Bir beton yığını düşün, bir enkaz...
Devrilen, devrilmek üzere olan bütün her şeyin rengi külün rengine denk.
Bir mandalla tutturulmuş resmin o gerçeğin ortasına;
yüzüne de taşımak zorunda olduğun bir tebessüm emanet edilmiş; tutuşturulmuş.
O emanet tebessümü yüzüne tutuşturanlar,
mandaldan kopup gidersen diye enkazın etrafını tutuşturmuş.
Kaçıp gidemiyorsun,
mandaldan koparmıyorsun.
Hayal etmek diye bir avuntun var elinde.
Gitgide ona tutunuyorsun.
Asılı olduğun yerde ellerin canlanıyor.
Görüp uzanabildiğin her yeri kül rengine galip kılıyorsun;
oraları istediğin renge boyuyorsun.
Bir kabullenişlik var.
Külden, külün renginden, yıkılanlardan, yıkılmak üzere olanlardan
kaçamayacağını kabulleniyorsun.
“Olsun”, diyorsun;
“görüp uzanabildiğim her yanı rengarenk boyadım.
Şunun şurasında ölüp gideceğiz,
eldekine; hayaldekine şükür.”
Sonra malum eller alıp taşıyor seni renklendiğin yerden uzağa;
mağlup ettiğin renklerin ortasına.
O cenderede açtığın tünellerin hepsi kapatılıyor.
Ait olmadığın bir yere mandalla tutuşturulmuş bir resimsin zaten aslında ama
o eller elini kolunu gözünü bağlıyor yine de.
Hiçbir yere gidemeyeceğini onlar da biliyor.
Sen bir robotsun.
Hayal bile kurmayacaksın.
Griden başka rengi düşünmeyeceksin.
Bir an bile özünü özlemeyecek,
her an gülümseyeceksin...
Selim Akgün
Selim AkgünKayıt Tarihi : 12.12.2022 00:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!