Neler istemezdim bu koca dünyadan küçücük dünyama; anneme bol sağlık çok para, babama hayal ettiği meyvelerle dolu bir bahçe, anneanneme bol hatırlamalar, dedeme mümkünse yeni bir kalp (eskisi tekleyip duruyor da: :) , sınıfımızdaki tüm kız arkadaşlarıma birer Barbi bebek, erkeklere birer futbol topu, Hatice öğretmenime kırmızıların en güzelini yanaklarına, sevinçlerin en gülüşlüsünü dudaklarına, renklerin en parlağını saçlarına, sevgilerin en ışıklısını gözlerine, umudun en gerçeğini yüreğine, mutluluğun en pembesini yollarına, sürprizlerin en simlisini rüyalarına, Gülengül öğretmenime teşekkürlerimle birlikte kucak dolusu kırmızı güller, gözlerine çocuksu gülüşler, en güzel boyalarla çizdiğim mutluğun resmi Serdar öğretmenime, Spoken öğretmenime sevinçlerden yaldız, yaldızlardan yıldız, yıldızlardan sıcacık bir iz, bir tanecik ablamın bürosuna çok çok maaş getiren bol bol dava, çok müzikli günleri İndra Öğretmenime, bol hareketler beden eğitimi öğretmenime, bilgisayar öğretmenime en yeni bilgisayarlarla dolu bir oda, drama öğretmenime en güzel roller, yemekhanedeki ahçımıza her gün şinitzel ve patates kızartması pişirmeyi, Mersinimize gezeceğimiz oynayacağımız parklar, bir bowling salonunu şehrimize, AB erken müzakere tarihi ülkemize, kimsesiz çocuklara sıcak bir yuva, hastalara sağlık hastalılara buluş, öğretmenlere bol not, sevgisizlerin yüreğine biraz sıcaklık, sevenlere daha çok sevgi, herkese biraz daha akıl, gözleri görmeyenlere ışık, gönül gözü kör olanların yüreklerine bolca sıcacık duygu, duygulara sevgi, sevgilere umut, savaşlara barış, barışlara huzur, parası olmayanlara istedikleri kadar para, şairlere güzel dizeler, yazarlara en güzel öyküler, şişmanlara bol bol yemek yiyerek zayıflamayı, zayıflara da hareket etseler de şişmanlamayı, havuzlara barajlara bol su, ağaçlara yeşillik, dağlara bol kar, odunları olmayanlara bol güneşli günler, günlerimize bol gülücük, annelerin çamaşırına beyazlık, sonbahara solmasın diye bol renk, ilkbahara daha yeşil olsun diye biraz daha parlaklık, papatyalara sarılık, kulağı duymayanlara kulaklık, gönülden duymayanlara sıcaklık, yoncalara uğur getiren dört yaprak, denizin üzerinde uçuşan martılara bol balık, sokak kedilerinin hepsine kasapların haberi yokken gizlice ciğer, köpeklere sakladıkları kemiklerin hepsinin bulunması, kafesteki Mavişime şarkılı günler, akvaryumdaki arkadaşlarıma bol oksijen, çok saydığım laboratuar öğretmenim İrfan öğretmenime gönül dolusu sevgilerimle birlikte en güzel en donanımlı bir mikroskop, en kuvvetli mikroplar ve buluşuna yardımcı bakteriler, bizim sınıf için hiç test çözmeden, hiç ders çalışmadan yine sınavlarda birinci olmayı, kendim için de annemi kandırıp bir diz üstü bilgisayar aldırmayı, istemiştim; ;) Bu istediklerimin en azı daha sayayım mı? ::
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta