Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
Sokakta karşılaştım.
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Devamını Oku
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Beklemek mi gitmek mi oldu adın, hiç bilmedim. Gittiğim zamanların bekleyeniydi yerin, geldiğim zamanların gideni. Kocaman uğultuların gözü yaşlı sessizliğiydi sende durmak, sana bakmak, ve belki her gelişte senden gitmek.
Deniz gözlü bir kız olurdu sende kent ve sen kente her düşüşünde, ben sana her dönüşümde isli hatıraları çalardı şarkılar; sen susar, ben susar biz ağlardık…
Katran karası acıların su üstüne düşmüş siluetiydi tenin ve sana yaslanmış bir hayatın ezim ezim ezilmesi olurdu kayganlığında gezinmek.
Bir valiz dolusu kimsesizliği sırtlanmaktı sana gelmek; kente bırakılan yalnızlıkları umuruna bile almadan… Yalnızlık basamak olurdu kimsesizliğime ve sen kimsesizliğim olurdun.
Gelmek alacanın beyaza döndüğü bir gülümseyiş, gitmek akşam kızıllığı kaplı bir ağlamaktı senin yüzünde ve sana her bakışta basamak basamak tırmanırdı gözyaşlarım yerçekimine inat gözlerimden gözlerine.
Sen belli belirsiz bir yeşile dalardın, ben içinin duman kokan pencerelerinden bitip tükenmek bilmeyen bir maviliğe… Sana bakmak denize bakmaktı ve gözlerimin sana her değişinde su yeşile çalar, zaman durur, an yosun kokardı.
Sesine de sessizliğine de yoldaş ederdin kıyına gelmiş çığlıkları. İnleyen her vapur düdüğü, yalnızlığına tecavüzdü. Sen kalabalıklaşır, ben yalnızlaşırdım.
Bazen bir kaçıştın sen. İçinin duvarlarına suçumu haykırdığım. Kaçandım.. Tanıktın.. İs rengi sesin ihbar ederdi beni, kimseler duymazdı…
…………
Şimdi Kadıköy’ün, içinde bin ağlamak gizli kahkaha taşan siluetinden bakıyorum küskün duvarlarına. Rengin solmuş, sesinde gün be gün artan katran karası…
Ve ne zaman sana baksam gözlerimden avuçlarıma kusuyorum geçmiş diye içime kilitlediklerimi. Siyah beyaz hayaletler dans ediyor hayat ayamda. Müzik kırgın, gitar ağlamaklı…
Nasıl bir senfoniydi yaşamak seni aşkın kimsesizliğinde. Can çekişen ruhlardan yapılma uğultuların ortasında kulağa fısıldanmış sevişmelerdi terimize bulaşan. Her dokunuşun içinde bin ah gizliydi dilimizden sakındığımız. Aynı söylemlerle açmışken kapılarımızı, ayrılığın pimi şimdi neden gözlerimde. Patlasa, tüm renkler dönecek ya kızıla. Oysa en çok yeşil yakışırdı hem sana, belki biraz da bana…
Bir şarkının dizelerinden asıyorum kendimi boşluğa. Ellerin yok. Sesin gömülmüş içine. Bağır şimdi. Bağır çağır… Sustur çığlıklarımı sana. Yan,yak.Bırakma öyle; öleyim gitmelerin ertesinde.
Bil sözlerin düştüğünden beri içime, an’ ın gerçekliğinde Hak’ tı her şey. Kelimelere asılı heceler tersine döndü, gizlendi isimler.
Payıma Düşünmek Yine… Düşe Düşmek Kaldı…
Astım hislerimi saçlarından, çırpınışları değiştirmez fikrimi
Yaşam, ölürken derin çizgiler bıraktı yüzlerinde; buruşuk ve kederli…
Paylarına her dem yıkım düştü de, yar oldular yine de cümlelerime
Diyorum ki konuşurken kendimle;
Yaşarken derinlere inmeseydim böyle
Kaybolur muydum bulunmak ümidiyle…
Herkesten başka türlü sevmeseydim,
Unutulur muydum vefanın alnından vurulduğu kalplerde.
Her an yakacak bir ateş topu gibi yürüseydim üstüne üstüne
Yanar mıydım hiç?
Diyorum ki;
Peşimi bırakmayan içimdeki;
Sen! Suçlusun…
Suçun; mikrobik bir ortama steril bir çocuk olarak yetiştirilmek.
Kirli elleri mavilerine dokundurtmamaya yemin et
Sana düşen bunu baştan kabullenmek
Sürgünsün gülüşünün yara açtığı yüzlere.
Mahkumsun, hitabı bir kelam olsun yüreğine akan
hayalet sevgilere…
Bil ki avunacağın bir serap bile yok,
Hiç kimse senli zamanlarını senin kadar biriktirmeyecek
güncesinde, senin kadar dillendirmeyecek her halini, sözlerini,
gülüşlerini; varlıklarına, can vermek özlemiyle…
Hıı! Ahde vefa kalmadı unutmaya müptela gönüllerde…
Yakıp küllerini savurmak bu kadar mı zor?
Terk edip kalplerini…
Sana reva gördükleri karanlıklara; onları,
onların yaptığı gibi gömmek bu kadar mı zor?
Yalnızız… Yalnızsın!
Onlar kadar sen barınmaz, yüzeyselliğe vurgun beyinlerin
mertlikten arınmış yüreklerinde…
Geçit vermez sarp dağlarından, soğuk ve sığ denizlerinden,
beynine bir yığın cevapsız soru, kalbine bitimsiz bir sızı, ruhuna bezgin ve her bahar gibi mutsuz bir mevsim emanet eden iklimlerinden kurtulamadın,
ders alamadın ihanetlerinden…
Uslanmadın mı? Yine akladın mı onları
Kelimelerin kırık… Bırak ellerini kendinden kaçanların…
Yüzüne kapanan kapıların ardındaki muammaların matemini yükleme,
ağırlığından yorgun düşmüş omuzlarına böyle
Bak!
Yine izledin aynı filmi…
Yaşam sanki her dem korur senden sevdiklerini,
Sevilmeyi aslında hiç, hak etmeyenleri…
Nedeni basit ama yüzyıllardır çözülemedi…
Yaşam; sen önemsedikçe pamuk ipliğine bağlı ilişkileri
Ayakta tutmaya çalıştığın ölçüde sakınır senden;
seni ayakta tutan her şeyi
İşte sırf bu yüzden, sen bir dala tutundun diye kırılabilir.
Nehirler kuruyabilir susuzluğuna inat.
Muhtaç olduğun bir can; tanışan kalplerinizden dolayı var olan gönül bağınızı,
sana hiç sormadan koparabilir.
Bu gönül bağının birbirinizin üzerinde varettiği doğal hakkınızı,
sana sırtını çevirerek ödeyebilir…
Neden diye sorma hiç, arkasına saklanır yaşamın çocuklar gibi…
Haksızlığı bağırarak kanıtlayamazsın;
Sevgi, vefa, özlem, masumiyet fısıldar haykıramazsın…
Erdemlerini yaşatma hevesi solsa da her defasında yüreğinin ellerinde,
Onları küflü duvarlara yazamazsın…
Kendinle bu kadar acımasız ve haksızca savaşamazsın.
Anlasana! Sen mutlu etmeden mutlu olamazsın…
Enkazların yıkık köşe taşlarıyken
Parçası olduğun bütünden kaçamazsın
Kaçtığın her kuytuda ona rastlarsın,
Her sabah aynaya yansıyan karanlık pencerelerin gibi…
Hem yaralayan, hem yaralarını saran ve her yolun sonunda
karşına çıkması kaçınılmaz olan yaşamdan soyutlanamazsın…
İçinde olduğunun dışına çıkamazsın.
Yoruldun mu, bu gün hangi ok yaralayacak bedenimi bekleyişinden?
Sen bütün okları kendine atarsın
Yoruldun payına düşecek kederi, gözlerinin karanlığına hapsetmekten.
Bıktın varlığını anlamlı kılan her şeye seni yabancılaştıranların, bakışlarının, sözlerinin, sevgiye biçtikleri değerin cimriliğinden…
Ah! Uslanmadın ne fayda!
Yüreğini soğutamadın…
Mağlupsun! Başı dik, suçu vefaya verdiği önemden sabit bir mahkumsun?
Harp yenilgileri yıldırabilir mi seni?
Sen yaşamla kavrulmaya, savrulup yeniden varolmaya mecbursun…
İçimdeki sen ve ben… Biz olabilen tek ve en sadık dostlarız.
Ve sen; ardıma düşen, aklıma düşen, öğrendiğim çaresizliklerin takvimisin.
Akrebi içimi zehirleyen…
Dünyamı dar eden de sensin, ruhumu budayan da sensin…
Öğretirken öldüren zamanın ta kendisisin.
Bırakma ellerimi, umutsuzluğa terk edemem seni…
Ya da bırak beni umutlarımı pay etme tükenmişliklere.
Kulak ver yüreğime ve dinle
Düşlerimden payıma; avuçlarımda kırık ümitler kaldı…
Bilirim ki payıma düşünmek yine; düşe düşmek kaldı…
Vuslata dair imkânı olmayan sözcüklerin lehçesiyim. Mümkünatı yok eden şehirler geçiyor virgüllerimden. Noktaya varınca susmuyorum. Daha bir yazasım geliyor, nokta arasına sıkışan cümlelerimle hayattan kopmak için. Naçar kalıyorum içbükey bir harf karmaşasında. Benliğime kazıdığım üç harfin üç bininci gözyaşını döküyorum. Üç harfi bol sıfırdı rakamlarla çarpıyorum. Aşka verilecek eldelerim yok. Sınırları bana ait olmayan bir yüreğe hükümranlığım fayda etmez teselli bulmama.
Bir yaşamın musallaya bakan yüzündeyim. Tüm düşlerimi beraberimde getirdim. Hiç gitmeyecekmiş gibi bir geliş ve ardından hiç gelmeyecek gidiş yapıştı yakama. İki yakamı bir araya getiremeyecek kadar mecalsizim. Gelişlerle gidişleri kör düğümleyemeyecek kadar çaresiz… Tüm yazılmışlığımı silip yüreğimden, gitmelere teşebbüs ediyorum. Ama ölümden başka yol yok. Ölüm kapımı çalıncaya dek bekleyerek tüketmeliyim ömrümü.
Mecburum…
Kalıyorum…
Düşlerimin bataklığında hiç gelmemiş birine terki yakıştırıyorum. Korkma! Düşlerimde bile terkine terkimi gömmeyecek kadarım…
Saat geceyi vuruyor beynimi kemiren sesiyle. Yeni bir saate yine hoş geldin diyorum. Yar olduğunu bilmeyen yar’dan dem vuruyorum. Oysa bilinmezliğiyle ne çok kurulmuştu düşlerime. Ne çok terk etmişti kendinden bile habersiz. Ne çok elveda sözcüğü paralamıştı yersiz…
Düşlerim nerden düştüyse adı intihar olmuştu yaşamamın. Özneliğini yüklendiğim tüm yalnızlıklarımdan istifa dilekçemi sundum kendime. Ölüm fermanım sıkıştırıldı ellerime. Adına düşen katliam, adsızlığımı parçaladı en anlamlı yerinden. Bu kentten öğrendiğin bütün ihanetlerin, deneme yanılma yöntemlerinin ilk durağıydım ben. Denedin ve yanıldın sen de. Çünkü içim, satır arası ihanetinle bile gölgelemedi seni bende.
Haklıydın… Bitmeyecekti… Olmayacaktı bu düşe konulmuş bir noktam. Virgüllerle dolu bir düştün, beni çok büyüttün… Ama varlığınla hayat bulan ılgımlarımı anlamadın. Bilmedin, düşler yumağımın tek öznesi olduğunu. Ne çok bilmediğin vardı. Ne çok bilinmezdin… Dilimden dökülmeyen sözcükleri suskunluk modunda dinledin ve suskunluğumu infaz edip gitmeyi tercih ettin.
Sesin, gittiğinin resmi oluyordu. Gözlerime çarptığım kelimler kaldığını simgeliyordu. Gitmiş miydin? Ya da giderek kalmayı mı seçmiştin? Öyle ya gidenler daha bir kalıyordu. Gitmeyi beceremeyenler adam gibi kalıyordu, kaldığından habersiz. Sesin kelamına yabancıydı. Hangiydi yalan söyleyen?
Kendimi bile anlamazken seni anlamak ağır gelirdi cüsseme. Sen en anlamdan yoksun yanıydın hilkatimin. Şimdi, sana suskun sessizliğim. Gitmekle kalmak arasında attığın adımların sonu; terkin… Ama dedim ya terkine terkimi gömmeyecek kadarım… Kılıfına bürüdüğüm cümlelerin altında eziliyor yaralarım… Mutluluğu yansıtmak için ayırdığım tuvalime hüzünler sıçrıyor. İstinassız nefesler barındırıyorum yaşam sığınağında. Yaşadıklarım dünya sahnemde sergilediğim MeLoDrAm…
Sen düşlerimdeki büyük… Bense düşlerle büyüyen bir küçük…
Ağzı bozuk bir ibare değil kendimde bilediğim. Sığ bir umudun, umutsuzluğun elinden kurtulan kalıntıları…
Arkamda bıraktığım ömrümün duraklarını başa saramayacak kadar mecalsizim. Hadi bırak yakasız hayallerimin yakasında dolaşmayı. Daha iki yakamı bir araya getirebilecek kabiliyet yok bende. Suskunum. Konuşsam, ağıt dizilir yollarıma. Konuşsam, çığlığım yangına verir en acı yanımı. Asılsız bir ihbardan kanat çırparım güne. Günsüzlüğüm günümü silip süpürdü takvimlerden. Saatler hangi hazanı gösterir şimdi? Şimdi, hangi güz beni ele verir? Hangi şarkı melodileri ile susar beni?
Elleri ceplerinde olan hayatım, yaşama elverişlilikten çıktı artık. Akran değilim yaşadıklarımla. Hayatıma el koyuyorum. Ellerim kana boyuyor dünyamı. Gök kuşağının tüm renklerini çalıyorum. Yaslı bir denizin dalgın sularında kendi yüzümü asıyorum. Ölüm temizleyemeyecek harf kalabalığımı. Harflerim sana büyük gelecek. İlk kez göreceksin alfabemin hırçınlığını. Sana saklı bir ömürde yaşattığım her ölümün yüzüne karalar çalacaksın.
Derin sessizliğim ilk kez asi konuştu işte. Varsa gücün temizle alfabemi. Payına gitmek kalmak arası yolları yürümekten başka bir şey düşüyorsa gel de anla asiliğimin içine eklediğim nidayı. Terkine terkimi gömmeyecek kadarım ya hani. Sen de terkine bir tümce bağışla hadi.
HADİ VARSA GÜCÜN TEMİZLE ALFABEMİ…
Elinde balonlarla bekleyen o adam benim
Aldığım en derin nefessin sen
Dudaklarınudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
Nefes alıyorum ama hala bulamadım senarken şimdi...sen kim bilir nerede
üşüyorsun'....
Gecelerden ayazı sevmem.. ya gündüz olmalı ya gece.. namludan çıkan kurşun.. ya kalbimin derinlerinden vurmalı.. ya namludan hiç çıkmamalı.. insan sevdiğini ya ölümüne sevmeli.. ya hiç sevmemeli..!
Acıdan Yana Ne Varsa Bilirim Dünyada
Kaç Kere Ağladım Bilmiyorum Rüyamda
Gülmedi Yüzüm Sevdadan Yana Hayatta
Ağladım Geceler Boyu Boğuldum Yalnızlıkta
Kalbim Artık Unuttu Sevmeyi
Alıştı Acılar Öğrendi Gercekleri
Unutmadım Sevgiden Yana Gelen Dertleri
Öğrendim Bende Karanlıkta Ağlayarak Gezmeyi
Hayatımı Hayalle Geçireceğim
Gecenin Birinde Hayatımı Bitireceğim
İşde O zaman
iLK ve SoN kez
öLüMüMLe HaTıRLaNaCaĞıM
KENDİME SARILDIM
Geçemezsin kalbimin sokaklarından artık
sana geldiğim yollardan döndürdün beni
kendime sarılacağım yeniden seni hiç sevmemiş gibi
kimsesiz bir vedanın busesini söküp dudaklarımdan
gökyüzüne fırlatacağım
varsın söz dinlemesin gözlerim
varsın ağlasın isterse yağmurlarla
seni unutacağım
Vuramayacak artık anıların da beni
gönlümün arka sokaklarında dolaşmak yok
korkmuyorum şarkılardaki veda makamından
korkmuyorum kalbimle buluşmaktan
beni benden başkası vuramaz artık inan
Seni unutacağım
en yorgun yerindeyim hayatın
en yoğun acısındayım sevdanın
hüznün karanlığını aydınlatacağım
her sabah biraz daha kendime sarılıp
SENİ UNUTACAĞIM
kıvrımlaşırken gözbebeklerimde,
öksüz bir çığlığın gölgeleri
intihar besteliyorum..
üşüyen kırgınlığıma aldırış etmeden,
narkozlu şuur altı nöbetlerimde
çivilemek isterken,boğazıma
bayramlık sevinçlerin yutkunuşlarını.
yayı bozulmuş beşikte sallanıyor
dönüşümsüz dualar,
kör dişli yılan dolanmış gibi ayağına,
ücra köşelere terk ettiğimiz
binlerce ahın
zehir zemberek özleyişleri varken
oysa
tedirgin söylenişleri, çıkarmıştık kumdan
koymuştuk yoluna, efsunkar gülüşleri
u s u l c a
v e i r d e l e m e d e n
vur git muamma pişmanlıklar,
kemiren sorgularını yatırırken başucuma.
işte o vakit
sabah ezanları kazıyor mezar
kanatılmış
dilsiz günahlarıma
sonunda
gönlümün işkembesini kancalayarak
çürümüş sicimleri takmıştım artık gerdanıma
arta kalan
köşe başı yanlızlıkları emanetlerimle
hangi kapıyı aralasam,
iliğimden geçiyor soğuklar
ha üç kat aşağı
ha üç kat yukarı
kasketimden içeri sızıyor
fevrî ayazlar
ve
mavi ufuklarımdan geçecekti şimdi,
rüküş düşlerimin ayartıcı ruhu
damağımda yapışıp kalmış
bir parça mutluluk, kekremsi
ölüm nasıl olsa
kapı eşiklerinden
bir çeşit doğacaktı zaten
/kemendin ucuna bağlanmış
sayısız onlarca
ölü bebek çığlığı varken/
pimini çekmiştik çoktan, sükûtun!
çelimsiz ellerimde,
törpülediğim geçmişin lekeleri
yokluğumda daha
siyah kefen üstünde biçilmiş,
erguvan kokulu rüyalar
şimdi kulağımda
sallarken beşiğimi
adaletin şeytanî ninnileri
f e r y a d ı y o k
k a r n ı t o k
a f f ı y o k b u e c e l i n
VE BEN-
Karanlıgın soguk ve dilsiz duvarlarına senin mutluluklarının figürlerini ciziyorum..Islak kaldırımları gülen gözlerindeki ışıkla aşındırıyorum..Günese kapalı tüm bedenimin sevgi perdelerini araladım gül yüzüne..Yitirdigim günesi senin yüzünde buldum.Susamıstım sevgiye...Kana kana ictim sevgini..Nefesim daralırken senin mutluluklarında huzur buluyorum...Azgın dalgaların hırcınlıgında senin huzurlu kalbine sıgınıyorum..Kuruyan kalbimin corak cöllerine gözbebeklerinden süzülen nazenin gözyaslarını bıraktım.Umutlarını tohum, sevgini günes bilip dünyann en güzel cicegini ektim kalbimin corak topraklarına...İçimde acaba kurur mu diye bir süphe yok.Eger seninle aynı sevgiyi paylasıyorsak ve ayrı kentlerin aynı sabahında aynı sevdaya uyanıyorsak ve iki ayrı bedende tek kalp olup seviyorsak birbirimizi bu cicek her zaman büyüyecek.Sevgimizle ve yarınlarımızdaki umutlarımızla mutluluklarda yeserecek..
Gözbebegim..Yalnızlıgın icinde yetim cocuk misali dolasırken senin kalbinde buldum tüm benligimi...Sevginin ve mutlulukların en güzelini Senin cennet misali kalbinde buldum.
Yıldız yıldız gözbebeklerinden aydınlıga düsmek isterim..İlmik ilmik sevgiyi dokumak isterim kalbinin hücrelerine..Damla damla olup yagmurun sevgiyle bulustugu bulutlarda senin sesine hediye edilmek isterim..
Seni severken ürkek bir ceylan gibi yüregim... Sevda duragındaki son bekledigimsin..Sen kalbimin en güzel gözbebeği ve hayatımın en güzel bebegisin...Seni canımdan öte sevdigim gözbebegimsin...Geceden sabaha bıkmadan usanmadan mutsuzluk cöllerine umut tasıyan rüzgarın esintisindeyim..Bir kelebek olup son nefesimi senin kalbinde vereyim....Kurumus sarı yaprak olup senin ilkbaharındaki sevgilerinle yeniden yesereyeyim....
Sehrin tüm yanan ısıklarında senin izini sürüyorum.Bohcamdaki son ekmegi senin icin bölöyorum..Seni sevmek bu dünyanın kötülerinin icinde güzellikleri ve senin sevgini bulup seni yasabilmektir...Ve seni sende sevmek gözbebegim; herseyinle kabulllenip iki ayrı bedende tek kalp olup aynı sevdayı nefes bilmektir...Ben senin kalbindeyim..Yalnızlgıın tüm zincirlerini kırıyorum sevdanla.Esen her rüzgara karısıp saclarını dagıtıyorum...Gece olup karanlık çökünce odana, yıldız olup aydınlıgına misafir oluyorum...Nasırlanmıs ellerimle mavilere seni yazıyorum yine...
Kelimelere sıgmamalı sana olan sevdamın bir damlası...Ne güzel olurdu gecmisimdeki acılarımın gözyaşlarını silip senin dizlerinde bir bebek misali aglamak..Gözbebeklerinde bilirim yüreginin nazeninligini, can bilirim her icine cektigin nefesini...Mürekkebi sevgiyle koyulasan ve gül yüzüne satır satır yazılan ömür sevdasının mutluluk kokan dizeleridir sana olsan yangınlarım...
Göcmen kuslara sordum tüm iyiliklerini...Kalbime adadım tüm sevgilerini..Karanlık gecelerime parlak yıldız bildim gözlerini...Yudum yudum ictim mutluluk denizindeki gülüşlerini...Sevdanı ekmek, mutluluklarını katıgım bilip seninle olan uzun yolculugumdaki bohcama koydum...Her sevdaya uzanan satırda senin gözlerini buldum.. Gecmisimdeki acılarıma sevdanla unutup sana kosuyorum yüregimin cıplak ayaklarıyla..Gözlerimdeki yasama sevinclerini yüregine ekleyip Cennetin mutluluklarında seni bulabilmek icin kosuyorum
Kanatlanıp ucsam bir kere, kanatlarımda senden ögrendigim tüm sevgilerini mutsuz insanalara tasıyacagım...Şair olup kalemimle yerle gök arasına sevdamı satır satır yazacağım..Bir tomurcuk olup baharlarda acsam; her tomurcuğunda seni anlatacağum sevdaya hasret gönüllere.
Seni Seviyorum Gözbebeğim
Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu.
Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın...
Her gün gözlerinde yeniden dogmak icin avuc iclerine bir bebek gibi kivrilip soluklarina gömülüyorum yine. Kirpiklerine yaslanmis rüzgarlarin kanatlarina uzanip gözlerinin huzurunu soluyorum. Yalnizlik anbarindan bir dirhem sevgini dudaklarima degdirip sana geliyorum. Topraga mevzilenmis günese seni anlatip sonsuzluga ciziyorum güllerin gözyaslarinda yikanmis ismini.
Bir yudum mutlulugun hazzinda vur beni. Gözlerim, gözlerinden baska yurt bilmesin. Dizlerim, yüregin gölgesinde topraga sarilip son kez gözlerinde gülümsesin Cennetin gölgelerine. Saclarindan ... Devamıörülmüs daragacindaki urganim olsun parmaklarin. Zehir olup dolassin damarlarimda keskin bakislarin. Simdi seni seviyorum diyen dilime kilit son kez vur ve sah damarımdan süzül içeriye. Zehrini sür hücrelerimin dudaklarina. Bal diye kana kana icsin damarlarim ölümün zehrini. Ne olur üzülme hicranim. Ölüm, senin kollarindan gelmeli. Cünkü; sen benim yüregimin satirlarina örülmüs ölümsüzlügümsün....
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta