Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
Hadi sende vur
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
Devamını Oku
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
Bir şarkı olmalı seni anlatan, yüreğin olmalı yüreğimde bulduğum...
Ne çok denedim seni bulmayı, ne çok aradım seni bir bilsen... Sanma ki çabuk pes ettim, seni bulabilmek için ben bir ömrü tükettim...
Sesim mi çıkmıyordu, çok mu sessiz harf vardı gözlerimin içinde.
Yazılmamış bir şarkı mı beklediğin, adı konmamış bir şiir mi seni bana getirecek olan...
Ah sevdiğim... Kendimce yazabildiğim tüm cümleleri, dizebileceğim en özenli şekliyle dizdim de kaç kere, yine bulamadım seni...
Eksik bir şeyler var diye düşünüyorum bazen. Kendi bildiğimce bulamıyorum ki seni ...
Çizdiğim noktalar azaldıkça, sana daha çok yakınlaşacağımı düşünürken, tüm noktaları mı sildim yoksa diye korkuyorum...
Bir özlem ki içimden bir parça olmuş, öyle bir sen ki orada duran, hüzün olmuş, dalga olmuş, akın olmuş, sel olmuş, yüreğimi tutuşturan ateş olmuş, kor olmuş...
Sen ki, belki çok uzak diyarlarda olan Ey Sevgili! İnancım olmuş, ışığım olmuş, yolum olmuş, yıldızım, güneşim, ay ışığında hayalim olmuş...
Bir yazı yok ki seni düşünmeden yazdığım, sen ki can sevdiğim, sırdaşım olmuş, omzum olmuş, kahkaham olmuş, gözümden akan damla damla yaş olmuş...
Bir hayal yok ki sensiz kurduğum, denizim olmuş, kumsalım olmuş, en güzel dansım, başıma taç yaptığım yıldızım olmuş...
Sen sanıp sanıp yanıldığımı anladığım anlarda, yüzümdeki çizgim olmuş, çatık kaşlarım olmuş, öfkem, korkaklığım, içime akan gözyaşım olmuş...
Öyle çok yorulmuşum ki seni bir başkası sanmaktan, dünyamı kapattığım kabuğum olmuş, sesim sessizliğim olmuş, şiirim, yazım olmuş...
Hani öyle zordur ki içindeki tohumlar yeşerdikçe, ümitlere, hayallere dönüştükçe hiç olmadığını anlamak, bir hüzünse o an içimi saran, belki en yakınımda, belki de senden çok uzaklarda seni yaşamaktır hüznümle adını aynı satıra yazdıran.
Oysa bir yerlerde olmadığını anlayalı çok oldu. Şu deli yüreğim ne uslandı, ne vazgeçti coşkusundan, kanat takıp seni aradı da, aşkın oldu semalara adını yazdıran...
SEN GÖKYÜZÜSÜN BEN KELEBEK
Şimdi masmavisin, pırıl pırıl
Tam benim mevsimim şimdi
Uçarak gelirim her gün sana
Küçük kanatlarım çok yorulur oysa
Farkına bile varmadan ulaşırım yanına
Sonsuzluğunun içinde kaybolurum
Tutunmak isterim gözlerine
Sonra karanlık oluverirsin
Korkarım ben karanlıktan
Uçarım yine gerisin geriye
Dönerken daha fazla ağırlaşır kanatlarım
Hep geriye gitmekten
Ömrümün kısalığı bile böyle üzmez beni
Ben kelebeğim özgür uçmak isterim
Bırakmıyorlar ki uçup sana geleyim
Neden sonra dank eder kafama
Yalnızlığımdaki hiçliğim
Sen Gökyüzüm!
Maviliğince de karanlığınca da
Benim için hep birsin
Sen Gökyüzüm!
Adını kanadımda taşıdığım
En büyük özlemimsin!
Yazarım adını sabah, yazarım hüznünü akşam, bir yakamoz dansı mıdır buluşmamız, denizin kokusu mudur kokun, kalın mıdır sesin, kaşların gür mü, yeşil midir gözlerin, simsiyah bir zeytin mi? Alfabenin başında mıdır adının ilk harfi, 'Gökyüzü' müdür adın bir sabah usulca yazdığım. Bir hayal midir sıcaklığın, gece kadar soğuk mudur yokluğun?
Nedir seni bana getirecek diye sormayı bırakıp, seni sensiz yaşamaya başlayalı çok oldu ama, kimin elidir bensiz diyarlarda tuttuğun...
Bir hüzünse seni bana getirecek olan, işte bu yüzdendir hüznüm. Kanadıma yazılmışsan, bir rüzgardır kokunu getirecek olan...Çıkmayan rüzgar, esmeyen eller ki döndürmüştür beni hüzünlerime, kokun hiç olmadı ki üzerimde...
Hani öyle alışmışım ki yokluğuna;
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarım devamı ol bir tanem
Alışmam zor olmasın varlığına
Tam yokluğuna alışmış, hayalinle avunurken
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarımın devamı ol bir tanem...
NEDEN HÜZÜNLÜ BAKAR GÖZLERİN
SANRIM COK ACILARDAN GECMİŞ
SANKİ GÜLMEYİ UNUTMUŞ
SANKİ ARTIK ACIYIDA HİSSETMEZ BEDENİN
sevdiğim
SEVDİCEĞİM
O AVUC İCİ KADAR YANAKLARINI YASLA OMZUMA
SANA GÜN GÖRMEMİŞ DOĞAL ŞİİRLER OKUYAYIM YÜRĞEİMDEN
SICAKLIĞINI ESİGEME BENDEN
HA BİR ADIM HA BİR GAYRET
ONDAN SONRASI CENNET
Her gidiş suskun mudur?
Oysa ne fırtınalar kopar,
ne sonu gelmez yağmurlar..
bir gidenin yüreğinde..
bir de kalanın..
Ne çok şeyin üstü kapanır
o sonu gelmez yağmurda..
insanlar işe gitmez olur,
çocuklar eve dönmez..
dünya bile dönmeyi bırakır da
giden dönmez..
Kalan bekler..
Dünya dönsün diye değil..
Giden dönsün diye..
Cevabı olmayan binlerce soru
sorar gidenin ardından kalan..
Gidene 'güle güle' derlerdi ya
Hani çocukken öyle ezberlemişti..
Peki o zaman ben neden somurtuyorum?
diye sorar kendi kendine..
Yoksa ezberlediğim hayatla
anladığım bu kadar farklı mı?
birbirinden..
Peşinden gitseydim döner miydi?
Tutsaydım elinden yaka paça yanıma getirseydim?
Vazgeçer miydi gitmekten?
Neden ben kaldım arkada?
Peki neden o gitti?
Giderken özgürlüğü mü seçti?
Yoksa tutsaklığı mı?
Peki ya ben daha mı özgürüm şimdi?
Aşk, özgürlükten daha özgür bir kelime mi?
Yoksa kalmak, gitmekten daha mı acı verici?
Sen sustun önce..
Belki konuşmamı bekledin..
Bense suskunluğunda ıslanıyordum..
Sana ilk yağmurda söylemiştim..
Yağmur altında kalmayı severim..
Ama ben hiç böyle ıslanmamıştım..
Yemin ederim..
Ne çok şeyin üstü kapanır
o sonu gelmez yağmurda..
insanlar işe gitmez olur,
çocuklar eve dönmez..
dünya bile dönmeyi bırakır da
giden dönmez..
Kalan bekler..
Dünya dönsün diye değil..
Giden dönsün diye..
Ama nafiledir..
nafile..
İkimizin Masalı -
Sen bir çiçek olsaydın sevda çöllerinde
ömrümce yaş dökerdim kurumayasın diye
seni yalnız güneşin aklığı
güllerin sıcaklığı ile beslerdim
ve mehtabın büyüsü ile süslerdim yapraklarını
her sabah kızıllığında yeniden koklamak için
çok üşüyorum.
