Her Kim Bana Ağyar İse Şiiri - Yorumlar

Aşık Paşa
17

ŞİİR


69

TAKİPÇİ

Her kim bana ağyar ise
Hak Tanrı yâr olsun ona
Her kancaru varır ise
Bağ u bahâr olsun ona

Bana ağu sunan kişi
Şehd ü şeker olsun işi

Tamamını Oku
  • Meneviş Köylü
    Meneviş Köylü 23.10.2012 - 22:58




    AŞIK PAŞA

    Aşık Paşa, Kırşehir'de doğmuş gene Kırşehir'de ölmüştür (1272-1333).
    Ünlü bir soydan gelir. Cengiz'in ordularından kaçarak Horasan'dan
    Anadolu'ya gelen, sonra da Kırşehir'e yerleşen ünlü gizemci (mutasavvıf) Baba
    İlyas'ın torunudur. Baba İlyas'ın Selçukluların parçalanması sırasında
    Konya'da emirlik yaptığı, siyasal olaylara karıştığı, Birinci Osman'a hizmet
    ettiği söylenir.

    Aşık Paşa'nın babası da din ulularından sayılan Muhlis Paşa'dır. Aşık
    Paşa'nın asıl adı Ali'dir. Takma adı 'Aşık'tır, 'paşa'lık da bu sözcüğün

    'ilk çocuk' anlamına gelmesinden verilmiştir. Eldeki bilgilere göre, Aşık
    Paşa Türk ulusçuluğunun bilincinde, Türkçenin önemli, zengin bir dil
    olduğuna inanan, bu uğurda çalışan bir kişidir. Onun, Türk diline kimseler
    bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi bu dilleri

    İnce yolu ol ulu menzilleri dizelerinin, bundan yaklaşık yedi yüzyıl önce
    söylenmiş olması, Aşık Paşa'nın Türklük bilincini, Türkçecilik açısından

    yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır.
    Aşık Paşa, 'din uluları' yetiştiren bir aileden gelmiş olduğu için, aldığı
    ailesel eğitimin, görgünün, geleneğin doğal sonucu olarak gizemci bir ozan
    olmuştur. Gizemciliğin (tasavvufun) Anadolu'da yayılması konusunda
    etkin çalışmalar yaptığı anlaşılıyor. Kimi kaynaklar, Aşık Paşa'nın küçük yaşta Hacı

    Bektaş'ı da tanımış olabileceği üzerinde duruyorlar.
    Aşık Paşa hece ölçüsünün yanısıra aruz ölçüsünü de kullanmıştır. Ama
    gizemciliği savunan şiirlerinin büyük çoğunluğunu hece ölçüsüyle, Türkçeye
    özen göstererek yazdığı anlaşılıyor.
    Aşık Paşa'nın en ünlü yapıtı 'Garipname'dir. 1329 yılında yazılmıştır.
    Aşık Paşa bu yapıtında, Anadolu Türklerine gizemciliği öğretmek amacını

    gütmüştür. Aruz ölçüsüyledir. On iki bin 'beyit'lik bir yapıttır. Yapıtın
    öğreticilik yanı ağır bastığı için, bir sanat yapıtı olmaktan çok, bir
    öğretici yapıt olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca 'Garipname'nin, Süleyman
    Çelebi'nin 'Mevlid' adlı yapıtını etkilediğini de belirtmek gerekir.

    Aşık Paşa'nın şiirlerinde Yunus Emre'nin açık etkilerini görme olanağı da
    vardır. Abdülbaki Gölpınarlı 67 şiirini derlemiş ve 1961'de yayımlanan
    'Yunus Emre ve Tasavvuf' kitabına almıştır.

    Aşık Paşa'nın, Fakr-name, Vasf-ı Hal, Hikaye ve Kimya Risalesi adlı
    dört mesnevisini de Agah Sırrı Levent yayımlamıştır (1953, 1954).

    HER KİM BANA AĞYAR İSE

    Her kim bana ağyar ise
    Hak Tanrı yar olsun ona
    Her kancaru varır ise
    Bağ u bahar olsun ona.

    Bana ağu sunan kişi
    Şehd ü şeker olsun işi
    Kolay gele müşkül işi
    Eli erer olsun ona.

    Acı dirliğim isteyen
    Tatlı dirilsin dünyada
    Kim ölümüm ister ise
    Bin yıl ömür olsun ona.

    Her kim diler ben har olam
    Düşman elinde zar olam
    Dostları şad u düşmanı
    Dost maşuk yar olsun ona.

    Ardımca taşlar atanı
    Hak tahta ağdırsın onu
    Önüme kuyu kazanı
    Güller nisar olsun ona.

    Her kim diler ise benim
    Ol dostumdan ayrıldığım
    Gözlerinden hicap gitsin
    Dizar ıyan olsun ona.

    Bu Muhlis oğlu Paşa'nın
    Güldüğün istemiyenin
    Ağladığım istiyenin
    Gözüm pınar olsun ona.

    BENDEN Mİ BANA BU ELEM

    Benden mi bana bu elem
    Aşktan mı yoksa derd ü gam
    bunca bela cevr ü sitem
    Bilsem nedendir bilmezem

    Canan olursa ger nihan
    Kalmaya canda zerre can
    Buluban bu sözü ıyan
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Aşkın yürekte yarası
    Pes olmuşam avaresi
    Ya Rab bu derdin çaresi
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Daim dilefkar olduğum
    Şurıde zar olduğum
    Talib-i Didar olduğum
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Aşık'ta bu hayret nedir
    Ma'şuktaki şevket nedir
    Derviş buna hikmet nedir
    Bilsem nedendir bilmezem.

    http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-275439/h/garib-name.pdf

    Cevap Yaz
  • Hamit Körken
    Hamit Körken 23.10.2012 - 22:22

    Tarihinden ibret,almayan nesil
    Vasfını yitirmiş, fosildir fosil
    Ruhunu sağmadan, ruhsuz embesil
    Bu menhus sayfayı,özveriyle sil..haz

    Cevap Yaz
  • Hamit Körken
    Hamit Körken 23.10.2012 - 21:55

    Osman Tuğlu beyin haklı olduğunu sanıyorum.Bu şiir Yunus Emreye ait olabilir.Çünki böylesi kallavi sözler,öylesi devasa kametten çıkabilir anca.Tıpkı hz Ebubikerin duası gibi.Bedenimi öyle büyüt öyle büyüt ki,cehennemi olduğu gibi kaplasın ve kimseye yer kalmasın.
    Böylesi hak dostunun sözleri için ,boynumuz kıldan incedir.O söylediyse doğru söylemiştir der,günü seçkisini en içten duygularla kutlarım.

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr 23.10.2012 - 21:38

    Osman Tuğlu haklı olabilir. Öyledir veya değildir demiyorum, bilmiyorum, araştırmaya fırsatım olmadı fakat Âşık Paşa'ya pek benzemiyor doğrusu tarz.

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr 23.10.2012 - 21:33

    Görülen o ki geçen sürede arkadaşlar gerek şiirin orijinal hâli ve gerekse anlamı üzerinde yeterince çalışma yapmışlar. Kâfî görünüyor açıkçası. Şiirin orijinal hâli eğer bugün bir sâdeleştirmeye ihtiyaç duyuyorsa bu bizim eksikliğimiz. Denebilir ki bu kadar fazla kelimeyi nasıl bilelim, diyebilirim ki bir başka dili daha öğrenip kendi dilinin kelime sayısı kadar daha kelime nasıl öğrenebiliyorsun ve bu böylece gider, gider, gider...

    Gitmesin.

    Tasavvuf nedir?
    (Selâm Sinyali dost)
    Matrixte yaşayanları 'Matrix'te yaşamaya dâir hiçbir şeyi değiştirme cüretine kalkışmadan yukarıdan aşağı dökülen o kodların gittikçe daha anlaşılır olmaya başladığı bir idrak düzeyine götüren bir davranış biçimidir tasavvuf. Evet, davranışsal bir şeydir. Düşünmeyle, hissetmeyle ilgili değildir. Bu yolun büyükleri arka odadakileri görmenin yolunun arka odaya geçmek olduğunu anlayıp arka oda hakkında düşünmeyi bırakarak kapıyı aramaya başladılar. Arayanların kimi buldu, kimi bulamadı. Bulanların bulduğu kapı bulamayanlara işte şurada denebilecek bir kapı değildi. Gördüler ki kapıyı bulmak değil, aramakmış onlara kapıyı âyan kılan, görenlerin görmeyenlere gösterememesi de bu yüzdenmiş. Kapıdan geri dönenler aramayanlara aramasını söylediklerinde 'Şu kitabı okuyarak kapı mı bulunurmuş' veya 'Koskoca kapının yüzdeki bir tebessümde işi ne?' gibi şeyler söylediğini duydular. Anladılar ki arayıp bulanlar yan odayı arama düşüncesinden çok daha önce duydukları eksiklikle 'arama' duygusuna sahip olanlar, bulamayanlarsa eksiklik olmayan bir evrende ilâve bir oda bulma zahmetine katlana katlana arayanlardı.

    Yâni?

    Yâni şu: Tasavvuf hiç kimsenin ne Mevlânâsı, ne Hacı Bayram'ı, ne sizin söyledikleriniz, ne benim söylediklerim. 'Bildiğiyle amel edene bilmediklerinin öğretildiği' sınıfsız, duvarsız, adsız sansız bir okul.

    Âşık Paşa?

    Söyledikleri yerden arşa çıksa ben onun gerçek hâlini bilemem. Hattâ mümin mi, kâfir mi, bunu dahî bilemem. Bana hüsn-ü zan öğretildiği için büyük ve mübarek bir zât olarak görülmekte.

    Yaşamak da bu işte.

    Cevap Yaz
  • Fatima Humeyra Kavak
    Fatima Humeyra Kavak 23.10.2012 - 21:11

    Her Kim Bana Ağyar İse



    Her kim bana ağyar ise
    Hak Tanrı yâr olsun ona
    Her kancaru varır ise
    Bağ u bahâr olsun ona

    Bana ağu sunan kişi
    Şehd ü şeker olsun işi
    Kolay gele müşkil işi
    Eli erer olsun ona

    Acı dirliğim isteyen
    Tatlı dirilsin dünyada
    Kim ölümüm ister ise
    Bin yıl ömür olsun ona

    Her kim diler ben hâr olam
    Düşman elinde zâr olam
    Dostlar şâd ü düşmanı
    Dost mâşuk yâr olsun ona

    Ardımca taşlar atanı
    Hak tahta ağdırsın onu
    Önüme kuyu kazanı
    Güller nisâr olsun ona

    Her kim diler ise benim
    Ol dostumdan ayrıldığım
    Gözlerinden hicâp gitsin
    Dizâr iyân olsun ona

    Bu Muhlis oğlu Paşa’nın
    Güldüğün istemeyenin
    Ağladığın isteyenin
    Gözüm pınar olsun ona


    Aşık Paşa

    HAYATI (1272 - 1333)

    Kırşehir'de, 1272 yılında doğmuştur. Mutasavvıf bir aile geleneğinde yetişmiştir. Dindar bir kimliğe sahiptir. Bu nedenle eserlerinde tasavvufi yönünün ağır bastığı dinsel motifler bulunmaktadır. Aşık paşa'nın kimliğini oluşturan başlıca öğe, onun Türk diline verdiği önemdir. Arapça, Farsça, İbranice ve Ermenice dillerini iyi bilmesine karşın eserlerini katıksız öz Türkçe ile ortaya koymuştur. Arap ve Fars kültürlerine ve dillerine duyulan hayranlığı kınamış ve eserlerini Türk dilinde kaleme alarak bu eğilimlere karşı koymuştur. Yapıtlarıyla kendinden sonra gelenleri etkilemiştir. En ünlü yapıtı Garibnâme adlı mesnevisidir.
    3 Kasım 1333 yılında Kırşehir'de vefat etmiştir. Mezarının üzerine mermerden bir türbe yapılmıştır ve bir ziyaret merkezi hâline getirilmiştir.

    Sana kötülük edene iyilik et, sana tas atana sen gül at demis atalarimiz, aynen bu güzel ve manidar siirde oldugu gibi, cok anlamli ögütlerle bezenmis güzel bir siir okudum.

    Sairine Allah gani gani rahmet eylesin...

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 23.10.2012 - 16:57

    asavvuf, bugünün anlayışında çılgınca kabul edilecek bir haldir. bir makamdır...mesela mevlana ne demiş...


    - Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok.
    - Şaşılacak o dur ki, bu kuzu kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.

    yine mesnevide başka bir yerde :

    Kimi, 'falan adamın huyu kötü, tabiatı fena' diye şikayet eder, görürsen,

    Bil ki, bu şikayetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!

    Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.


    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 23.10.2012 - 15:55

    tasavvufun asıl ve nihai amacı asla düşmanı yok etmek değildir..düşmanı dost etmektir..Bu ayetlere binaen yaptıkları zaten hak üzeredir..


    “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir tarzda önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluverir.” (Fussilet, 34)

    “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Ama kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” (Şûra, 40)

    “Kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu, yapılmaya değer işlerdendir.” (Şûra, 43)

    zaten benim kanaatimce bu şiir de, bu ayetlerin bir duygu üzerinden gösterilmesidir diye düşünüyorum..

    saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Sükûn Ve İnşirah
    Sükûn Ve İnşirah 23.10.2012 - 15:08

    pencere pencere üstüne..

    şimdi de gazi alperenlerin tebliğ yöntemleri ile ilgili bir pencere..yalnız burada sormak istediğim şudur ki..bunca (deyim yerinde olmayacak biliyorum ama) mazoşistçe bir yaklaşımın islamın izzet ve tebliğ usulleri içinde ne kadar yeri vardır-olabilir..gerçi tasavvufun geniş gönlünde bu belki de bir damlaya tekabül ediyordur bilemiyorum..amma ben hala bir hinlik arıyorum bu şiirde..bir ironi bir taşlama ya da ne bileyim en azından bir ders niteliği filan taşıyor olamaz mı ..

    @..

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Demircan
    Hüseyin Demircan 23.10.2012 - 15:00

    siiri siir gibi yazan hali baska oluyor.. diyecek soz biramiyor.. secki sebeb tesekkur..

    bostanlar toplaninca.. hesabim goruldu.. sigirdan.. koyuna transfer oldum.. elektriksiz ortamda.. androidi sarz edemiyecegimden.. ceryansiz kir agili ortaminda.. sizlerden bir sure irak dusecegim.. yorum babinda.. bura size emanet.. yoklugumu aratmayin.. kendinize iyi bakin.. cok cok selamlar.. hayirli calismalar..

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 30 tane yorum bulunmakta