben seni hayat bildimYaşadıkça benle yaşayacak kadar sonsuzNefes aldıkça benle büyüyecek kadar bana elzem…Sahi ben seni hiç özlemedimSadece biriktirdim seni içimdeKovaladım her bulutuTa ki senin özleminin dağlarında umutlar açıncaya kadar
Olamadık / Olduramadık / Ölmedik / Ölemedik
Vakitlerden ayazYüreğimin en derininde bir sızıSesinin yokluğu vuruyor yüreğimin kıyılarınaÜşüyor kalemimin ucuDüşmüyor, akmıyor tek bir satır gözlerinin hayat sığlığındaÖrt beni kendinleYalnızlığın çıplağında düşmekteyim bir yanımaSür yüzünün baharınıYoksa bir sonbahar sabahında cümlelerin enkazına devrilecek gövdemKapa gözlerine gözlerimiSonra sus…Sen ve ben aynı safta aynı niyete durmuşken biz olamadık / seni, beni biz olduramadık diye yenilecek miyiz…Elif’e gebe, dudaklarıma bir hece kalamadın diye pes mi edeceğizKavuşamadık özlemlerin dal açtığı bir sabahta ölmeliydik boylu boyuncaÖlmedikÖlemedikÖlemedik diye bitecek miyiz…Unutma;
Bize ölüm ancak biz olduğumuzda müstahak…
Şimdi zaman seni delice yaşamak
Ne bir nefes kadar yakın ne de ölüm kadar uzak
Şimdi zaman içime yazmak
Ne ben kadar kısa ne de ölüm kadar uzun
Sadece yaşamak…
Özlemin kavuşmaya gebe kaldığı an’a kadar…
- Yerinden kalkamasa da er geç toprak mavi’ye idrak olacaktır Tıpkı sen de bana gelemesen de elbet sen bu cesede bir gün sevda libasını giydireceksinAdımın ilintisine en yakın yerdesin çünkü-
Adadığım Adaklar Dünlere
Yarın Gözlerine Yazılmış Güzel Bir Şarkı Gibi
Sensiz Dinlersem Bilki Gözlerini Unutmadım...
Ne Çok Direndim Oysa
Cevabını Bilmek Sorunun Van Yakıcı Ağırlığını Hafifletmiyormuş
Zaman Sadece Bir Süs Kolumda
Tutki Gece Yorulsa..
Düşürse Ruhum Bir Yıldız Kayarken
Senmi Kayboluyorsun Benmi Söyleme
Volta Atıyorum İçimdeki Virajlarında..
Sadece Bir An Körkütük Sarhoş Olsam Kederimle
Kontrolden Çıkar Gözyaşlarım, Sende Paramparça Olurum
Tutuyoum Tüm Yolları
Gelmiyorsun Gitmiyorum
Varlığına Deliyken
Yokluğuna Delir(e) memek
Susuzluktan Dudakları Çatlamış Bir Ağıt Gibi Yakıyor Beynimi
Tutki Alev Alsa Senli Bildiklerim
Senmi Kül Olursun Benmi?
Özlem Sadece Bir Kelime..
Adının Yanında Devrik Bir Cümleey Dönüşen,
Deki Özleme! Özlemek Haram
Aslı Yok, Gördüğün Rüyanın Hükmü Yok
Hadi Boşa Tek Celsede Senimi Benden..
Hangi Bakışa Dokundun Da
Gülüşünü Saklamadın Bana?
Benimdi Sandım Kadife Bir Uykuda Büyütürken Hhuzurumu
Sanmalarım Hangi Yabancı Söze Vuruldu Böylesine?
En Fazla Sensiz Gibi
En Fazla Sensizlik Kadar Bu Ömrüm..
Küf Kokuyor Caddeler Virajlarında Boğuluyorum
Ağıtlar Kendi Kendini Yakıyor!
Kırılıp Dökülüyorum Yavaş Yavaş
Toplama!
Parmağımı Basıyorum Acımın En Kanayan Yerine
Öfkem Alnının Ortasından Vuruyor Hayatı
Avuçlarımdan Düşüyor Yüreğin...
Şimdi Senmi Kanıyorsun Benmi?
Ayet gibi indirilmiş sözler biriktirmek istiyorum, seni her düşündüğümde
Geceleri dalga dalga duvarlarıma vuran, içime dolan her yansımanda
Başka hiçbir söze benzemeyen, hiçbir kitaba yakışmayan sözcüklerce
Tek bizim masalımıza dokunur, hiç indirilmemiş kelimeler istiyorum.
Katran karası günahkar bir gecede yaktığın mum ışıklarının yansımasını gönderir gözlerin ülkeme. Yasak yollarının bütün kara parçalarında istikametin yazılıdır oysa. Bedenimi çepeçevre istila eden kuşatmalarını yararak darmadağın ederim sınırlarımı. Aşk ki, gidilmez bir ülkedir ve ben en çok o gidilemez yollarına yönelirim sözlerin aklıma düşünce.
Bir hayalin valsıyla, ödenemeyecek nice bedellerin ağırlığı altında ezilirken ben o hayale adım attığımı bilirim de, sana yürüyemem. Kavuşmanın vaat edildiği tüm buluşmalarda her öykünün kahramanı olmayı dileyen ben, ne tuhaf ki kendi öykümü yazmayı unuturum. Yüreğim sevmelere sabıkalı, gönlüm zindanlarda çürümekteyken, bana kesilecek her cezaya direnmem de sırf senin içindir.
Ben ki, sevince kıyametlere kuşanırdım sevdalarımı. Ben ki, ışığa çıkan her yolun sonunda karanlıkları çalarak dönerdim geriye. Varlığıma ilişkin tek direniş aşkı bekleyişti ve bu tanıdık finalde bir kez kaybettim. Bildiğim bütün yıldızlar utangaç, yürüdüğüm kainat günahkardı. Bu yüzden seni biriktirdim günün birinde harcamak için. Sırf bu yüzden aşkı topladım yıldızlardan sana sunmak için.
Kırıktık, gücenmiştik ve ara ara üşüyorduk. Bütün yanılgılarımız, bütün yanılgılardan çıkardığımız avuntularımız simsiyahtı ve biz aydınlık kalan yüreğimizle birbirimize sevda şiirleri yazıyorduk. Sonra bir masal uydurduk bu öyküye. Her öykünün masalı olurdu da, her masalın bir öyküsü olamaz mıydı? . Verdiğimiz, verebileceğimiz en umutsuz çabaların gündönümünde kadehlere sarıldık. Kırıktık, içliydik, ama onurluyduk. Yazılmasa kimselerin bilmeyeceği bir oyunda rol almıştık ve sonuna kadar da oynamalıydık.
Aşk, yosun kokan, toprak kokan bir gezegenden dolmuştu ışığın yüreğine. Kendi doğasına isyankar, kendi labirentine yabancı, kendi tarzına inkar düşmekti bu ve aldırmasalar da olurdu. Minicik kavgalar için nedenler bulmak, o kavgaların çözümlerinde yine birbirlerini tanımak için kapışmaktı savaşmak. Her kavganın sonunda birbirini daha çok seven, birbirini daha çok özleyen iki kahraman oluyorlardı.
Kızılca kıyametlerin koptuğu bir yerkürede anlatılacak, paylaşılacak nedenler çoktu. Bir resim çizer gibi, bir resme tapar gibi eğreti dolunaylarda tuvaller aydınlanıyordu mum ışığıyla. Denizler geceleri daha dingin, ancak gündüzler daha asi tutuyordu kendi kabında. Yüzyıllardır hiç değişmemiş, hiç değiştirilememiş bir aşkın yüksek sahnesinde gökkubbe alabildiğine yakın duruyor, karanlık bir sahnede deniz kızı bir damla su için çırpınıyordu. Gidenin gelmesini dilemek, gelenin kalmasını istemek zordu. Bu dünyayı terk edenlerin arkalarında bıraktıkları hoş bir seda’nın dudak bükümlerinde huzur parmağındaki yüzüğü çıkarmadıkça, yüreğin vurgunları da hiç dinmeyecekti.
Çoğul mutlulukların aşkla dönen girdaplarında, hücre cezası bitmemiş sevdalarım sorguluyordu sürekli beni. Dirençlere asılan umutsuzluğum, can alıcı sorulara saklanır da çıkmayı beceremezdi kendi kabuğundan. Sürekli yakınır, sürekli yoktan var oluşun rengini arardık ömür saraylarımızda. Oysa, yaşamın basit hileleri de vardır. Bir bakışta rafine olduğunu da anlayamazsın. Onlarda, yani o hilelerde vaatler vardır, yüzeysel. Kişi, en görkemli gerçeğe yakın durur, ancak dokunamaz, keşke’ler gibi.
Bir çiçeğin üstüne saraylar kurmak, diğer bir çiçeği onurlandırmaz asla. Bu yüzden gönlümdeki çiçeğe hep sevdayla bakarım, bu yüzden kuşkularla bakılırım ben. Farklı iklimlerde, ancak hareketli yaşam sahnelerinde kelebeklerin figürleri kendi üstünde korkular yaşatır. Ve o kelebekler gözlerini bırakır her mevsim sonu yüreğime. Yaşanan her sevdanın sonunda da yarım kalmış şiirler, yarım kalmış aşklardır geriye kalanlar.
Sevdanın zamansızlığına yürürken gölgeler bırakmaz peşini. O gölgeler ki, en çok öne geçmeyi arzular. Seven iki yüreğe gülücüğünü sunmak için zamanla yarışa tutuşurlar. Dilindeki soruları anlayamaz seven. Niye, niçin, neden diye sorulmaları bekler, ancak yanıtsız kalan sorulardır, yanıtı olmayan sorulardır geriye kalan. Bu kendi gölgesini kovalayan, kendi duruşunu arayan şiirlerin karmakarışık duruşlarında ne gariptir ki, bu karışıklıkları bile sevebiliyor insan.
Koluna taktığın, duvarlarına astığın tüm saatler sevdaya ve aşk’a ilerlerken ben gözlerinin yüzyıllarında ruhunu arıyordum. İçinden geçtiğim tüm savaşlarda, vurulduğum, paralandığım tüm alanlarda yüreğimi bıraktım. Tarihin sayfalarından bugünlere gelen tek gerçek, ne kadar seversen sev, asla sevdiğini söylememekti. Çünkü, sevgiyi besleyen, sevgiyi ölümsüzleştiren tek gerçek mantıktı. Ben yüzünün coğrafyalarında sensiz, ben yüreğinin iklimlerinde yersiz yurtsuz, ben aşkının duldalarında beceriksiz kalmışsam kır kolundaki saatleri, at denizlere duvardaki geleceğe kurulu zaman dişlilerini. Çünkü, sevmek için dokunmak zorunda değilsin. Çünkü bir tanem, 'sen benim için birtanelerin, en birtanesisin'.
Kaç hayat ederim senin için!?.............
belki bir gün özlersin.. sen bir yerde, başın dizlerinin arasında, ben savrulmuşum çaresiz.. geçtiğin her köşe başında hayalim, her aydınlıkta gölgem ve her alevde gözlerim.. kolay mı unutup gitmek?.. duvarların arasında soluksuz kalacağını bilerek.. Gecelerin harap olan saatlerinin, sabaha doğru gözlerinde açtığı yaraların açıklaması ne peki? acaba, o zaman da 'OLMUYOR!::' diyebilecek misin ısrarla? sanmıyorum bebek.. kandırma kendini.. sırtımdaki yansımalarını görüp te gülebilecek misin bebekler gibi?.. ya da, göz kapaklarımda biriken sevdamla ıslandığın an, gözlerime bakabilecek misin masumca? ömrünü, tüm varını yoğunu, sevdiğinin anlık bir gülücüğüne adayabilecek kadar cesur musun? hatta, saçından düşen bir teli tutmak için, bedenini yoluna serip, gözyaşlarına direnecek kadar güçlü olabilir misin? bunları yapmaya yeter mi yüreğin? şimdi, kaldırabilir misin sevdamı? kaç hayat ederim senin için?...
belki kızarsın bana.. 'ben mi sev dedim?' dersin içinden.. evet, sen demedin. peki yüzün var mı unut demeye? hangi yaramdan bıçaklarını sorumlu tuttum? söyle, kanımın hangi damlasında sana kızdım? ya da, hangi suskunluğunda haykırdım? hiç kırdım mı seni?.. biliyorsun yaptıklarımı.. peki, ağlıyor musun yapmadıkların zihnini fethedince? hiç bir zaman suçlu göstermedim seni kendime. istikrarsızdı kararlarım, biliyordum gerçeği.. sırf sen üzülme diye.. sen üzülme diye savaşmadım hüzünlerimle.. buruk duygularla gülemezdin ki, zedelenmesin istedim hislerin.. fakat sen, ısrarla ama istemeden taşırdın yalnızlığımı.. sakin bir koy iken göz pınarlarım, alabora oldum sevdanla.. saçlarının fırtınasıyla yıkıldı yarınlarım.. söylesene hadi, susma.. hakkın var mıydı bunlara? hakkın var mıydı yarınlarımı gömmeye? susma, hadi 'OLMUYOR!..' de...
belki de lanet edersin kendine.. keşkeler dökülür dilinden.. çekik gözlerinden akan olur pişmanlıkların.. hüzünlerin alevlenir damarlarında, ciğerlerin parçalanır kokumdan uzakta.. ya umutların düşlerini dahi terk edince ne yapacaksın? kime koşacaksın? kime sığınacaksın o zaman söyle? kim saracak seni sevdayla? kimin omzunda uyuyacaksın? hangi birini belli edeceksin ki yanındaki adamlara? hangi hatan daha az acıtacak canını? hangi adam anlayabilir ki seni? ya da, onlara anlatacak mısın beni? anlamalarına imkan var mı hayallerimi? Adımı fısıldayabildiğin, seni kabul eden tek dost, soğuk duvarlar olunca filizlenir yüreğime gömdüğün asil acılar.. bir bir boy verir, saplanır yüreğine.. işte o zaman talan olur mahsul.. işte o zaman ellerinle körüklediğin ateşim ıslatır yanaklarını.. söyle, gözyaşlarını kim silecek o zaman? yanındakiler mi? sanmam.. okuduğun her romanın baş kahramanı ben iken, dinlediğin her şarkının sözlerinde adım varken, kurmaya çalıştığın her hayalin hasretimle yanarken, unutamazsın sen beni, cüzdanında halâ resmim varken.. işte o zaman anlarsın beni.. göğsümde baş harfin, kulaklarında sesim.. unut hadi unutabilirsen...
Ne zaman üşüse ellerim
Kar yorgunu akşamlarda.
Avucuna emanet bıraktığım soluğumu hatırlarım...
Sen üşümezsin...
Üşümez ellerin...
Bense donarım...
/Son nefesimi bıraktım avucunaüşüdü diye ellerin o gece.../
Hatırlamazsın...
Yaptıklarının hesabını soracabilecek kadar az sevmedim ben seni!
Gittiğinde, 'yine gel' diyecek kadar az sevmedim!
Hatanı affedecek kadar da...
Gittin...
Kal demezdim asla...
Kalsan...
Git demezdim sana...
Üşüyor ellerim şimdi...
Nefesim yetmiyor ötesini anlatmaya...
Ne zaman nefessiz kalsam insanlar arasında,
Avucuna emanet bıraktığım soluğumu hatırlarım.
Sen üşümezsin...
Üşümez ellerin...
Bense donarım...
Dünümü yargıladım bugünümde,
Şimdi, zavallı yarınlarımda sallanıyorum.
Yarınlarım desen kaçışların öyküsünde,
Sevmelerime kaza süsü vererek yaşıyorum…
Küstahlığım diz boyu,
İç seslerimden uzak bir ben,
Ve yokluğundan uzak bir sürü psikopatça düşünce...
Hiç bir intihar kabul edemez geçmişimi,
Geleceğim yeni intiharları doğurmaya gebe...
Gözlerimden Karadeniz geçti,hayat tümüyle alabora,
Gemilerimin hepsi battı, deniz bile istemedi beni,
Çırpınışlarım, karaya vuran bir balık gibi,
Elimde kirli bir kadeh, şerefin mi bu senin?
Hadi geç otur karşıma, dudaklarım bekliyor ağıt yakmak için.
Kefenlenmiş sözler taşıyorum yürek cebimde,
Vücudumu delik deşik eden gözyaşlarımın izini sürmek delilik mi dersin?
Yağmuru giyerek hayatın akışı olmak istiyorum,
Gülücüklerimden, küçük çocuklarımın doğmasından sıkıldım!
Bulutlar soru işareti gibiler, beynimde savaşıp duruyorlar…
Ağlamıyorum, yıldızlar gözüme kaydı sadece(!)
Geçmişimizden alıntılar yaparak yüklemeye kalkışma kendini!
Gözyaşlarım asılı kaldı, göz kapaklarımın mülteci kampında,
Esareti kendimde yaşıyorum.
Şimdi varlığını tekrar giyerek çık karşıma.
Puslu bir gecenin sabahında, haklı şiirlerime meze ol ki
İkindi vakti, kefensiz satırlara gömebileyim seni
ellerimin titremesini nabzıma bağlamalıyım…
Ayağa kalkıp yıldızlara kadar büyümeli, güneşi gönlüme giydirmeliyim sevgimi…
Tüm kâbuslarımın kesilmiş biletlerine binmeli…
Sorunlarıma, sorun olarak değil cevap olarak seslenmeliyim…. Sevgiye hesap sormalıyım…
Kalbinden düşünen bir canlı olarak nefesimin verdiği gökyüzüne, neden kalbimim ikizini bana vermediğini nedensiz bir cümle kurarak kalbimi istiyorum demeliyim…..
Bilseniz şuan dünya’da yağan her yağmur damlası gibi içime ateş yağıyor….
Yalnızlığım zindan oluyor hayallerime…
KORKMUYORUM, CANSIZ KALMAKTAN.
Bir gün bir sevda çalar kapınızı…
Şaşırırsınız, beklemiyorsunuzdur…
Bu güne kadar gelen sevgilere hep misafir olarak bakmışsınızdır…
Ancak, bu sevgi asktan öte olarak yerini alır gözlerinizden kalbinize!
İkilemlere düşersiniz…
Kıskançlık nedir bilmezken farkına varmadan öğrenirsiniz!
Kaprisle isim olmaz derken yaptığınız kaprislere hoşgörü beklersiniz!
Bireysel yasamın gerekliliği üzerine ahkâm keserken birdenbire
gönüllü bir tutsak olma yolunda ilerlediğinizi anlarsınız!
Gün çabucak geçsin diye beklerken, (24) saate ilave saatler istersiniz?
Adrenalin derken, acıyı tatarsınız!
Gülmekten bahsederken, göz yaslarınızı hazır ol komutu ile bekler bulursunuz!
Yaşantımdan fedakârlık mı saçmalamayın diyen siz, kişiliğinizle ilgili fedakârlıklara kalkışırsınız!
Sevdanın yerel ağ şebekesinden yayılıp, tüm benliğinizi sardığını fark ettiğinizde iste
AŞK’la tanışmakla kalmayıp onu içinize aldığınızı anlarsınız…
Sözcükler, cümleler, paragraf yada makaleler yetmez içinizi kavuran askınızı anlatmaya.
Her ifadenin yetersiz kaldığını hissedersiniz…
Her cümlede çırpınırsınız.
Yeter dersiniz, bir kelime yada bir cümle bulmalıyım; ona olan sevdamı anlatmalıyım…
Uykunun esaretinden kurtulduğunuz bir anda iki kelime gelir aklınıza!
SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN
Mutlulukla ışıldar gözleriniz.
Sonra bir anini beklersiniz sevdiğinize söylemek için.
Yüreğinizden sesinize canhıraş dökülür;
söylenmemiş sözümsün
Sevilenin gözleri mutlulukla parıldar.
Gözünüze bakar;
Söylenmemiş son sözümsün demeni isterdim, der.
Bencilliğine aldırmazsınız, gülümsersiniz.
SÖYLENMEMİŞ SON SÖZÜMSÜN , dersiniz.
Söylenmemiş son sözümsün.
Yanımda olsan yada olmasan fark etmez
O gece söylediğim gibi;
Söylenmemiş sözümsün
O gece söylediğin gibi;
Söylenmemiş son sözümsün
Hiç sevmedim kimseyi senin kadar.
Yüreğim yanmadı hiç bu kadar…”
Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü ve neleri yıkabiliyor tek başına Bir eli tutmak bir insani hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adi aşktır. Böyle bir eli tutmak hayati bulmaktır belki de.
Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına donup gitmesini izlemek ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayati geri almak gibi… Bazen mecburi ayrılıklar mecburi acılar yaratır. Bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin. Buna rağmen aklinin bir Koç$esinde sonsuzluk vardır. Bitmedik, bitemez, bitmeyecek… Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan. Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatinin ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından… Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise…
“Çok yalnızım, seninle bir yârim…
Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,
Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı.”
Bir hayati kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu aşktır tir. Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir. Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken. Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir…
Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklini ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte. İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yani canini yakmaya başlayınca. Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider. Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına. Zaman acımasızlaşır ağladıkça.
“Gel… Korkuyorum… Nefes alamıyorum.
Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel…
Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum…”
Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz. Bile kaçırdık belki de o treni. Beklemek için çok geç, vazgeçmek içinse çok erken. Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum. Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım…
“Eğer elindeyse ne olur çal kapımı, Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı…”
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta