Her Kim Bana Ağyar İse Şiiri - Aşık Paşa

Aşık Paşa
17

ŞİİR


69

TAKİPÇİ

Her Kim Bana Ağyar İse

Her kim bana ağyar ise
Hak Tanrı yâr olsun ona
Her kancaru varır ise
Bağ u bahâr olsun ona

Bana ağu sunan kişi
Şehd ü şeker olsun işi
Kolay gele müşkil işi
Eli erer olsun ona

Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona

Her kim diler ben hâr olam
Düşman elinde zâr olam
Dostlar şâd ü düşmanı
Dost mâşuk yâr olsun ona

Ardımca taşlar atanı
Hak tahta ağdırsın onu
Önüme kuyu kazanı
Güller nisâr olsun ona

Her kim diler ise benim
Ol dostumdan ayrıldığım
Gözlerinden hicâp gitsin
Dizâr iyân olsun ona

Bu Muhlis oğlu Paşa’nın
Güldüğün istemeyenin
Ağladığın isteyenin
Gözüm pınar olsun ona

Aşık Paşa
Kayıt Tarihi : 18.8.2003 14:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Meneviş Köylü
    Meneviş Köylü




    AŞIK PAŞA

    Aşık Paşa, Kırşehir'de doğmuş gene Kırşehir'de ölmüştür (1272-1333).
    Ünlü bir soydan gelir. Cengiz'in ordularından kaçarak Horasan'dan
    Anadolu'ya gelen, sonra da Kırşehir'e yerleşen ünlü gizemci (mutasavvıf) Baba
    İlyas'ın torunudur. Baba İlyas'ın Selçukluların parçalanması sırasında
    Konya'da emirlik yaptığı, siyasal olaylara karıştığı, Birinci Osman'a hizmet
    ettiği söylenir.

    Aşık Paşa'nın babası da din ulularından sayılan Muhlis Paşa'dır. Aşık
    Paşa'nın asıl adı Ali'dir. Takma adı 'Aşık'tır, 'paşa'lık da bu sözcüğün

    'ilk çocuk' anlamına gelmesinden verilmiştir. Eldeki bilgilere göre, Aşık
    Paşa Türk ulusçuluğunun bilincinde, Türkçenin önemli, zengin bir dil
    olduğuna inanan, bu uğurda çalışan bir kişidir. Onun, Türk diline kimseler
    bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi bu dilleri

    İnce yolu ol ulu menzilleri dizelerinin, bundan yaklaşık yedi yüzyıl önce
    söylenmiş olması, Aşık Paşa'nın Türklük bilincini, Türkçecilik açısından

    yaklaşımını açıkça ortaya koymaktadır.
    Aşık Paşa, 'din uluları' yetiştiren bir aileden gelmiş olduğu için, aldığı
    ailesel eğitimin, görgünün, geleneğin doğal sonucu olarak gizemci bir ozan
    olmuştur. Gizemciliğin (tasavvufun) Anadolu'da yayılması konusunda
    etkin çalışmalar yaptığı anlaşılıyor. Kimi kaynaklar, Aşık Paşa'nın küçük yaşta Hacı

    Bektaş'ı da tanımış olabileceği üzerinde duruyorlar.
    Aşık Paşa hece ölçüsünün yanısıra aruz ölçüsünü de kullanmıştır. Ama
    gizemciliği savunan şiirlerinin büyük çoğunluğunu hece ölçüsüyle, Türkçeye
    özen göstererek yazdığı anlaşılıyor.
    Aşık Paşa'nın en ünlü yapıtı 'Garipname'dir. 1329 yılında yazılmıştır.
    Aşık Paşa bu yapıtında, Anadolu Türklerine gizemciliği öğretmek amacını

    gütmüştür. Aruz ölçüsüyledir. On iki bin 'beyit'lik bir yapıttır. Yapıtın
    öğreticilik yanı ağır bastığı için, bir sanat yapıtı olmaktan çok, bir
    öğretici yapıt olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca 'Garipname'nin, Süleyman
    Çelebi'nin 'Mevlid' adlı yapıtını etkilediğini de belirtmek gerekir.

    Aşık Paşa'nın şiirlerinde Yunus Emre'nin açık etkilerini görme olanağı da
    vardır. Abdülbaki Gölpınarlı 67 şiirini derlemiş ve 1961'de yayımlanan
    'Yunus Emre ve Tasavvuf' kitabına almıştır.

    Aşık Paşa'nın, Fakr-name, Vasf-ı Hal, Hikaye ve Kimya Risalesi adlı
    dört mesnevisini de Agah Sırrı Levent yayımlamıştır (1953, 1954).

    HER KİM BANA AĞYAR İSE

    Her kim bana ağyar ise
    Hak Tanrı yar olsun ona
    Her kancaru varır ise
    Bağ u bahar olsun ona.

    Bana ağu sunan kişi
    Şehd ü şeker olsun işi
    Kolay gele müşkül işi
    Eli erer olsun ona.

    Acı dirliğim isteyen
    Tatlı dirilsin dünyada
    Kim ölümüm ister ise
    Bin yıl ömür olsun ona.

    Her kim diler ben har olam
    Düşman elinde zar olam
    Dostları şad u düşmanı
    Dost maşuk yar olsun ona.

    Ardımca taşlar atanı
    Hak tahta ağdırsın onu
    Önüme kuyu kazanı
    Güller nisar olsun ona.

    Her kim diler ise benim
    Ol dostumdan ayrıldığım
    Gözlerinden hicap gitsin
    Dizar ıyan olsun ona.

    Bu Muhlis oğlu Paşa'nın
    Güldüğün istemiyenin
    Ağladığım istiyenin
    Gözüm pınar olsun ona.

    BENDEN Mİ BANA BU ELEM

    Benden mi bana bu elem
    Aşktan mı yoksa derd ü gam
    bunca bela cevr ü sitem
    Bilsem nedendir bilmezem

    Canan olursa ger nihan
    Kalmaya canda zerre can
    Buluban bu sözü ıyan
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Aşkın yürekte yarası
    Pes olmuşam avaresi
    Ya Rab bu derdin çaresi
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Daim dilefkar olduğum
    Şurıde zar olduğum
    Talib-i Didar olduğum
    Bilsem nedendir bilmezem.

    Aşık'ta bu hayret nedir
    Ma'şuktaki şevket nedir
    Derviş buna hikmet nedir
    Bilsem nedendir bilmezem.

    http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-275439/h/garib-name.pdf

    Cevap Yaz
  • Hamit Körken
    Hamit Körken

    Tarihinden ibret,almayan nesil
    Vasfını yitirmiş, fosildir fosil
    Ruhunu sağmadan, ruhsuz embesil
    Bu menhus sayfayı,özveriyle sil..haz

    Cevap Yaz
  • Hamit Körken
    Hamit Körken

    Osman Tuğlu beyin haklı olduğunu sanıyorum.Bu şiir Yunus Emreye ait olabilir.Çünki böylesi kallavi sözler,öylesi devasa kametten çıkabilir anca.Tıpkı hz Ebubikerin duası gibi.Bedenimi öyle büyüt öyle büyüt ki,cehennemi olduğu gibi kaplasın ve kimseye yer kalmasın.
    Böylesi hak dostunun sözleri için ,boynumuz kıldan incedir.O söylediyse doğru söylemiştir der,günü seçkisini en içten duygularla kutlarım.

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr

    Osman Tuğlu haklı olabilir. Öyledir veya değildir demiyorum, bilmiyorum, araştırmaya fırsatım olmadı fakat Âşık Paşa'ya pek benzemiyor doğrusu tarz.

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr

    Görülen o ki geçen sürede arkadaşlar gerek şiirin orijinal hâli ve gerekse anlamı üzerinde yeterince çalışma yapmışlar. Kâfî görünüyor açıkçası. Şiirin orijinal hâli eğer bugün bir sâdeleştirmeye ihtiyaç duyuyorsa bu bizim eksikliğimiz. Denebilir ki bu kadar fazla kelimeyi nasıl bilelim, diyebilirim ki bir başka dili daha öğrenip kendi dilinin kelime sayısı kadar daha kelime nasıl öğrenebiliyorsun ve bu böylece gider, gider, gider...

    Gitmesin.

    Tasavvuf nedir?
    (Selâm Sinyali dost)
    Matrixte yaşayanları 'Matrix'te yaşamaya dâir hiçbir şeyi değiştirme cüretine kalkışmadan yukarıdan aşağı dökülen o kodların gittikçe daha anlaşılır olmaya başladığı bir idrak düzeyine götüren bir davranış biçimidir tasavvuf. Evet, davranışsal bir şeydir. Düşünmeyle, hissetmeyle ilgili değildir. Bu yolun büyükleri arka odadakileri görmenin yolunun arka odaya geçmek olduğunu anlayıp arka oda hakkında düşünmeyi bırakarak kapıyı aramaya başladılar. Arayanların kimi buldu, kimi bulamadı. Bulanların bulduğu kapı bulamayanlara işte şurada denebilecek bir kapı değildi. Gördüler ki kapıyı bulmak değil, aramakmış onlara kapıyı âyan kılan, görenlerin görmeyenlere gösterememesi de bu yüzdenmiş. Kapıdan geri dönenler aramayanlara aramasını söylediklerinde 'Şu kitabı okuyarak kapı mı bulunurmuş' veya 'Koskoca kapının yüzdeki bir tebessümde işi ne?' gibi şeyler söylediğini duydular. Anladılar ki arayıp bulanlar yan odayı arama düşüncesinden çok daha önce duydukları eksiklikle 'arama' duygusuna sahip olanlar, bulamayanlarsa eksiklik olmayan bir evrende ilâve bir oda bulma zahmetine katlana katlana arayanlardı.

    Yâni?

    Yâni şu: Tasavvuf hiç kimsenin ne Mevlânâsı, ne Hacı Bayram'ı, ne sizin söyledikleriniz, ne benim söylediklerim. 'Bildiğiyle amel edene bilmediklerinin öğretildiği' sınıfsız, duvarsız, adsız sansız bir okul.

    Âşık Paşa?

    Söyledikleri yerden arşa çıksa ben onun gerçek hâlini bilemem. Hattâ mümin mi, kâfir mi, bunu dahî bilemem. Bana hüsn-ü zan öğretildiği için büyük ve mübarek bir zât olarak görülmekte.

    Yaşamak da bu işte.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (30)

Aşık Paşa