.... içilen çayların, oturulan parkların... binilen vapurlar ile motorların... varlığınla huzur bulan yaz gecelerinin...
gecenin bir yarısında seni yalnız bıraktığım otobüs duraklarının... sıraya girdiğimiz iftar çadırlarının, birlikte açtığımız iftarların... içine karıştığımız kalabalık meydanların... haremden boğaz köprüsünün ayaklarına kadar olan yürüyüşlerin, çocuklar gibi bindiğin salıncağın ve seni sevgiyle izlemenin... tutmaktan çekindiğim fakat fırsat buldukçada öptüğüm ellerinin...kışın sovuğunda ıstan, yazın sıcağında beni serinleten yüreğinin... hayattan usandığım, tiksindiğim anlarda yüreğime cemre gibi düşmenin... bölüitüğümüz lokmanın, paylaştığımız bir şişe suyun...
dinlediğimiz şarkıların, yaptığımız anlamsız münakaşaların... sana kızmak isteyişimin fakat bunu yapamayışımın...
bayramda yanında olmamı düşünmenin ve bu düşüncende habersiz olarak senin yanına gelmemin... davet ettiğin sabah kahvaltısında seni 3 saat bekletmemin, bunun sonucunda bana kızıp gitmenin... oysa sana gelirken kalp krizi geçirüp yolda yıkıldığımın ve sen üzülmeyesin diye bunu sana söylemeyişimin... her geldiğimde yüreğimin bir başka çarpmasının,yüzümün gülmesininsen varsın diye üsküdarı bu kadar sevişimin...
hasılı kelam seni unutmayan yüreğimin hakkı var üzerimde gülüm...
Bu hakla seni armak sormak mecburiyetine düşmemin hakkıyla sen yazmasan da, arayıp sormasanda
ben bunu yapmanın mahkumuyum gülüm....
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam