Bu kaçıncı yenilgim acaba diye geçiriyorum aklımdan, kaç kez yıkıldım bu hüzün yamaçlarında ve kaç kez tutsak kaldım utanarak kuytularda biçare....Eski aşklar beliriyor hafızamın karanlık koridorlarında, o çektiğim ızdırablar el sallıyor eski bir dostu görmenin heyecanı gözlerinde....Her aşkın ardından verilmiş sözler geliyor aklıma, hani içkiyi fazla kaçırıp ta uyanılan baş ağrılı sabahların tövbesi gibi, oysa geçen zamanla beraber unutuluyor o sabah ve o ağrılar, ardından yeniden “Rakı şişesinde balık olsam”lar başlıyor kasvetli akşamların dinlentilerinde...Vazgeçilmezlerim bakınıyor küskün küskün vazgeçilmişliğin burukluğuyla “Hani sondu, başka olmayacaktı? ” diye söylenerek...En kasvetli gecelerimin yarenliğini yapmış sevdalara haksızlık mı bir sonra ki yaşanmışlık bilemiyorum, yoksa aldığım yaraları onaracak bir liman arayışı mı sessiz sedasız...Aslında her seferinde bir öncekinin yaralarını sarma çabasında olduğumu biliyorum için için, biliyorum her dokunulan yerimin sızım sızım sızladığını gün ağarırken paylaşılanlardan sonra vıcık vıcık bir utançla! !
Hangisi doğru bilemiyorum, terkedilmişliğin acısı mı bu denli hırpalıyor yoksa yeterince sevilmemişliği hissetmenin kaygısı mı, oysa ne fark ediyor ki, öyle yada böyle upuzun yatmışım yalnızlığın sofasına...Beni bende kalanlar paralıyor çıplak gecelerin koynunda biliyorum, içilmiş şarabın buruk tatları kalıyor dilimde damağımda, uçuşurken her yanımda eller, gözler ve hüzünler, ben bana kalanlara bakıp benlikten çıkıyorum her seferinde.....
Kaç yıl geçti bu yaşanmışlıkların ardından, neler değişti hayatımda farkına varamadan ama bakıyorum da değişmemişliklerde var baş ucumda duran kendi edasıyla....Korkuyorum diye kendimi kandırdığım ne varsa aşka dair hep kendini tekrarlıyor zamanla ve taşıyor acılardan ne varsa zaman hınzırca bir tavırla...Şimdi nereye baksam onu görüyorum, ne yana dönsem burun burunayım bana bıraktıklarıyla an be an..Bir bakıyorsun çay bardağına düşmüş gölgesi
Yudumladıkça zehirleniyor her uzvun başka bir ızdırabla, bir bakıyorsun sakin dalgaların arasından gülümsüyor o gül yüzü senin çaresizliğine ışıklar saçarak...Artık aramayacağını kabullenmez bir inatla gözün telefonda, her çaldığında onun sesini duymanın vereceği mutluluğu arıyorsun çocukça ve her seferinde kendi umutlarının oyuncağı olmanın hafifliğini duyuyorsun üstüne örtmeye çalıştığın sabrın ardına gizlenerek...Artık ne yapsan nafile, nereye kaçsan imkansız, bırakmaz yakanı ne pişmanlıklar nede terkedilmişliğin sancısı, geriye kalan bir söğüt gölgesinde içilen demli çayın yanına katık edilmiş kasvetli bir sigara olur tesellin her sevda sonrası tövbeler içinde
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Ewet hep aynı :.)..
Aşkk uslanmayan ve hiç büyümeyecek bir çocuk...
sanırım bizde oyuncakları olduk
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta