Her evde bir ışık yanar. Bazıları güneş bazıları ise mum ışığıdır… Ben güneşimi kaybettim. Boyun eğmeden, kaderime razı olup karanlıklarda gönül gözümle dolanıyorum. Pervane gibi yanan her ışığa sürükleniyorum. O ışıklar ki beni kimi zaman yakıp, kimi zaman mumun rengine buluyor.
Yalnızlık batağına sürüklenmeden koştuğum yolların sonunu göremiyorum. Ardımda ise koskocaman bir boşluk. Köşe başlarına sıkışmış kısa mutluluklar arasında gidip geliyorum. Derdimi cihana anlatıp çare arayım derken dile düşüyorum.
Sedefteki inci gibi sakladığım yüreğimde sen benliğime dolanırken ben yok oluyorum. Aşkının orduları yüreğimi yağmalıyor.
Sana her elimi uzatışımda sen yüreğini sakladın. Güneşim olmanı isterken sen kendini bulutların ardına gizledin. Gözlerinde kaybolmak istediğimde ise kirpiklerin parmaklıklarım oldu. Dokunmak seninle bir olmak istemiştim aslında. Sana her yaklaşmam da beni sensizledin.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.