SİZİNDE OLDUMU BİLMEM
inandığınız ğerlerin yerle bir olduğu
hesapsızca teslim ettiğiniz kalbbinizin paramparca edildiği hayallerinizin kabusa dönüştüğü-kör olduğunuz oldumu......olmuştur hemde tek bir kişi yüzünden oysa ben bir kişinin yaptığının başkasına yüklenmeminin sadece unutmak olduğu konusunda herkese akıl verdim.....ama olmuyormuş sondurk denilen yerden dönülüp hayata yeninden başalaymıyormuş insan. ....ancak kapılarını kapatıyormuş dünyaya.....bir boşlukta savruluyormuş........ECEL gelene kadar
ama cok üşüyormuş cokkkkkkkkkkkkkk...........
kafamda milyon tane düşünce ve içime atmaktan şişmanladığım bir sürü üzüntü var. dokunmasını beklemem kimsenin ağlamak için. şu günlerde müstear adıyla müstesna bir insan değilim. adımın sadece 'melankolik' kısmını görüyor gözlerim. biraz buğulu sanki her şey. kesin değil. ben bu belirsizlik halini hiç sevmem. hayatımda beklemek ve bellirleyememek kadar nefret ettiğim şeyler yoktur. oysa hayat sanki bana beklemekten başka çare vermiyor. inadına hiçbir sorunun, soru ögesi içermeyenlerin bile, cevabını vermiyor. benim bulmama izin vermiyor. hayatımda, hiçbir şeyin bir 'ad'ı yok. oysa benim için çok önemlidir 'ad'lar. çünkü birine ad veremezsem, sıfatlarım onu, nitelerim. işaret parmağımı uzatıp rencide ederim. gözlerimi dikerim, gözümün önünden gitmesin diye. hiçbir şeyi kaçırmak istemem çünkü. her şeyi kontrol altına alıp her daim haklı çıkmak değil derdim. evet, bi ara bunu da deli gibi istemiştim. sonra deli olmayı çok istedim. her şeyi elimin tersiyle itip, gönlümce küfredebilmeyi, bunun için yüzümün kızarmamasını, başıma ne gelirse gelsin hiçbir şeyden sorumlu olmamayı, her şeye yeniden başlayabilme gücünü çok istedim. bana yapılan haksızlıklara inat, yaptığım hiçbir haksız fiilden sorumlu olmayacaktım çünkü o zaman. o zaman belki de ilk defa 'karşılıksızlık' farklı bir boyut kazanacaktı üçüncü boyuta sık sık giden lakin geri gelmeyi hep reddedip bi kısmını orada bırakarak eksilmeyi tercih eden aklım için.
çok üşüyorum.
kendime yasakladığım milyonlarca şarkıdan sadece biri çınlıyor şu an kulağımda. 'ısınamazsın ağlarken' diyor deniz. ben deniz adını çok severim. denizleri çok severim. deniz'leri çok severim. belki ece temelkuran bilmez, belki de en bi çok yaptığı bir şeydi, ben isim biriktiririm defterimin arasında. doğmamış ve doğmayacak olan yüzlerce çocuğum vardır. hepsinin de bir adı. onları 'sıradanlık'tan kurtarmayı bahşeden adları. hepsi hazır. her gün bir yenisi ekleniyor onlara. ben her gün, içimdeki çocuğu öldürmek istedikçe, başka çocuklar doğuruyorum. belki çok sevdiğim halde tutmaktan- dokunmaktan deli gibi korktuğum kediler doğuramıyorum, yollayamıyorum çay fincanlarının kenarında ece temelkuran gibi. ya da o'nun 'zira'ları yerine, benim 'ama'larım daha baskın. ben hep içine kapanık ve çözülmeyi beklenen 'taraf' olmayı isterken, baskın olmak zorunda bırakılıyorum. ya da kendimi bu konuma düşürüyorum. benim için çok zamandır haklı olmanın ya da hata yapmanın bir anlamı yok. yaptığım şeylerden pişman olmayı yapmadıklarıma tercih ettiğim filan da yok. sadece bir gün, gelişine vurduğum ortanın ağlarla buluşmasını istiyorum. doksana girmek zorunda değil. çocukken oynadığım dokuz aylık, yirmi bir aylık, doksan dakikalık maçlar şu an hiçbir şey ifade etmiyor. ben yeni başladım çünkü her şeye.
çok üşüyorum.
içimde sonuna 'meli - malı' eklediğim milyon tane cümle var. attığım ve atmak zorunda olduğum adımların her nefeste yenilendiğini hissettikçe nabzımla birlikte artıyor gerekliliklerim. çünkü ben her nefeste biraz daha büyüyorum. her nefeste biraz daha yaşlanıyorum. benim derin nefeslerim büyük beklentilerim. sabrım yok pek evrimi beklemeye. belki de bu yüzden kalbim hiç kenarlarından alınmasına müsait değil. bu yüzden belki de direk kırılmayı tercih ediyor. sanırım bu victor hugo'yu hiç dinlemediğim anlamına da geliyor. o'na söylemeyi çok isterdim bir değirmenin arkasında dinin mucizelerini görüp hayata bağlanmanın sadece o'nun kitaplarında olduğunu ve insanlığın hiçbir zaman sert olmak varken yumuşak olmayı tercih etmediğini. bu yüzden herhalükarda kırılıp incindiklerini. unutmadan bir de eklemek isterdim, içimdeki mutfaktaayaksesleri bandosunun mucize beklemeyi artık huzurdan saymadığını. kalbimi ya da bedenim çıldırmasına rağmen hiçbir zaman gidemediği vekaleten yerine seyahate yolladığı beynimi kullanmıyorum artık. hangisi boştaysa. çünkü bence insanlar bireysel olmak yerine takım oyununa önem vermeli. boşta biri varsa, ona pas atmalı. ve bilmeli tek kişinin sorumluluğunun her zaman bölünmüş sorumluluktan daha ağır olduğunu.
çok üşüyorum.
ben sahip olduğum milyonlarca hayali ve kurduğum binlerce 'meli- malı' cümlesini gerçekleştiremeyecek olmaktan korkuyorum. ölümün engel teşkil etmesi değil sorun. önümdeki tek engel kendimken ölümün lafı bile olmaz. önemli bir şey için ölmek istiyor olmam da mesela bunun önünde engel değil. bana göre, ben en büyük engeli nefes alırken içime çektiğim havanın genzimi yakmasına alışmakla yendim. ben daha ilk nefesimle yendim hayatı. bir an duruşu gibi. yeterli. her zaman büyük beklentilerimin olmasından zarar gördüm. çünkü onların hiçbiri yakın vadede gerçek olmadı. uzak vadede gerçekleşmesini ise ben istemedim, o an lazımdı bana çünkü. o an, hani 'sevdiğine kavuşamazsa ölür' hastalığına yakalandığım an, eğer yanımda olmuyorsa gerisi teferruattır. hayat ayrıntılarda gizli olsa bile. benim artık o ayrıntıları bulmaya takaatim yok. ben 'yanıtla beni' dediğimde derdime derman olacak bir kurum kuruluş istiyorum. sevmesem de sagopa kajmer'in 'kendime sarılır, donarım' sözünden etkilenmek istemiyorum. geç kalmış olmak istemiyorum! bir sabah uyandığımda her şeyin çok bittiğini ve benim bitiş merasimine bile yetişemediğimi anlamaktan korkuyorum!
hayatımda başımı çevirdiğimde yanımda olacak kişinin mutfaktaki ayak sesini ve sadece ikimizin görebildiğine inandığım o ateşböceklerinin olduğu bahçede kulağımda kirazlar, önümde emek verdiğim domateslerle özgür bir dünyada o adamla başka şeyler için mücadele içinde olmayı kaçırmak istemiyorum! ben doğuştan şanslı değilim. fotojenik hiç değilim. belki de bu yüzden öldüğümde arkamdan gösterebilecekleri hiç fotoğrafım yok dün olması beklenen şimdiki zamana ait. saçlarım kötü. sesim detone çıkıyor. hayattan beklentilerim had safada, aldıklarım sıfırın altında. yazmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum. onu da beceremiyorum. hala bir gün tanrı'nın beni çevrimiçi'ne alacağını ve benimle uzun uzun sohbet edeceğine inanıyorum. bir gün, gözlerimi kapatıp açtığımda karşımda tam da içimden geçeni görmek istiyorum. güvercinlerle değil kedilerle yolladığım mektupların sahibini bulmasını ümit ediyorum. sahnede bakanların 'ne kadar cesur ve güzel. umut dolu gözleri söylediği melankolik şarkıları aydınlatıyor' demesini umuyorum. ama bir mikrofon, o kadar uzak ki. 'sınırlar kalksın' diye bağırmıyorum, sadece 'uzaklar yakın olsun' istiyorum. her gün bir balon uçarayım ve uçurduğum o balon göğe bakma durağımın üstündeki yıldıza takılsın istiyorum. deniz ve yıldız hiç uzağıma düşmesin, yalnız kalsam hatta gölgemden bile kopsam onlar hep peşimden gelsin istiyorum.
kapama gözlerini, ben çok üşüyorum.
