Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
Sokakta karşılaştım.
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Devamını Oku
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
HAYAT SANISI
Hiç varolmayan hayatlardı yaşadıklarımız. Karmakarışık koridorların ucunda görünen ışığa ulaşma çabasıydı hep aklımızı başımızdan alan. Binbir gece masal anlatıp onuncu köye yolalmaktı azığımızı sırtlanıp. İnce sızılarımızı ceplerimize doldurup, hangi vapuru yakalayacağımızı hesaplayıp durduk. Vagonlara kilitlediğimiz aşklarımız için ne yürekleri toprağa verdik. Acıları biriktirip büfelere dizdik, dostlarımıza gösterdik. Dokunamadığımız çocukluğumuz, silkeleyemediğimiz tozlarımız oldu hep zamanın aynasında. Gözlerimizin en derinine baktık, en yosunundan sevdaları savurup saçlarımızın arasından hep ışığa yürüdük. Soluklandık arada, geriye dönüp baktık, yutacakmışcasına üstümüze gelen karanlığımızdan ürktük defalarca. Biriktirdiğimiz hasretlerin içinde o ışık hep vardı. Dörde katlayıp, boş anıların arasına sıkıştırmıştık hani. Elimize aldığımızda gördük, buruşturup attığımız yaşamın yol haritası olduğunu. Unutulup kalmış bir köşede, sararmış beklerken. Sonra dönüp yüzünü güneaçanlar misali, gökkuşağının altından yürüyüp geçmekti oysa yaşamak. Hiç anlamadan yitirip yolumuzu, toprağa verdiğimiz yüreklerin yanına uzandık kaldık, yorulmuştuk…...
sarılmak
Bazen insanlar farklı sarılırlar hayata. Tadını çıkarta çıkarta, bir güz sabahında, pencereden görünen denizin soğuğuna aldırmadan dokunurlar bir balığın kanadına. Farklı olur o an bütün dünya ve bir başka bakarlar sevdikleri insanın dolu dolu kokan gözlerine. O an değişir bir kuşun uçması bir uçtan bir uca, değişir bir bulutun süzülmesi uçan kuşun üstünde ve bir rüzgar eser, inceden çarpar bir buluta, anlatır gibi bütün hikayesini bir çırpıda.
Anlar vardır hayatta, farklı insanların farkını ortaya koydukları ve farksızları hiçe saydıkları zayıf anlar, vardır işte farklı anlar bir insanın hayatında. Zamanın akışı bile değişir o an, hızlanır bir anda ya da ağırlaşır bir gülle misali, ağlayan bir çocuğun omuzlarında.
Bakmak gerekir farklı olan insanların gözlerinin tam içine. Farklı oldukları o an, neler gelir geçer o sadelikten ve nasıl sarılırlar sevdiklerine, sevgidir sardıran sevileni sımsıkı, yumuşak bir yorgan gibi şikayetsiz ve ısıtarak içini. Anlatmak istediğim anlar var hayatımda, filmlerde gördüğüm kimbilir belki de hayalimde hatırladığım.
Farklı yerlerde gördüm bu sahneyi, birisi Amelie’de, filmin sonunda kavuşuyorum o içtenliğe, bir çift göz güzelliğinde. Bir diğeri Acı Hayat’ın ilk bölümünün 41, dakikasında saklı. Kimse yanlış anlamasın “içtenlik” diyorum, “hissetmek” diyorum herşeyi geride bırakarak dokunabilmek kalbine bir insanın sadece sarılarak sevdiğine. Zamanı durdurur gibi hani, çevredeki kimsenin, hiçbir şeyin görünmemesi gibi. Hani çizgifilmlerde olurdu ya biz küçükken, oğlanla kız sarılırlar birbirine ve ortam bir anda değişir, etraftaki herşey belirsizleşir ve yalnızca ikisi kalır bir gündüz vakti koskoca ekranda.
O an durur zaman, iki insan sarılırken birbirine ya da dudağı değerken ötekinin dudağının tam kenarına ki işin içine cinsellik bulaşmaz, bozmamak için ‘gerçek sevginin’ büyüsünü. Alabildiğine içten sarılırlar sanki yıllardır sakladıkları sevgiyi bir anda vermeye çalışır gibi. Kıvılcım çıkar oğlanın omuzundan, tamda kızın başının değdiği yerden, yakar sonra ortalığı bütün kudretiyle. Bir küçük sarılmak, hasreti öldürüp, koşarcasına sevmek bir insanı, bir film müziği tadında
Sanki ben yalnız seni
Sevmek için doğmuşum
Kaçma benden ben seninle
Ben seninle ben aşkınla varolmuşum
Ya sen bana gel ya ben geleyim
Sevdim diyorsun nerden bileyim
Hasret zehrini içirme bana
Seninle doğdum seninle öleyim
Sen hayatsın ben ömür
Sen olmazsan bu can ölür
Hasretin derdin bir alev
Gel de sussun bu gönül
Yok deme bana sende her şey
Sende aşk var mutluluk var
Kaçma benden seni senden
Çok seven kalp bende var
Dünyaya bir daha
Gelsem seni severdim
Can bendende nasıl ise
Ben de seni öyle sevdim
Sen ağlatansın ben ağlayan
Evvel demiştim heves değilsin
Beni hayata sensin bağlayan
Sevişmek Seninle..
Yalanlara, yapmacık kahramanlıklara,
güzel fakat anlamsız laflara
gerek duyma benimle beraberken
Sevişmek;
umursuzca pervasızca
yasaklardan, tabulardan, tüm çirkinliklerden uzak
Sevişirken sevmek..
sevişirken aşık olmak..
Dokunmak.. dokunmak..dokunulmak..
Gerçekle düş arasında,
pembe beyaz bulutların ardından
sonsuz boşluğa dolu dizgin yol almak
İster gün ışığında
ister gece karanlığında
bir öpüş bir dokunuş
bir tutam ılık nefes karşılığında
arzulamak... arzulamak... arzulanmak
Seninle sevişmek,
büyülerden tılsımlardan daha kuvvetli olmalı
bir gülüşün, bir dokunuşun, bir öpüşünle
anlatmalısın bana kendini...
Konuşma hemde hiç
Sus.. sus ve anlat
ellerin gözlerin konuşmalı
bana bir anda
sevgiyi,
aşkı,
sevişmeyi
seni
vermelisin ki senin olayım.
el yazısıyla yazılman gerek senin
özenle,çizginin dışına taşırmadan
kısık sesle söylenmeli adın
isminin tek bir harfi kaçırılmadan
tüy gibi inmeli insan tenine ,ipeğe dokunur gb dokunulmalı
saniyeleri umursamadan!
parmak uçları ile yürünmeli sen uyurken,
uyanırsan gideceğin korkusundan!
teninin kokusu yeni doğmuş bebeğin kokusu gb çekilmeli içe,
ve korkulmalı,o kokudan yoksun bırakılmaktan
herşeyini özenle katlamalı ve yerleştirmeliyim çekmecelerine,
girince için ferahlasın diye kendi ellerimle temizlemeliyim evimizi
içine ruhumu da kattığım yemekler yapmalıyım ve oturup karşına
ellerim çenemde seyretmeliyim sen yerken iştahla...
konuştuğumuz gb bahçeye hazırlamalıyım rakı sofranı
çiçekli masa örtüsünün üzerine
ağzımızın tadı olmalı,ağzımın tadı olmasın
boğazımdan içeri tek bir lokma girmesede!
mangalda yanan parmağımı öpmelisin ve gözlerimiz birbirine değmeli
sinsi bir gülümseme konmalı dudaklarımıza
sonraki öpmeleri tahmin edercesine!
bahçedeki hamak da sarılmalısın bana yıkanan bulaşığın ardından
be ''eline sağlık kadınım'' olmalı tüm yorgunluğu unutturan!!
gözümden yaş gelmeli sevişirken seninle,
inanmamalıyım senin tenin olduğuna,sen olduğuma,
senle olduğuma
ve ilk defa anlam kazanmalı sonlandırılan sevişme,
''seni seviyorum biliyor musun?''sözü duyulduğunda!!!
Ne zaman
İkinci el bir sevdaya sarılsam
Ya kalemimin ucu kırılır
Ya da okuduğum kitaplar
Orta yerinden yırtılır
Baştan sona ayrılıklar
Kusar bütün mısralar
Bütün mısrala,
Acı yüklü vurgularla
Kendilerini oyalar
Ne zaman
Yarım yamalak bir sevdaya sarılsam
Tercihi zor iki seçenek arasında
Kan/ter içinde kalır bu gönlüm
Ya manzarasını çizemediğim
Mutluluklar armağan ederim sana
Ya da şarkısını bir türlü söyleyemediğim
Kederli bir aşk;
Ne zaman
Karşılığı olmayan bir sevdaya sarılsam
Zararlı çıkan hep ben olurum
Çünkü KDV;si yoktur hiçbir sevdanın
Bütün ;sevdalar duman olur;
Ki bütün sevdalar
Elbet günün birinde kül olur.
Sensizliği idam ediyorum
Kalemi kırdım
Hasretin firar edecek
Hep yanımda olacaksın
Kaçamıyacaksın
Ömür boyu yüreğimde
Mahkum yaşayacaksın
Sevsen de,
sevilsen de binlerce kez
Sen,
ömrümce benim kalacaksın.
HİÇBİR KANUN
HİÇBİR GENEL AF
SENİN ÇIKMANI SAĞLAMAZ
SEN BENİM YÜREĞİMDE
ÖLÜMSÜZ SONSUZ
MAHKUMSUN
Güneşle Sarılacağım Boynuna
Haydi, sil gözyaslarını.
Egdigin basını gökyüzüne kaldır.
Bu aska hasretin prangaları vurulsa da
Bir gün vuslatın serbetini içecegiz
Zümrüd- ü Anka’nın avuçlarından.
Günes küsse de tenimize,
Gözlerimizin aydınlıgında ezecegiz
Karanlıgın yaralı duvarlarını;
Ne olur içinde yasat beni.
Sırtlarımız nemli duvarlara dayansa da
Askı imkansızlıgın içinde yasatmadık mı ?
Ayaklarımız karların altında yanarken,
Bir avuç günesle,
Sevdamızı kurak topraklarda
Zamansız yesertmeyi ummadık mı ?
Karanlıga inat,
Yüregimizi yıldızlara yaslayıp
Sevda bozkırlarında umuda kök salmadık mı ?
Uzaklardan bir çagırsan beni,
Gözyaslarını dudaklarımla silmez miyim?
Göçmen kuslarla haber yollasan,
Karları üzerime giydirip
Kanayan yaralarını bedenimle örtmez miyim ?
Haydi, aglama sen canım.
İmkânsızlıgın içinde yürüt beni.
Kavusmamız sürgün olsa da hasrete,
Ne olur yüreginde büyüt beni..
Birazdan yoklugunu serecegim
Hasretinin duvarlarına.
Ve yüregimi atesleyecegim
Katransı yokluguna..
Gözbebeklerimi ıslatıp
Seni sayıklayacagım
Gecenin koynunda..
Hasretini dudaklarımda öldürüp
Günesle boynuna sarılacagım
Bahar kokulu sabahlarda…
Savunmasızlığım budanan çınarıdır geçmişim
Say ki kelebek uçurmuşum hazanına
kor ateşlerde dağladığım kılıç kadar keskin
ve mendeburca gülümseyen kirli dişli dudaklardan
koparıp aldığım / çelik beyazı yürek!
kabzasından silinmeyen / cinayet kokan parmak izleriyle
düşmüştür avuçlarına! sıkı kavra bu bedeni
hey! duyuları kasvetin uçurumlarında dolaşan
dağ başlarının küheylan yeleli rüzgarı
kara gözlü bulutlardan sineme düşen çığlık
kök saldım avuçlarında! yeşert beni
engel tanımaz bir kısrağın şahlanış türküsüyüm
işte sazım / işte sözüm / bam telinde dirilt beni
telli duvaklı gelinlerin kırmızı kuşağı gibi bakirim
ince belli sevgililerin kırılganlığında saklı bu yürek
ne bir cerahattir içimdeki sancı
ne de acılarımın faturasıdır! uğruna silah kuşandığım cenk
yıktıysam köprüleri / yaktıysam gemileri
yani! sonsa işleyen rotatiflerdeki mazlum yanımın gerçeği
o zaman değme pasıma! koy potana / erit ve içine akıt beni
yürüme cesareti kaldırmalara çakılı
dermanı acabaların prangalarına kilitli
beyhude yakarışların duvar üstünde yürüyen kedisi
kıvraklığını ödüllendir! kapanındayım
hadi! kemiğine ilik et beni
son ki sana kavuşmanın mezar taşıdır! devrik
azmin yollarına bastığım bu onurlu adımlar
sevda sarayımı koruyan sadık neferlerdir
kendini nal kesen yamaçlardan ovalarına süzülen
toz bulutu gelişime bırak! kerpiç bedenim samanına tutsak
kadınlığının kevgirinden geçir / ekmeğine un et beni
ey ellerinde üryanlığımın utangaçlığı saklı kadın
ilk yaz çiçeklerinin tabiat kokan anası
cemrelerde boynu bükük kardelen saflığı parıltı
ayaza dikleşen filiz! kristal yorganlarında uyut beni
alın çizgilerimde etime işleyen cam kesiği sızı
bahtıma yazılmış otuz mermilik nişangah! canım can çekişiyor
dar odalara sığmaz çoğaltışım seni! mezar ki sinen değil mi.?
gülerim dokuz tahtanın sözde esaretine
ölüm dediğin kollarında son nefes! ötesi bağrında cennet
dür defterimi / yeniden yarat beni
kollarına düştüğüm! kendini benden esirgeyen
kabzımal bağırtıların da saçlarıma tünemiş şu kırağı bedeli yaşam
tel tel şakaklarımda ihanetin postasına restini çekmiş
gül oyalı bir çemberin kan kızılı şafağıdır! göz nuruma işlemiş
kalk kadın! sen benim sevdamsın / uzat alnını
Gidişlerinin ardında yıkık birer kainat bırakanlara...'
Yüzün vardı önceleribakılmaya ve tebessüme değer...
Yüzün vardı önceleridokunulmaya kıyıla-mayası...
Kah bir şarkıydınkah şiirimin satırlarında hecelerim...
Kah bir gözyaşıydınkah ansızın gönlümde sevincim...
'Ayrılık' deseydin giderdim..
Durmazdım karşında anlamsız ve manasız..
Anlamı olmalı kalmanın..
Demedin oysa...
Ve koşar adım terk ettin..
Durdumkımıldamadım hiçbir yere..
Dur oldum...
Sus oldum...
Pus oldum....
Ama gitmedim...!
Gidemedim gittiğin yerlerden...
Çok aradım...
Hiç bir şarkının nakaratında..
Hiç bir şiirin satırında..
Gece indiğinde hiç bir sokak lambasının altında..
Gün doğduğunda bu kente..
Hiç bir kaldırım taşında yoktu izin....
'Dur'madım senden sonralarıben de duramadım..
Bir ceketbir gömlek terk ettim bu kenti..
Sonraları da aramadım..
Bırakıp gitmenin tadını tattım..
Bakmadan dönüpte arkama..
Durmadan...
Acımadan...
Yanmadan...
Hangi şairin şiirisin sen?
Hangi kalemin kara mürekkebi?
Hiç bir renge sığdıramazken ben seni..
Anlamlar kaybolup..
Renkler solarken gözlerinin baktığı yerde..
Hangi şair sığdırdı seni Gidişin Kara Rengine? ...
Sonsuz bir kainatı az bulurken ben sana..
Avuçlarının kokusunda kaybolurken mekan..
BenYanındayken bile gebe kalırken özlemine..
Hangi 'serseri' sığdırdı seni Gidişin Kara Rengine? ...
Duyduğum ne bir nota sesi...
Ne de bir kemanın melodisi...
Kala ' kaldım' içimde..
Fark ettin mi?
Sen sustun..
'Ben anlamlarımı yitirdim susuşlarında...'
Şimdi firariyim..
Bir o kadar da hasret...
Nefesimde gizlenen kokuna..
Ve
Bilmediğim bir kentte..
İzini bıraktığın kaldırım taşlarına...
Beni 'soyup' gittiğin gün gibiyim..
Öylesine yalın ve çıplak..
İki dudak arasından çıkıpta..
Dünyaya sığmayan nikotin gibiyim...
Şimdi..
Söyle bana celladı olayım...
Söyle...
Hangi kendini bilmez mahluk..
Seni mahkum etti 'Gidişin Kara Rengine? '...
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta