Henüz anne karnındaydım, etrafı çentikle dolu, her köşesi ayrı bir hayat taşıyan rutubetli duvarlarla kaplı bu hayata başlangıç noktamla tanıştığımda.
Özgürlük nedir hiç bilemedim, tek özgürlüğü demir parmaklar arasında izlediğim gökyüzüydü, ve hayat o kadar toz pembe görünüyordu ki gözüme hiç bi şeyden habersiz, herkesten habersiz. Hiçbir arkadaşım yoktu, ne bi selam verecek, ne oyun oynayacak çocuktum. Avluda tanıştığım kedi yavrularıyla arkadaş oldum. Dışarı nasıl bir yer, ne yapılır, hiç bilmedim çünkü burda doğdum, burda büyüdüm. Ben 11 yaşında dünyadan habersiz bi çocuğum. Salıncakta parkları, luna parkta dönme dolapları, hep televizyonlarda gördüm, her ne zaman anneme soruşumda sabret diyeli 11 sene oldu..
Babamı hiç tanımadım, hiç bilmiyorum.
Nasıl biri, gözleri, saçları hangi renk hiç bi fikrim yok.
Her konusunu açmamda annem; "senin baban öldü, bir daha gelmeyecek" dedi.
Ve bir sabah günler geldi çattı, annemi bavulumu toplarken gördüm.
"Anne bir yere mi gidiyorsun? "
"Ben burda kalacağım ama sen gideceksin" dedi.
Aldılar götürdüler beni, hiç bilmediğim bir yere kapı girişinde (Çocuk Esirgeme Kurumu) yazıyordu. Içeri girdiğimde sayısız oyuncaklar, çeşit çeşit insanlar vardı.
Çok kısa zamanda bir sürü arkadaşım olmuştu, fakat annemin yokluğu çok acı veriyordu bana.
Ay başlarında bir defa gidiyordum yanına, annem saçları beyazlamış, iyice çökmüş.
Gözlerim doldu bir şey diyemedim, ama anne orası çok sıkıcı beni yanına al lütfen dediğim günlerin sayısı bilinmez..
Aradan bir kaç ay geçti, artık annemin yanına götürmez oldular beni, birşeyden haberim yok bir bayram sabahı mezarlığa götürdü müdür bey.
"Evladım annen artık burada! "
Yutkundum, toprağa küfredercesine ağladım.
Bir çok gece yastığa sarılarak uyudum, artık annemin kokusunu almayacak kadar fakirim.
Ve hayatın 11 sene sonra gelen özgürlükten sonra, beni hücreye atması gibi karanlık bir odadan farkı olmamaya başladı.
Dünya dedikleri yer çok acımasız, hiç kimse iyimser değil, hayatta o kadar adil değil.. Yaşamak zor zanaat..
Menfaat uğruna kurulan dostluklar gördüm hep, dışarı çok acımasız ve yalnızsanız tutunacak bir dalınız yoksa mücadeleye sıfırdan başlamanız gerekmektedir.
Bir zaman sonra ayrıldım bulunduğum yerden, sokaklar evim oldu, bu çöplükte yaşamaya başladım ve hayatın şartlarını yeni yeni öğreniyordum. Ve özgürlükten hiç bu kadar nefret etmemiştim.
Her gece annemin mezarı başında ağlıyorum yağmurlu gecelerde şemsiye oluyorum ona.
Üşüyor musun anne?
Ben çok üşüyorum.
Ama sen üşüme n'olursun.
O gece sabaha kadar annemle uyudum, sabahın ilk ışıklarında bir el uzandı omuzlarıma, "kalk evlat" dedi. Aldı götürdü beni, mezarlığın en başına ufak bi kulübede sıcak bir çay, bi iki simitle karnımı doyurdum..
O sordu, ben anlattım.
"Ara sıra uğra yanıma" dedi..
Her annemi görmeye gidişimde, uğruyordum yanına.
"Bak evlat" dedi, "bu böyle gitmez, artık kendine bi yaşam stili kurman gerek" dedi..
Ve konuyu kendi ekseni etrafında döndermeye başladı..
Yaşlı bir ihtiyardan bahsetti, tek kalıyor dedi.
Yanına yoldaş arıyor gibisinden bir zaman gittik, "dağ başında bir evi var, bahçesinde bir kaç hayvan yaşamını sürdürüp gidiyor" dedi.
Çaresizce kabul ettim, çalışmaya başladım fakat hiç konuşmuyorduk, bir gece ağaçların dibinde kendi yalnızlığımın düşüncelerine dalmışken yanıma geldi..
"Hayırdır evlat? ", dedi, "sen hep böyle sessiz misin" gibisinden bir kaç laf etti.
O anlattı ben dinledim, karısını ve çocuklarını trafik kazasında kaybettiğini o günden sonra burda hayvanlarla dost olduğunu söyledi.
Ve hayatım onun hayatına bir nebze benziyordu..
Hiç konuşmayan dilim, bir anda çözülüverdi.
Ben anlattım, o dinledi..
Bir umut ışığı olsa gerek, hayata sıkıca sarıldım, yaşamaya değer dedim.
Geçen yıllar sevdiğim birini daha aldı artık tek başımaydım, ihtiyar Aziz dayı da hakkı rahmetine kavuştu.
Bu hayatın bana götüyle gülmesi kadar komik.
Geçen yıllar hep hüzün ve trajedi, kaybetmekle başladığım bu yolda kazanmayla devam ettim.
Önce hayvanları dost, sonra kendimi tanıdım.
İçten içe olgunlaşıyorsun hayat sana darbeleri vurdukça tekrar ayağa kalkmayı başarıyorsun.
Kendime bir yol çizmem gerek, fakat hayvanlardan başka dostum yoktu.
Bir zaman mezarlıktan beni alıp buraya getiren güvenlikçiye kadar, artık daha sık geliyor, beraber birşeyler yapıyorduk ve bana aşktan bahsetti.
O anlattı ben yine dinleyen taraf oldum.
Âşk..
"İki kalbin bir araya gelmesi" diyordu.
İlk başlarda tek kendi gelirdi sonra, yanında bir kız.
Günden güne aramızda birşeyler oluşmaya başladı, ve kimsesiz olduğunu öğrendim, benim de hiç kimsem yok..
Ben de yalnız büyüdüm..
Bir zaman sonra âşk nasıl bir duyguymuş öğrenmiş oldum..
Ve günler geçtiktçe, daha bi bağlanıp, daha çok özlüyorsun..
Ki bir sabah, güvenlikçi Orhan abi gelene kadar.
Bu böyle devam etmez, etmemeli derken şaşkın bakışlar içerisinde ağzındaki kelimeleri önüme serdi. "Evlenin" dedi..
Fakat ben onu mutlu edebilir miyim endişesi ile bir gece karşısında durdum. Ve içimden geçenleri dile getirdim..
Tereddütsüz kabul edince, mutluluk ve huzurla tanıştım.
Çok sürmeyeceğini bilemezsiniz.. Kimse bilemez..
Bir sabah işlerim dolaysıyla gittiğim yerden erken dönünce anladım.
Âşk ihanet, âşk şerefsizliktir.
Aynı oda içerisinde görünce anladım.
Doğduğum yer, büyüdüğüm yerden daha güzel hakim bey.
Kırın kalemi.
Kayıt Tarihi : 6.5.2016 11:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!