SENNNNN VARYA SEN
AHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH NE ACILARA GEBE BIRAKTIN BENİ
SENİ tanrım bile affetmeyecek....
hiç nedensiz yasal düşlerimi sınır dışı ederken kalbinin kıyı boyundan
Ben kumdan kapılardan geçtim yüzer ayak.
Gözlerinden çıkardığım istiridyeler sancıyla inci doğururken avuçlarıma
Kâhine mihnet dalgaları sesinle takas ettim küpe diye kulaklarıma
Dil kesiğiydim dünden artan yakamoz sabahlarını dolayıp yattığımda boynuma
Ve “med” “cezr”i kovalamıyordu artık kum saati ağladığında
Ey aşk süzül imbikten dökül gözpınarlarıma
Saçıl etekten kanayan ayaklarımın altına
Ki başımı gömeyim artık huzurla kuma…
K/an, kum, 'kün-fe yekün'
Biti kin…
İçimden geldi,
bugün seni öpeceğim.sürmelim..
Ve hep söylemek isteyip,
başaramadığım bir şey söyleyeceğim sana,
Dudaklarım,
dudaklarına değdiğinde alev alacak
eline değdiğinde ürperen tenin ıslaklığında
Cıvıl cıvıl parıldayan ve pınarlarında dolu damlacıklarla ıslatıp parmak uçlarımı,
Hiç sarılmadığım kadar sıkı sarılacağım sana.
Bugün
bir başka bakacağım gözlerine...
Sürekli utangaçlıkla kaçırdığın bakışların arasından süzülüp,
İnce sızılar vererek damarlarından akacağım yüreğine...
Bugün
bir başka yakacağım canını...
Sen ki vazgeçemeyeceğim bir geçmiş bırakıyorsun bende..
Bense aynalara baktığında
hep hatırlayacağın izler bırakacağım yanaklarında...
Artık dal uçlarında yeşeren yaprakları kurutup,
Yakıp yıkıp her şeyi...
Buharlaştırıp bütün denizleri hava oldum...
İşte bak burun ucundayım...
Hadi
bir nefeste çekip al beni içine, üşüyüp yağmur olmayayım..
Düş istemiyorum artık...
Yalan geliyor bana...
Seni
her gece yarısı uyandığım rüyalarımdan kaldırıp sabah olmadan..
Evet sabah olmadan...
İçimden geldi bir başka öpeceğim.
Çaresi olmayan bir hastalık diliyorum...
Kenetlendiğinde ellerimiz yapışık kalsın...
Birleştiğinde dudaklarımız mühürlensin..
Ve bütün neşterler yok olsun...
İçimden geldi bugün seni öpeceğim..
Konuşmanı istemiyorum...
Gülmeni de,
Öylece dur karşımda...
üzerinden süzülürken gözlerim,
Öylece dur...
Seni sevdiğime doyamayayım...
Saçların yine dağınık olsun,yüzün mahmur,
Uykusuzluktan şişmiş göz torbacıklarından
Kahvaltı sonrası dudak kenarlarında kalan kırıntılara kadar her şey,
Ama her şey öyle kalsın...
Soğukta kabaran kurumuş dudakların,
Üşüyüp pembeleşen burun ucun ve elmacık kemiklerinle,
Her şey ama her şey aynı kalsın...
Seni
en doğal halinle,
hiç görmediğim halinle...
Bugün..!
İçimden geldi sarılıp öpeceğim.
Nasıl yatıp nasıl kalktın bilemem ama...
Ben seni yastığımdaki saç telinle hatırlayacağım...
Hep başucumda bahar yeli nefesin,
Bağrımı acıtan dikenli tel gibi
Ve tenime dudaklarından süzülüp akan iksiri,
Göğsüme akseden sol yanak resmini silmeyeceğim...
Umarsız acılarda bıraksan da gönlümü,
İçimden geldi
Bir başka öpeceğim resmini..
ne yazsam bu aşkı sevgiyi anlatamam yıllarca gelen anlatımlar vardır ayaklarını yerden kesmek bulutlarda dolaşmak vs ben seni öyle sevmiyorumki ben seni severken saniye kadar ölüyorum öldüğümü dahi anlamıyorum sana olan aşkım hayattaki gidiş dönüşlerim, bile görmemi engelliyor sürmelim.
ben zaten.. benden gidi$Lerini biriktiriyordum kendime..´
dip nOt.. deyivermi$tim kendi kendime..
gecmi$in hangi keSitine mırıLdanmı$tı bu sözcük biLinc aLtımdan biLemiyorum ama
benden gidemeyi$Lermi$ dOgru oLanı..
geLemeyenLere de gidemeyenLer kadar saygı duyarak
üSdünü ciziyorum o satırın..
haLen yaLnız bırakıLasım var ne de oLSa..
beni sorarLarsa söyLeyin ki sakıncaLı oLdugumdan tOpLatıLdım..
birde.. tOprak kOkusuna aLı$maya bakın yagmurdan sonra..
cünkü bir gün.. hepimiz..
sevdigim.. sevenim.. gözLerim niagara.. hadi dü$..
iLgi görmek iSteyipte söyLeyemedigi iCin herkesten uZakLarda oturan küCük cOcukLar misaLi küSüyorum sana..
ve bunu söyLemi$ oLmama ragmen gözya$Larımı tOpLamadan gidiyorum senden uZakLara inatLa..
ardımda.. hic bir krater kaLmayacagını biLmek ekşitmiyor onurumu
farkındayım.. o kadar büyük oLamadım bakı$Larında..
bir keresinde bana sOrmu$tu ya neden bu kadar siLinmek iStedigimi
bu sefer.. iLgiye oLan ihtiyacımdan degiL.. inan degiL..
'biLiyorum' keLimesi titredi dudakLarınmda..
anLadım ki nicedir öLdügünü sandıgım iCimdeki cOcuk dün terk etmi$ beni..
artık.. tümüyLe yaLnızım..
eSkici dükkanı odamdaki en tOzLu defterLerden birisi oLan sen..
bu üC nOktayı yan yana kOymamdan nefret ederdin..
hadi koLaysa bu cümLeLerin sOnunu sen getir..
ne zaman iki anLamsız keLime bir araya geLip bir $eyLer ifade etmeyi ba$arsa
ba$arısızLıgım acıtır kaLbimi bu sözcük oyunLarında..
evet.. 'keLime kadar oLamadık..' ama
iki aynı keLimeyken biLe bu kadar anLamLı kaLamadık..
hatta bir ba$ınaLıgımızLa aynaya baksak biLe
ancak.. agLamayı ba$ardık..
Dağlıyorum asi hücrelerini anarşist dilimin…Acı’dan tökezlediğim yerden tutunuyorum..kirpiğinden yapılma tel örgülere…ellerim kan içinde…
Dağlıyorum asi hücrelerini anarşist dilimin…
Uyuyor(mu) sun? ...
Kanlı ellerimi sarıyorumtek kale bir aşkın savaştığım siperinde…
Bırak yaralarımı sorgulamayı…Titreyen göğsüme dokun yar…Hangi kapım çıksa önüne; Sıkılgan bir edayla çevirdin anahtarı…
Oysa ben kollarımın arasında bir salıncakta
sallamayı düşlemiştimhani şu yaşa(ya) madığımız çocukluğumuzu…İçindeki çocuğu alda gel demiştim sana…gel(e) medin…
Uzun soluklu voltalarımda senin adımlarınla aşardım duvarları..ve gölgem vardı her güneşe çıktığımda..Şimdi payına yıllarımı düşürdüğüm zındanlarda..geçen zamana asıyorum gençliğimi…
ölümün beyaz rengi vurmuşken saçlarıma
ince bir sızı oluyor aynadaki yılgın bakışlarım…
Kalk! ... yalan karışıyor gerçek bir oyuna sinsice…
Düş! ...Peşine kendi gerçekliğinin
Uyuyor(mu) sun? ...
…
Bir yerde düş/erkenbir yerde (d) üşüyor
yolüstü çukurlarında yürüyüşlerim..
Ustamdan ödünç (ç) aldığım
“hüzün ikliminde” sözlerle geç kalmışlar ülkesinin dar geçitlerindeyim…
Boğuluyor kursağımdaki yalnız şarkı sözleri.
Saklanmaya çalışırken sıcağında
asılsız bir ihbarla suçüstü yakalandım kahverengi bakışlarına…
gözlem altında gülüşlerim…
Yine de hesapsızca boyandığım kahverengiliğine
emanet ediyorum haylazlığımı…
Harf başı dikiliyorum karşına satırlarda…
Konuşucunca susturulduğum cümlelerin
son noktasından sesleniyorum sana;
(D) uyuyor(mu) sun? ! ...
Ah vefasız sevdiğim...Olmayacak hayallere daldın.
Gelip geçerken uğranılacak bir han değil benim yüreğim.... Bir söz dinletemedim ben sana....Gidince her şey çok güzel olur sandın...
Bakmadın giderken bir kere bile ardına...Hiç aklının ucundan bile geçirmedin....Kim değer verir benim değer verdiğim gibi sana...Gitmeyi sen istedin sen atıldın bu maceraya...Bir gün anlarsan hatanı biterse gördüğün o rüya...Getirme vefasız sevdiğim beni aklına bir daha.....
Bil ki o gün çok geç kaldığın gündür güzelim.
Dönüşün olmasın sakın bir daha bana...
Ah vefasız sevdiğim.
Ne çok yalvarmıştım gitme diye...
Kimse sevmez benim sevdiğim gibi demiştim sana.
Beni dinlemedin çektin gittin bir inat uğruna.
Artık bende seni sildim bir daha beni arama.
Bugünden sonra geri dönsen de çok geç artık.
Bulamazsın beni bıraktığın yerde bulurum sanma.
Artık sen benim sevdiğim olamazsın güzelim.
Uzatma bana ellerini sakın...Kalır uzattığın ellerin boşlukta...
Artık bir nokta koydum bu gidişe.
Zor olsa da alışacağım sensizliğe.
Sende alışırsın elbet be güzelim.
Alıştırır zamanla senide bu ayrılığa yıllar.
Gün olur belki unutursun...Hatırlamazsın yaşanılan hatıraları bile...Ama keşkeler unutulmaz hiç güzelim...Vicdanın sızlar hep yüreğin yanar.
Kemirir insanın içini inan...Geri dönüşü imkânsız son pişmanlıklar...
Sen beni hiç anlamadın güzelim...Sen bu aşkı hep bir oyun sandın...Harcadın bir hiç uğruna.
Yazık ettin öldürdün bu güzel aşkı...Oysa ne çok sevmiştim ben seni güzelim...Kul köle olmuştum senin yoluna...Bakıyorum akıyor şimdi gözyaşların.
Artık çok geç be güzelim....Bir faydası olmaz senin bu ağlayışlarının...Sende farkındasın çok iyi biliyorsun..o gözyaşlarının...
Dayanılmaz bir ağrı var sol yanımda...Kalbim kanıyor derdim çok büyük...Tıbbın bilmem hangi dalında...Bu derdime bir çare bulunur...Kalbimde açılan bu görünmez yaraya...Bilmem nasıl merhem sürülür...Fırtınalar kopuyor içimde...
Bilmem içimde dalgalar ne zaman durulur.
Çoktan unuttum sevgilim seni desem yalan olur.
Kolay olmuyor unutmak be güzelim.
Hayalin karşımda hep düşlerim olur olmaz sana kurulur...Söyle vefasız sevdiğim...Bir şey söyle bu ayrılığa nasıl bir ad konulur...Seviyorken böyle bir ayrılık söyle nasıl hayra yorulur...
Halen seviyor olsa da seni yüreğim.
Kalmadı artık bende bir kredin.
Ne yazık ki bitirdi bu güzel aşkı.
Senin bitmeyen git gellerin.
Çok zor olsa da unutacağım seni.
Artık boşuna arama sorma beni.
Bir enkaz yığınına döndürdün sen yüreğimi.
Yer kalmadı artık benim kalbimde sana.
Bıktırdı beni artık gidip gidip gelmelerin.
Çek git artık bırak beni acılarımla baş başa.
Varsın şu yalan dünyada sensiz ve yapa yalnız kalayım.
Ama sen şunu iyi bil iyi ezberle vefasız sevdiğim.
Fırtınaya tutulunca sığınılacak bir liman.
Gelip geçerken uğranılacak bir han değil benim yüreğim...
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta