Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
işte sana geliyorum
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek
Devamını Oku
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek
BİR YETİMİN YAZDIKLARIDIR; ÖYLECE OKUNA!
Yaşım kırkı geçti.Size göre(ve hatta bana göre) ,babasız da yaşayabileceğim bir çağdayım.Dedem öldüğünde babam da benim yaşlarımdaydı.Geçen yüzyılın zar zor bağlanan telefon görüşmelerinden birinde ne zamandır hasta olduğunu bildiğim dedemi sorunca babam usulca söyleyivermişti babasını kaybettiğini.Babamı teselli etmeye çalıştığımı hatırlıyorum da kendimi teselli ettiğime dair bir fısıltı hatırlamıyorum.Anlaşılan o ki büyükbaba ya da büyükanne kaybı isimlendirilemeyecek kadar normal ve beklenen bir şey…Ve anlaşılan bir şey daha var ki,yaşınız ilerleyince de babanızın yahut annenizin kaybından dolayı bir unvan vermiyorlar size.’’Yetim ve Öksüz’’ kelimelerinin çağrıştırdığı o derin ve ürpertili üşüme hali,yaşınız benim gibi kırkı geçmişse,size yakıştırılmıyor,çok görülüyor.’’Eksilen bir şeyin yok ki,üstünden bir battaniye çekilmedi ki,içinde oturduğun ev yıkılmadı ki,özlemini çektiğin kasaba harab olmadı ki üşüyesin’’ der gibidir size bu unvanı çok görenler.
Yetim öyle mi ama? Babasını kaybetmiştir bir kere.Ellerinden tuttuğunda kendini dünyanın hakimi zannettiren o iri,o sıcak eller toprağa karışacaktır az sonra.Yetim kalanın kaybı büyüktür; büyük kelimesinin anlatamayacağı kadar büyük…Böyle olmalı ki bir çocuğa ‘’yetim’’ dendiğinde derhal onun içinde baba olmaya,onun o derin yitiğinin üzerini kalbinizi battaniye edip kapatmaya yeltenirsiniz.Behçet Necatigil’e göre; ‘’Büyükler gidince çocuklar küçükse onlar da ölmeli/Çünkü kendi evlerinden gayrı evler el evleri/Hele o kış ayları korkulu akşam üzerleri.’’Üşüdünüz değil mi?
İçimizde kor gibi büyüttüğümüz ancak gözlerin yağmasından koruduğumuz bir yangın yeri gibidir babasızlığımız.Yüreğimizin diplerine doğru ince ince saldığımız,lakin elimize alınca,dilimize varınca bizi boğmasından korktuğumuz bir sel gibidir babasızlığımız.Ruhumuzun karanlık kuytularında ışıktan kıskanarak besleyip belediğimiz ama kıyılara dokunur dokunmaz kararacak diye ürktüğümüz incimizdir babasızlığımız.Babaların hatırına babalar için sus pus olunur…
Yine de bir şair yüreğinin hece hece kanayan yaralarından uç verir o zoraki suskunluğun kuytularına terk edilmiş yetim çığlıklar:’’Yaşama cesaretimi artıran/ ağır acı oturuşunuz vardı’’diyor Nuri Pakdil babası Ziyaioğlu Emin Pakdil’i anarken.Oğlullar ve kızlar hemen bilmese de,hemen bilse bile hemen söyleyemese de,babalar sadece varlıklarıyla bile çocuklar için en usta simyacının çözemeyeceği bir güven yumağı dokur.Ne edersin ki babanın varlığına dair o suskunluk çemberini yarıp konuşamazsın; sanki kendi sesinin ilk çağıltısında aranızda büyüttüğünüz o yumak dağılacak,kristal bir küre yere yuvarlanacak,kırılıp tuzla buz olacaktır.Sanki bir çığ kopacaktır sesinizin çarptığı baba yüzünde de, sen de o da altında kalacaktır.Kalkıp sevdiğini söyleyemezsin işte; varıp da kucağına,başını gömüp göğsüne böyleyken böyle diyemezsin.Henüz babamın hayatta olduğu,ancak babasızlığı kavramaktan uzak olduğum günlerden birinde,artık babasızlığı normal karşılanan bir büyüğümün sözü abartılı gelmişti bana:’’nefes alıp verdiğini bilmem yeter
bana! ’’Şimdi babasızlığın normal sayıldığı bu yaşımda ben de abartı yapma zannıyla kuşatılmayı canı gönülden göze alarak öyle diyorum…
Ebeveynlerimizi anmakta baba aleyhine bir dengesizlik vardır.Annesizliği kolayca sese dökeriz,bile isteye acılı bir çığlığa dönüştürürüz de,babasızlığı ille de suskun bırakırız.Babanın yokluğu da varlığı gibi içimiz de dilsiz dudaksız beklemeye koyulur.’’Babalar pek anılmaz şiirlerde./ annelerdir daha çok sözü edilen./ beslenip barındıkları yere belki./bir sığınma duygusudur şairleri,biraz da buna yönelten./yok benim de babam için bir şiirim/taşı/ iğri durur bu yüzden.’’[Metin Demirbaş]Babalar için yazılan şiirler ille de babalar gittikten sonra gelir.Babanın yokluğunda onu daha yakın buluruz kendimize.Hayattayken yaşadığımız uzaklığın bedelini ancak ölümüyle öder gibidir babamız.’’esmerdir akşamlarda babam,/çok esmer güler resimlerinden /o kadar yakın bilmediğim/ölüme çok uzak günlerinden’’[Ali Püsküllüoğlu].
Kar tanesinin şeklini bilmek isteyen körün ikilemini yaşar gibidir oğullar ve kızlar…Dokunmadan bilemez karı,dokununca da erir kar.Habib Bektaş,hapisteki babalar için yazdığı şiirde,aynı zamanda,babaların yüreklerinde olanı dudaklarına taşımaktan alıkoyan o suskunluk hapsini resmeder gibidir:’’Sen,baba/ Neden hep/ Ben uyuyunca geliyorsun/ Ve neden hep/ Tam sana sarılınca kayboluyorsun/ Uyanıkken de baba/ Uyanıkken de gelsene.’’Ölünce sarılıyoruz babamıza; ama hayattayken gelmiyor gibi yahut gelmemizi istemiyor gibi yahut gitmeyi biz istemiyor gibiyiz.Kar tanesi de soğuk ve sessizce dokunur ya
yeryüzüne..Murathan Mungan,babadan uzaklığı tasvir ederken öylesine sıkı sıkıya sarılır ki ıssızlığın simgelerine tek bir çıtırtının bile şiirin harflerini ürkütüp kaçıracağını sanırsınız:’’bir Pazar gününe sabah nasıl iner/ göklerden nefesi tıkanmış/ soluk soluğa/ bir parka kuşlar gibi kimsesiz/ nasıl iner yoksul kanatlarıyla/ siz hiç ağaçların sarsıla sarsıla/ ağladığını gördünüz mü? / babanızdan sürgün olduğunuz gün.’’Sanki yüreğimizden babamıza uçan kuşları donduruyoruz onlar yanımızdayken yahut uzaklara doğru süzülen turnalar gibi seyretmeyi seviyorlar içimizdeki duyguları; kanatlarımızın yere değmesinden ürküyorlar.’’Babam öldü’’ diye başlıyor şiirine Mustafa Ruhi Şirin; bu ilk mısra şiirin akışında saklı duygu uçurumların en başında ayaklarımın ucuna getiriyor.(şair olmadığıma göre,sadece ‘’Babam Öldü! ’’ diye tek mısralık bir şiir yazmayı deneyebilirim; bu cümle nasıl olsa her şeyi anlatırdı) Sonra bir sessizlik sokuluyor Şirin’in şiirine:’’koptu çalar saatlerin/ gergin yayı/ babasız evlerde/ kim susturacak/ çığlıktan doğan fırtınayı.’’
Yaşım kırkı geçti demiştim ya…Kendime yeter sanıyorsunuz beni.Babasızım ama yetim saymıyorsunuz beni.Bırakında yetim olayım,boynum bükük gezeyim.İzin verin de itiraf edeyim:hayatta olsaydı babam da bu yazdığıma bir ‘’Aferin! ‘’ deseydi.Çok özledim seni,baba,çok.Seni özlediğim günleri bile özlüyorum.Suskun ve uzaktın ama içinde sen vardın o günlerin,nefesin vardı.Söyler misiniz lütfen,kim susturacak bu çığlıktan kopan fırtınayı?
(5 şubat 2006 Pazar/zaman_turkuaz gzts/dr. Senai Demirci)
tüm babaların,baba adaylarının,babası vefat edenlerin ve ileride baba olacakların babalar gününü şimdiden kutlarımm....eğer babanız hayatta ise babalar gününde benim için de babanızın elini öper misiniz:(((
MevsimSiz
Bir yaşamı avuçlarına alıp gecenin sessizliğinde kaybolmak sarhoş bakışlarla... Kimin adını savursam boşluğa hep bir harf gelip takılır yüreğime... Susmuyor alfabenin başındaki harf de; sonundaki harf de... Araya kaynayanları saymaya gücüm yetmez...
Balkondaydım....
Az önce...
Azalarak...
Hangi günlüğün kapağını açsam rüzgar esip geliyor bugünüme...
Dışarda hain bir yaz kavurmaktan uzak..
Düşler yangın yerindeyken, düşsüzlük almış başını gidiyor...
Sayıklayan bir bedenin, hiçbir sese yetişemeyen görüntüsü salınıyor karanlıkta...
Şehir içine alıyor...
Şehir içime akıyor...
aylarca sana mesajlar attım hepsi posta kutusunda hapsoldu tıpkı yüreğim gibi yüreğim tel örgüsüz senden gelecek bir habere mahkum beni bağlayan kücük bir umut ama senin bir kalbin yokmuşki en azından insani bir vazife olarak diyebilirdin ben seni istemiyorum yada buna gücüm yok ne bileyim yanlışta olsa ben başkasınınım felan ama senin kalbin yokki SANKİ BEN SADAKA İSTEDİM oysa sendne bir hayat beklerken coktan benim hayatım sana aitti ne halde sana ömür veriyordum bilseydin bu kadar umursamaz olmazdın artık seni beklemiyorum sana mutluluklarda dilemiyorum SENİN KALBİN yok
Bak, görüyor musun fırtına yaklaşıyor! ! !
Bileklerim ince, savrulur muyum bu dilsizliğimle?
Çarşaf açıyorum tenindeki gölgeme, hadi gel de ıslan benimle bu gece... Ay çıkmamış gözlerimin kum dolu bakışlarından, yeter ki sen ol, içtiğim gecelerde...
Adını bilme dudaklarımın böyle de olur; yanımda bir yerlere devril hatırlayamadıklarımızla.
Aramıza giren kaç şehir var ki; geçmişimizden başka? Hem, ikimiz de tüketmedik mi sayfalarca gergef gibi işlediğimiz ömrümüzü, sigara niyetine...?
Şimdi kulaklarıma bıraktığın fısıltılı sözcüklerini yanına alıp bendeki ben'e yavaşça koy başını... Nefes alışlarımın titreyen ritmine karışsın yanağındaki pürüzler. İrkileyim...
Kaç gece böyle uykusuz çoğaldım yatağımda. Yastığımın altına düşlerini bırakıp gittiğin o günden bu yana, hep o gecenin doğumunu bekledim arsız çocukluğumla...
Rüzgârını şehrinin avuçlayıp martıların kanatlarına asıyorum... Kal diyorum sesine. Kal ve bir notasını hep eksik koyduğum sesimin nâmelerini dinle diye...
Kızma...!
Biliyorum, senin bir kalbin yok...
Hecelerim vurguna takıldıysa oltanın ucunda, bundan sana ne...! ! ! Bu yalnızca benim vurgunum...
Sen yine filmlerini toparla geceye hazırlık için, yorgunluğunu toparla kanepende sere serpe ve hiç değilse bu defa ağırdan aç kapağını şişenin...
Dudaklarını götürmeden mayhoş sofraların mayhoş sarhoşluğuna, adımı vereceğim dudaklarına 'bil'diye...
Demiştin ya bir defasında: ' Sana gel deyişimin sessizliği mi bu? ' diye,
bak işte mırıldandım seni, içinde ben'im kokan sen gibi...
NE SANIYORSUN
Ne sanıyorsun kendini yüreğim..
Ne sanıyorsun? ?
Sanıyorsunki güneş aydınlık,Sanıyorsunki gökyüzü mavi..
Diyorsunki her karanlığın sonu aydınlık..
Sanıyorsunki Yaşamak güzel,hergün yeniden sevmek....
Sanıyorsunki kuştüyü yastıklar düşlerimiz inançlarımız..
Ne sanıyorsun kendini yüreğim? ?
Polyannamısın sen..
Kaç kişi gördün yürekten gülen..
Kaç kişi gülerek baktı gözlerine..
Dostunu satmayan kaç kişiye rastladın..
Ve vicdanı sızlamayan bi yüreğe...
Ne sanıyorsun yüreğim kendini...
Kaç sevgi gördü satılmamış..
Kaç sevgili gördün satılmamış,
aldatılmamış,yakılmamış,yıkılmamış...
Ahhh yalancısın yüreğim..Yanlışın var..
Sende sattın satıldın kaç kez hatırla...
Sende yaktın yakıldın...
Vurdun vuruldun....
yıktın yıkıldın...
kaç kez sana atılan kazıkların ardından ağladın...Kaç kez ağlattın başka gözleri,Yürekleri...
Ne sanıyorsun kendini yüreğim....
Birtek senmisin yarasız beresiz sütten çıkmış ak kaşık...yoksa...
Ah etmeyen ahh almayan birtek senmisin sanıyorsun...
Sen nesin be yüreğim...
Kurumuş bi Gül dalı en dikenlisinden....
Kirlenmiş bi su en bulanığından...
Bi bataklıksın kim dokunursa sana kirlenior...
bi uçurumsun sen kim yaklaşırsa sana binlerce metreden düşüyor.....
Karar ver yüreğim nesin sen...
Kimsin karar ver..
Ya sevgiyi seç bi ömür ızdırabı...
Ya ihaneti başkalarının seslerine tıka kulaklarına...
Vicdansızlığı seç yüreğim..Yak acımadan canları...
Yada kucaklakla yüreğindeki tüm acıları....
Ne sanıyorsun yüreğim kendini...
Yada ne sanıyorsun.....
Son Yalnızlığımsın
Kâğıttan kayıklar yapıp saldım gönlünün enginine bu gece
Ve özlediğim yerlere ulaşamadan daha bir damlaya yenik düştü gemilerim
Kaç kırık dökük dönüşü bastı bağrına şu liman bilmezsin
Ve kaç yıkılışı taşıdı sahile koynunda bu zavallı dalgalar
Gelip vurdukça hırçın ve serin
Nasıl da için için gözlerimde kanadılar
Kaç yıldız şahitlik etti sensizliğime
Ve kaç gece ay şikayetlendi sessizliğimden
Kaç kum tanesi paylaştıkça eriyip yok oldu avuçlarımdan usulca
İnce
Derin
Ve istemeden belki de
Kaç isyan döküldü kendiliğinden şu dilimden
Biz istemesek de zaman öğretiyor her şeyi
Beklemeyi öğreniyorsun önce
Sonra ağlamaları katmayı hayata
Hesapsız sorgusuz sunulan bir ömrün içinde çırpınan sızıları
Her doğan gün geçmişe saklamayı da zamanla
İçime çöreklenen bu kor yangınlara inat
Gözyaşlarımı değdiriyorum şimdi yüreğine
Hissediyor musun?
Bir yandan şarkılar fısıldarken kulaklarına hayalden
Diğer yandan ellerim bilmediğim suretini çiziyor gökyüzüne
Görüyor musun?
Kıyamıyorum karanlıklarda kalmana
Geceden kalan son ışıltıları taşıyor gözlerim sana doludizgin
Ve ayaklarım hiç bitmeyen yolları arşınlıyor senin için
İçimde biriktirdiğim bunca bahar
Ve gecene kondurduğum tüm yıldızlar biliyorum ki senin için az
Sen olmadıkça bil ki
Ellerim asla ısınmaz
Rengini bilmediğim yalnızlıklar takılsa da saçlarıma
Gönlümün topraklarının ısınacağı cemreler yakındır bilirim
Çünkü Sen…
Kahkahalara küskün gamzelerimden
Yalanda olsa hayata ince bir gülüşsün
Ve sen
Kor kızılı şafaklarda yasaklarını bozup tüm sözcüklerin
Dudaklara rengârenk dökülüşsün
Zamansız atılsa da toprağa her tohum
Sevda denen bir meyvenin güneşe ilk duruşu
Sen toprağa baş kaldıran ilk adım,
İçimde hayata ilk yürüyüşsün
Sen sevdikçe
Daha çok sevmek için çabaladığım
O yumuk gözlerde özlenen bir düşsün
Bir ucunda sevda
Diğer ucunda hasret akan gözlerimden
Firari bir sevdanın yazılamamışlıkları gibi
Varınla
Yoğunla
Yani Her şeyinle
İçime bir süzülüşsün
Yüreğim seni aradıkça
Ve sen beni bekledikçe
O ince parmaklarıyla kader vuslatı çizmese de tam ortasına alnımızın
Adı konmuş tüm mevsimlerin kaybolan iklimlerinde
Ve akşamların erken indiği sokaklarda son kayboluşum
İçimdeki son yalnızlığımsın...
YALNIZLIK
İnsan yalnız doğar, yalnız yaşar ve yalnız ölür.
Yalnızlık ruhun özünde saklıdır. Sokakların, caddelerin kalabalıktır ama yüreğin yalnızdır çoğu zaman.
Gülücüklerin yüreğinden kopup yerleşmez dudaklarına.
Kahkahalarına ses veren sen olmazsın bazen.
Karışmak istersin mutluluklara, sevinçlere ama bir el yapışır yüreğine
ve yalnızlığı sindirir içine biraz daha.
Uçurtmalar, salıncaklar tat vermez çocuk kalmış hislerine.
Sarı saçlı bebeğin gülmez gözlerine.
Fotoğraflar tanımadığın insanlarla dolu olur.
Ve işte o zaman tümüyle teslim olursun yalnızlığa.
Her şeyiyle sana ait kalabalıklar düşlersin.
Gözlerinin değil, yüreğinin gülmesini beklersin hep bir ümitle.
Şarkıları içten söylemeyi dilersin.
Bir şeylere kavuşmak ve hayallerinin gerçekle kucaklaşmasını görmeyi umarsın. Beklersin, beklersin. Ama ses seda gelmez ne hayallerinden ne de gerçeklerden.
Hep kaçarlar senden, hatta gölgenden.
Onları ürküttüğünü düşünürsün, kendine kızarsın.
Günlerce küsüp, yüreğinle konuşmazsın.
Ama bilirim onlar da fayda etmez yalnızlığına.
Şarkılardan dilek tutarsın.
Ama kahretsin onlarda yalnızlık üstünedir hep.
Çay içersin, birkaç dostla sohbet edersin ama nafile yalnız bırakmaz seni yalnızlık.
Gece olur uykuya yenik düşersin.
Gerçekte olmasa bile düşlerinde kalabalıklara karışmak istersin.
Kırmızı goncalar, dudaklarda gerçek gülücükler görmek için dualar edersin.
Ama rüyanda bile bir dilek ağacı
ve kendinden başka hiç kimseyi asla göremezsin.
Kendinin bile inanmadığı yalanlar söyledin kendine. Nasıl da tükettin yıllarını bir hayal peşinde umarsızca. Hepsi aptalca bir inadın sonucudur. Gerçi boşuna bütün bu yazdıklarım. Sen yine harcayacaksın bozuk para gibi ömrünü aynı hayal peşinde. Belki bir gün anlayacaksın; umutsuz hayaller ile yıllarını takas etmenin pek de kârlı bir anlaşma olmadığını. Kim bilir belki, belki de anlamaya vaktin olmayacak!
Ben Bu Aşkın MilitanıyımSizi ateşe doğru koşmaya davet ediyorum bayan. Üstünden sürüldüğümüz toprakları ve saraylara rehin bıraktığımız kalplerimizi geri almalıyız. Geri almalıyız kulağımıza fısıldanan isimleri ve unutmamız için çırpındıkları zihinlerimizi, yoksul evlerde öğrendiğimiz alfabeyi, ceketlerimizin sökük uçlarını, kapılardan önümüzü iliklemeden girme cesaretini, umarsız tarihi, sarhoşluk bilgisini ve kötü vatandaş olma hakkını geri almalıyız. Sözümüz üstüne söz söyletme kimseye bayan.
Silelim gözlerimizden işgalcilerin cığlıklarını ve yalanlarını onların kopartıp atalım kulaklarımızdan. Bütün yeryüzü ülkemizdir bizim ve kurtuluş bir zerdali gibi duruyor dünyanın bütün ağaçlarında. Dünyanın bütün ağaçları aşkımızın özgür topraklarını bekliyor. İnsana, halka, toprağa, havaya ve suya olan büyük aşkımızın topraklarını bekliyor hayat. Ve durmak yok birbirimizin cesaretine doğru sürdüğümüz atlara. Cesaret ne bol sıfırlı bir çek, ne de üç yüz kilometre hızla sürülen son model arabadır. Cesaret senin ellerinden benim ellerime taşınan işi ver benim gözlerimden sana doğru uçan narin bir kelebektir.
Kırılgan ve şeffaf olduğu için gereklidir cesaret ve cesur adımlarımızla şekillenir aşkımız. Sizi kavgamın kenar mahallesine davet ediyorum bayan ve kavganızın
kanatlarına kanatlarımı eklemek istiyorum. Uçmak özgürlük sevdalılarının işidir. Özgürlük sevdalılarının işidir yüksek duvarların ardındaki bahçelerden meyve çalmak ve padişah çocuklarını ayartıp, onları kavganın demir bir yumruğuna çevirmek bizim işimizdir. Beş parmağın beşi
de birdir birbirimize uzattığımız elde ve tut kalbimi sıkmaktan dolayı terlemiş ellerimi, tut ve onlara dünyayı tanıt. Bütün toprakları, bütün ağaçları, bütün hayvanları, bütün çiçekleri, bütün köyleri, bütün ışıkları, bütün sesleri tek tek tanıt ellerime.
Ben aşkınızın militanıyım bayan. Çekip fünyesini kalbimin aramızdaki engellere doğru koşuyorum. Birazdan büyük bir patlamayla aydınlanacak gece ve o bir saniyelik aşk en uzun hayatlardan daha uzun kalacak yeryüzünde. Bana kutsallarım için ölmeyi öğretiniz ve ben hiç sönmeyen bir ateşe avuclarımızı uzatmanın güzelliğini haykırayim size. Bütün güzellikleri haykırayım ve sesim bir sarhoşun hic ayılmak istemeyen gözleriyle tarif edilsin. Fakat hiç kimsenin tarif etmesine izin vermeyelim içimizdeki yanardağı.
Sizi aynı elmayı ısırmaya davet ediyorum bayan. Halkımızın bakışlarıyla kızaran o elmaya kalbimizin atışlarını da ekleyip dünyanın uçlarına doğru atmalıyız. Lübnanlı savaşçı avuçlarında sıkıp başka bir toprağa fırlatmalı özgürlüğün meyvesini. Etiyopyalı bir bebek bulmalı onu. Bütün bebeklerde çoğalmalı bizim aşkımız. Karanlık hedeflere doğru sıkılan silahların sesini tercih etmelisin 'seni seviyorum' cümlesinin yerine. Ve beni hatırlamak istersen bir Çeçen çocuğun gözlerine bakmalısın. Ben ve bütün kardeşlerim, bu 6 milyar kara çocuk, aynı hızla bakarız sevdiklerimizin gözüne. Hızıma hızınızı da katın bayan. Gölgesiz bir hayata inandik birlikte. İnandık birlikte ekmeğin ekmek, ateşin ateş, ölümün ölüm olduğuna. Ve özgür bir ölüm fikriyle alevlendi hayat. Yeşeren her şeyi tutsak halkların koynunda sakladık ve bir devrimci annenin cesaretiyle koruduk kalplerimiz. Koruduk kalplerimizi işgal ordularından ve devasa bir bayrak gibi dalgalandı çocuklarımız. Bana çocuklarımızı anlat ve hiç susma yüzlerini yüzüme ezberletirken.
Sizi beyaz sarayı yakmaya davet ediyorum bayan. Biz bir çift gövde olarak dünyanın her yerinde aynı anda yürüyebiliriz. Aynı anda aynı cümlelerin şiddetiyle sarsılabiliriz silahlarımızı temizlerken. Bilin ki silahlarınızı sevdim sizin ve tetikte bekleyen gözlerinizi. Siz uyurken başınızda nöbet tutmak istiyorum bayan. Karanlık pusulardan korumak istiyorum düşlerinizi. Biz bir doğumun iki ucuyuz ve bir karanfil gibi büyüttük yüreğimizi. Bir karanfil hayata sevdalı. Bir karanfil özgür şarkılar icin. Şarkılarınızda bana da yer açın ve daha da genişlesin avuçlarımdaki harita. Serip o haritayi yemek yediğimiz masaya savaş planları yapalım birlikte. Aşk bir savaştır ve iki kişilik bir ordu bile yeter zafer kazanmaya. Beni zaferinize kabul edin bayan.
Yaralarınıza yakın tutun beni ve bir kör kurşunu birlikte ısıralım. Aynı kurşunu bölüşmektir benim aşkım. Cephanem bitince sizin kurşunlarınızla doldurayım tüfeğimi. Siz tüfeğinizi bir şehri yakmanın çılgınlığıyla doldurun. Koşalım bizden önce koşanların peşi sıra. Aşk bize yoldaş.
.............SEVDANNN...BÖYLEMİİİ...OLACAKTI.....
.............{SENİNLEEE YENİİ BİR BAŞLANGIÇ YAPMIŞTIMM
...........{OYSAAA SEN GEÇMİŞİMİN ACIIII BİR TEKRARIYMIŞSSIN
............{YANILMIŞIMMMM..........YANILMIŞIMMM}
güz gülleri gibiyimmmm
hiç bahar yaşamadımm
ya sevmeyi bilmedim
yaa sevince geç kaldım...
..............NERDEEE BENDEEE OO YÜREKKK YARDAN CAYACAKKKK.........
....................................................
varlıgınıı çıkardım hayatımdan,,,artık,varmışssın gibi yaşamıyorum seni..bendeki seni sen yokken bile yaşıyor olan yüregim artık kaldıramayacagını anladı bu yüküü
vee..bir son verdii..yoklugunda varlıgının var olmamasına...kimbilirr geçte olsa akıllanıverdiiii belkidee,,,
artık unuttuklarımın arasındasın kara kaplı bir defterin tam ortasına yazdım adını,,ve kapattım bu aşkın sonu gelmez sayfasını..bedenim yorgun artık taşıyamıyorr eskisi gibi seniii...vee..kaldırdım senii tozlu bir rafın en üst köşesinee...
sen gideli,,,ne çok şey degişti bee sevdigimm..bir bilsenn? ? ? günler,aylar,mevsimler,insanlarr,kısaca yaşama dair herşey varlıgındakii gibi huzur vermiyor kii,,yaşamak,adı yokk kiiii...hayatınnn,hattaa tadı yokki sensiz yaşanan sevdanın....bir ben degişmedimm yoklugunda,,,,bir ben,,unutamadımm,,seni sensiz zamanlarda....sen yokken bileee..seni beklemek..vee sen olmadıgın zamanlarada bile senii büyük bir inatla özlemekk,,,,
İŞTEEE....
artık bunlarıı kaldıramıyorummm,,,artık bunlarııı,,,bir başımaa taşıyamıyorumm
sen yoksun yaaa..bir yanım hep eksikk...sen yoksun yaa..bir yanım hep acıyorrr
yoklugundaaa...sevdigimmm sol yanımm çokkkk acıyorrr.....
...OLURYAAA...birgünn,,ararsa gözlerin gözlerimiii
....OLURYAAA...birgün anarasa yüregin yüregimii
.....OLURYAAA...birgün merak edersen...seni kalbine gömeniiii
[senede bir kerede olsaa bir ses ver yeter}
....................BİLKİİİİİ....
SEN GÖMÜLDÜGÜN YERDE YAŞIYOR OLACAKSINNN
VEE..BİLKİİİİ....UNUTTUGUN GİBİİİİ...UNUTULMAYACAKSINNN....
................................ ..............................
BEN HENÜZ...SENSİZ YAPAMIYORUMMM.....Kİİİİ...
BEN SENDE TUTUKLUUU KALDIM...
................SENSİZ...........
YOLLAR SENSİZ YARINI BEKLER
YÜREK SENSİZ HASRETİ YÜKLER
BU CAN SENSİZ BAHARI NEYLER
ŞEHİR SESİZ SOKAK SENSİZ
.............................
EYYY...GÜLÜM HAYATIN TADI YOK SENSİZ
TADI YOK SEVDAMIN ADI YOK SENSİZ
BAHARI SEVERİM ÖZLERİM AMMAA
GÜLLERİN KOKUSUU GELMİYOR SENSİZZZZ.....
...............................
GÜNLER GEÇMEZ SEN GİDİNCE
YÜREK SIZLAR İNCEDEN İNCE
ÖLÜM NE ZOR MUŞŞŞ...
ÖLMEDEN ÖNCEEEE....
ŞEHİR SESİZ SOKAK SENSİZZZ.....
..................................
YOLLARIM NAKIŞ. NAKIŞŞ İŞLERKEN BEYNİMEEE
ÖZLEM HÜCRELERİNİN EN UÇ NOKTASINDA YER BULDU KENDİNEE
ARTIK SONSUZLUGA BİR TUTKUYLA BAKIYOR GÖZLERİMMM...
VEE....
ARTIK,,ARTIK ÜŞÜMÜYOR BEDENİMM
ÇÜNKİİ..AYAKLARIM SÖZ VERDİ BEDENİMEEE
HİSSETTİGİİİ ÇARESİZLİGİİİ HİSSETTİRMESİN DİYEEE.............
...................[sadece funda}................
SANA BİR GÜN SESLENİRSEM GELME SAKIN....
EZİK ÇAGRILARIN NEE ÖNEMİ VAR...
BİR KEZ GÖLGE DÜŞTÜ YOLLARIMIZAAA..
ÇEKİP GETİREMEYİZ ARTIK GÜNEŞİİİİ...
EYLÜL GİRDİ YAŞANTIMIZAAA....
....................................
BEN SENİ HEP AYRILIKLA ANMIŞIM
TİTREYEN ELLERİMLE...
GÜNLERİN BUGUSUNA ADINI
HEP ADINI YAZMIŞIM,,,
BİR AŞK GELMİŞ....BİR YARAAA
BİR YARA.. BİR YARA DAHA...
ESKİİ BİRR AŞKK....
YENİ BİR AYRILIKTIR HER ZAMAN...
BUNU KUŞLAR SORAR,,YILDIZLARDA ANLATIR
KİMSE BİLMEZZ BEE..CANIMMMM...
BİR YARAA.. BİRR ÖMRÜÜÜÜ..
HER GÜN NASIL KANATIR....
NASIL KANATIR....
GEL HADİ SEVİŞELİM
Karanlığın içinde uzanıp yattığım kollar gerçek olsun
Dokunduğum dudaklar senin
Gecemin yıldızı gözlerin
Sen dönenim ol sebebim
Hadi sonkez gel yanıma
Bugece sabaha dek sevişelim
Hadi Güneşin batışı adın olsun bukez
Doğuşu yokluğun
Hadi gel bu gece doyasıya sevişelim
İstersen sabahımda yine gitmiş ol
Ama gel gecem ol benim
Gel ışığım ol
Gel cesaretim ol
GEL BEN OL SEVDİĞİM
Gel bu gece yine ölümüne sevişelim
Gel lanetlenmiş aşkımıza son büyüyü biz yapalım
Kıramazsakta hüzünü
Kurtulamasakta bu lanetten
Gel ölümü biz seçelim ölüm bizi değil
Hadi gel son kez sevişelim
Gece uzanıp yattığım o kollar gerçek olsun yeter ki
Güneşim batışı adın olsun bu kez
Doğuşu yokluğun
BİTELİM
sensizliği şarap misali içtiğim gecelerde sineye çektim acılarımı
bilmem ki kaç kere aradım o geçmiş zamanları
kaç kere araladım zamanın kapısını ve canlandırdım anılarımı
hoyrat rüzgarların estiği anda deli gönlümde
kaç kere ağladım sessizce ve ölümü istedim dolunayın şahitliğinde
kaç kere ruhum uzandı sensiz senli düşlerime
'seni sensiz yaşamak' derler ya,işte öyle sevdim seni
sana tutunmak için uzattım zamanın içinden ellerimi
kaçışlara yükledim günler geceler boyu sensizliğimi
inanmadın biliyorum,dinledikçe sensiz günleirİn mecalini
inanmazsın ki,nerden bilebilirsin ki
sen hiç kimseyi benim seni sevdiğim gibi sevmedin ki
keşke hep kaçışlara yükleseydim seni
nasıl olsa birgün biri gelecek unutturacaktı içimdekileri
birgün sensiz çekilmz olan zaman söküp atacaktı içimdeki bu neşteri
keşke hep kaçışlara yükleseydim seni
hep sessizce sineye çekseydim çocuk yüreğimle hoyrat sensizliğimi
kapasaydım gözlerimi,görmeseydim senin başka bir yüreğe gidişini
keşke hep kaçışlara yükleseydim seni
silseydim numaranı silseydim beni sana götürecek adresleri
keşke bir umud büyümeseydi içimde,sinsice
seni de yükleseydim batan gemilerime
unuttursaydım düşlerime yıldız gözlerini
gezmeseydim bile bile senli caddeleri
keşke hiç tanımasaydım,hiçl yazmasaydım bu gönlüme seni
ama olmuyor ki sevgili
keşkeler yaşananları değiştirmiyor ki
keşkeler sana olan sevdayı inadına büyütüyor,bitirmiyor ki
bak yinesineye çekiyorum geceyi,sensizliği
gem vuruyorum gözyaşlarıma ve düşlerime de kelepçeyi
bir sigara yakıyorum,dumanında esrar keskinliği
bir yudum şarap değdiriyorum dudaklarıma,tadında konyak sertliği
sigaram sen,şarabım sensizliğim
yalan oldu kayan yıldızlara verilmiş sözlerim
fırtına öncesi sessizlikmiş,vuslat değilmiş ikinci bahar dediğim günlerim
hadi sus yine çok konuştun deli yüreğim
ben bir meecnunsuz leylayım gülmez gözlerim
kimseler bilmez görmez, benimde yanaklarımda var mıır gamzelerim
ben bu sevda yollarında sevgiliyle gezemedim
beni bu sevda yokuşunda vuslat beklemezmiş göremedim
sus,yine çok konuştun yüreğim
hadi gel saatlere esir olmuş sadiseleri sineye çekelim
kader yorgan olsun üstümüze hadi gel acıyla sevişelim
unutmalar düştü payımıza,yerimizi bilelim
hadi gel deli gönlüm buralardan gidelim
sigarayı küllükte şarabı kadehte bırakalım
yanımıza bir yalnızlığı bir de kara geceleri alalım
hadi gel yine saatlere esir olmuş sadiseleri sineye çekelim
vuslatsız sevdamız yorgan olsun düşlerimize hadi gel yalnızlıkla sevişelim
sevdayı değil sevgiliyi terkedelim
hadi gel deli gönlüm,bu cennet kılıklı cehennemden gidelim
bitelim...
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta