Hece = İnançla Şiiri - Mehmet Çoban

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Hece = İnançla

Akşamın alacasında var olmak
Karanlıklar kendini gösterirken
Sabahın müjdeleyicisi olmak
Gökyüzündekileri seyrederken

Umut kayboldu deseler inanma
Güneş dönecek seyrüseferinden
Doğacak umutla sabahlarına
Işık saçacak tüm ümitlerinden

Ey aklım sen artık inanmalısın
Allah’ın yarattığı tüm kalplerden
Aydınlanacak karanlık sandığın
İnsanlığın öldüğü söylemlerden

Akşamlar sabahlara erişirken
İnancın, bilinçtir, azimdir sana
Geri kalma insanca yürüyüşten
Umudunu dağıt tüm şafaklara

Allah’a inancın umut etmektir
Kaybetme inancını cehaletle
Cehalet umutlarına köstektir
Yürü bilgi, bilinçle geleceğe

Ayetlerle yaşadığın hayatın
En güzel insana çağırır seni
Umut olur insanlara varlığın
Coşturur sevgiyle dolu kalbini

Bak ne tanlar ağarıyor sevgiyle?
Kinle, nefretle insanlar yürürken
Allah sesleniyor bütün kalplere
İnsanlık güzellikleri düşlerken

Gülmeyen yüzler gülecek inançla
İnançsızlık insanı yok ederken
Müslümanlar yürümelidir aşkla
Dünya yeni kurtarıcı beklerken

28.04.2008 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 29.4.2008 05:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Şiirin hikayesine çok uzun bir makale yazdım. Müslümanların sorumluluğu üzerine... Makalenin tamamını buraya almadım. Alamadım. Zira gereğinden fazla uzundu. Ancak makalenin giriş kısmını buraya yazıyorum. İnsanı değerli kılanların başında kendini bilirlilik gelir. Geçmişte değerli bir insan, “ilim edinmek kendini bilmektir” ifadesiyle konunun önemine işaret etmiştir. Bugün konuyu genellikten biraz özele indirerek, sorumluluk kavramını Müslümanlar açısından inceleyeceğim. Her ne kadar Müslümanlar için ifade edeceğim değerler bütün insanlar için geçerli ise de, konu inanç ve inanca göre eylem (amel) boyutuyla inceleneceğinden, çalışma alanına özel demek daha doğrudur. Ancak yazının başındaki bu ifadeden dolayı, konu Müslümanları ilgilendiriyor bizi ilgilendirmiyor diye okumayacaklar için büyük kayıp olacaktır. Günümüzde Müslümanlara sorumluluk yükleyen konuları üç konuda inceleyebiliriz. İnancın getirdiği sorumluluk, Tarihin getirdiği sorumluluk, Günün getirdiği sorumluluk İnancın getirdiği sorumluluk dediğimizde akla, Allah’ın inanan insanlara yüklediği sorumluluklar gelir. Bu sorumluluklar Allah’ın kitabındaki ayetlerde ifade edilir. Ancak bugün ne yazık ki, Müslümanlar Allah’tan gelen ayetleri okuma noktasında hayli geridedirler. Günlük yaşam içindeki meşgaleleri, dini konulardaki hazırcılık, yaşamın ikiyüzlülüğü, dini konulardaki cahillikten utanmama duyuları Müslümanları genelde kur’an-a yöneltmez. Müslümanlar, kur’an-a karşı büyük saygı duyarlar. Kur’an-a verdikleri değer hiçbir zaman başka şeyle kıyaslanamaz. Hatta bu değer o kadar büyüktür ki, Kur’an-ı yanlış anlarız, hata ederiz kaygısıyla ona yaklaşmaktan korkarlar. Bu yönde işittikleri bir çok bilgi, yorum, zaten okuma inceleme noktasında hayli gayretli olmayan Müslümanların kur’an-la ilintisinin kesilmesine neden olur. Durum böyle olunca, inancın kurallarını belirtecek, sorumluluklarının hatlarını çizecek ana bilgi kaynağından uzak Müslümanların, inancın getirdiği sorumlulukları yeterince anladıkları, kavradıkları tartışılır. Çalışmanın sonunda bu konuyu ayrıntılı bir şekilde tekrar döneceğim. Tarihin getirdiği sorumluluk İslâm’la ilgili konular gündeme gelince Müslümanları en çok ilgilendiren konulardan biri geçmiştir. Geçmişin kültürü, İslâm adına kurulmuş devletleri, bir dönem Müslümanların üç kıtaya egemen oluşları ve çöküştür. Geçmişin bilgileri dediğimizde, mezheplerin, tarikatların, çeşitli ekollerin getirdiği bilgiler insanları yakından ilgilendirir. Özellikle insanların belli bir mezhebe bağlı kalışı, bunun yanında bir tarikat veya cemaate bağlı oluşu, inancının sorumluluklarını bağlı olduklarına göre teşekkül ettirmesini sağlar. Durum böyle olunca, ortaya inancın sorumluluklarından çok, mezheplerin, tarikat veya cemaatlerin sorumlulukları çıkar. İnananlara birbirinden farklı söylemleri olan bu geçmiş bilgiler, Müslümanların birbirinden kopuk olmasını, hatta birbirleriyle düşman olmalarının da zeminini hazırlar. Müslümanların tarihi önümüze iki kavram çıkarır. Eskinin anlı şanlı tarihine özlem. Eskiyi bugüne getiren olaylar nedeniyle düşman. Biz Müslümanlar artık geçmişteki değerli günlerimize en kısa zamanda ne zaman geleceğiz hesabı içinde aceleciyizdir. Aydınlarımızda, halkımızda, birazcık dinle ilgilenmeye başlayanlarımızda hemen eski günleri yaşama isteği doğar. Elbette bu tabi bir şeydir. Ancak tabi olmayan, özlemin yanlış tezahürleridir ki, tezahürler genelde kısa vadeli hesaplar, aceleci davranışlar, inanca göre değil, çıkarcı davranışlar olarak ortaya çıkar. Hedefe ulaşmak düşüncesi ve ulaşamama kaygısıyla, inancın değerlerinden taviz verme başlar. Sonuçta ortaya inancın dışında farklı uygulamalar çıkar. İnançların özü kaybolur. Kurandaki Müslümanlık yerine, dünyevi Müslümanlık yaşanmaya başlar. Her şey başarıya, dünyaya, hedefe endeksli hale gelir. Her şeyi başarıya, dünyaya, hedefe endeksli kılmaksa insanın özünü oluşturan değerlerden uzaklaşmayı gündeme getirir. Böylece bozulmanın temeli atılır. Başarı için, hedef için, dünyayı mamur için neredeyse her yol geçerlidir. Batıda bu düşünceye “Makyavelist” yani çıkarcılık denmektedir. Günümüzde de Müslümanların anlayışına baktığımızda neredeyse öz aynı gibidir. Düşünceler ve eylemler, başarıya endekslidir. Eğer yapılanlarda, yapılacaklarda başarı yoksa, umutlar yiter. Yeniden “ne yapıyoruz” “neler oluyor “ tartışması başlar. Böylece kısır döngü başlamıştır. Hedeflenen başarılar. Başarı için ortaya atılan araçlar. Amaç kılınan araçlar. Başarılamayan gidişatlar. Her seferinde sert tartışmalar. Tartışmalarda ayrışmalar. Bölünmeler. Parçalanmalar. Durumu bazen şuna benzetirim. Hani sanki nereye gideceğini bilmeyen bir grup yola düşerler. Şuradan mı gitsek, buradan mı gitsek kavgası yaparlar. Sonra bir yola düşerler. Daha yolun başında yine kavgaya başlarlar. Bu yol değildi, şurası olacaktı. Ya gittikleri yoldan birlikte dönerler. Ya da parçalanırlar. Böylece nereye, nasıl gideceklerini bilmeden, sürekli bölünerek tek başına kalırlar. Artık herkesin kendine göre bir yolu olmuştur. Ama gerçekte herkes gerçekten nereye gittiğinin bilgisi içinde midir? Yaşanan olaylar, tartışmalar elbette ki hayır dedirtiyor. Yol belirleyicilerle ilgili tarihi bilgiler bize bazı ip uçları verir. Onlar zaten geçmişte birbirleriyle kavga ederek, yollarını ayırtarak bu güne gelmişlerdir. Aynı mantıkla parçalanma, yolların ayrılması devam eder. Böylece tarihin kalıplarıyla kur’an-a gözleri kör, kulakları sağır kalanlar, ayetlerin ne ifade ettiğini anlayamazlar. “Her kim Rabbinden gelene işitmiş ve itaat etmişse, işte o doğru yoldadır. Onlar kurtulmuştur.” Ayetini dahi, tarihin kalıplarıyla değerlendirerek, yalın inancı, teslimiyeti sağlayamazlar. Şanlı tarihimiz bölünmeler tarihidir. Mezhepler, ekoller, fikirler, ırkçılık (kavmiyetçilik) , siyasi çıkarlar, saltanat kavgaları her biri “Her kim Rabbinden gelene işitmiş ve itaat etmişse, işte o doğru yoldadır ve kurtulmuştur” özünün dışında hareketler nedeniyle kavgalıdır. Zira her kavga, doğruluk ve başarı kavgasını vererek yolu unutmuştur. Halbuki “fetih, zafer ve başarı Allah’tandır”. Bu ifade papağan gibi tekrarlanır olunca, akla, kalbe, inanca, eyleme düşmez. Söz olarak Müslümanlar arasında “sürçi lisan olarak” dolaşır. Eski günleri bugüne hazırlayan nedenler ile üretilen düşman kavramı ise bizi derinden vurur. Zira bu düşmanların çoğunu Müslümanlar oluşturur. “Onlar bize ihanet etti” veya “Onlar bizi terk etti, sahip çıkmadı” anlayışı ile oluşan kırgınlık düşmanlıkların ana nedenini oluşturur. Diğer taraftan Müslümanların yaşadığı ülkelerde oluşan devletlerin yönetimlerinin kendi çıkarlarına göre oluşturdukları politikalar, bugüne kadar Müslümanlar arasında hayal kırıklığı yaratmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ortaya çıkan tabloda iç açıcı şeyler yoktur. Artık Müslüman devletler birbirleriyle olan ilişkilerde şu noktaya gelmişlerdir. “Kendi başları derde düştüğünde bütün Müslüman ülkeleri yanında görmek ister. Ancak onların başına dert geldiğinde oralı olmayarak, güçlünün yanında olmak ister.” Bu bağlamda ben “Müslüman Türklerin zayıf, hakları çalınan ülkelerin yanında olduğu, güçlerine güvenerek dünyayı sömüren, ezen toplumların karşısında olduğu“ söyleminin büyük bir palavra olduğuna inanmaya başladım. Zira içinde yaşadığım toplumda, devlet politikalarında gördüğüm tek gerçek, ülkemin daima, güçlü devletlerin yanında olduğudur. Bugün ABD veya Avrupa Ülkeleri doğrultusunda politikalar üretilirken, etrafımızda ve dünyada bir çok ülke sömürülürken, insanların hakları çiğnenirken, ne devlet olarak, ne de halk olarak sesimiz çıkmamaktadır. Tersine ABD ve Avrupa Ülkelerinin politikaları doğrultusunda, kendimize dostlar ve düşmanlar edinerek, daima onların safında olmayı çağın çıkarlarına uygun politikalar görmekteyiz. Toplum içinde marjinal, küçük grupların geneli bozan anlayışları bütün toplumu bağlamaz. Onların etkisi de zaten çok önde değildir. Aynı tavırlardan Müslümanların yaşadıkları diğer ülkeler, toplumlar ayrı değildir. Müslüman ülkelerin kendi aralarında düzenledikleri İslam Ülkeleri Konferansları üst düzeyde hükümetlerin güncel politikalarında çıkar arama yönü kuvvet kazandığından çokta başarılı işler yapamamıştır. (Not makalenin tamamı www.mehmetcoban.com adresindeki web sayfamda makaleler bölümünde Müslümanların sorumluluğu (1) ve (2) olarak kayıtlıdır. İsteyen kardeşlerim okuyabilirler.)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mim Yahya Çelebi
    Mim Yahya Çelebi

    rabbim bizleri inançlı nesillerden eylesin
    anodolu insanı dünya üzerinde
    islam sancağını dalgalandırmaya devam ediyor
    ve gökte melekler bu sahneye hayran hayran bakıyor, ümitsiz değiliz mehmet akif'in ifadesiyle yeis bir bataktır düşersek boğuluruz
    azmimiz sımsıkı olmalı ve alemi hayran bırakmalıyız
    korkmak yok iman dolu göğsümüz var inançla şahlanan yiğitlrimiz var
    bayrağı düştüğü yerden kaldıranlarımız var
    dünyanın dört bir yanında dalgalandıranlarımız var ...
    şiir için teşekkürler ediyorum düşüncenize sağlık.

    Cevap Yaz
  • İlknur Köknar
    İlknur Köknar

    güzel bir anlatım teşekkürler sevgi ve saygıyla kalın

    Cevap Yaz
  • Özcan Akkuş
    Özcan Akkuş

    Bak ne tanlar ağarıyor sevgiyle?
    Kinle, nefretle insanlar yürürken
    Allah sesleniyor bütün kalplere
    İnsanlık güzellikleri düşlerken

    Gülmeyen yüzler gülecek inançla
    İnançsızlık insanı yok ederken
    Müslümanlar yürümelidir aşkla
    Dünya yeni kurtarıcı beklerken

    Şiir de hikayesindeki makalede büyük dersler veriyor
    Yüreğinize kaleminize sağlık üstadım
    Tam puan saygı selam ve dua ile...Özcan Akkuş

    Cevap Yaz
  • Şebap Teker Armanc
    Şebap Teker Armanc

    yüreğiniz dert görmesin hocam, kaleminiz daim, ilhamınız bol olsun

    Cevap Yaz
  • İhsan Ertem
    İhsan Ertem

    Sevgili dostum, uyandırmaya, birleştirmeye, insan olmaya yünlendiren kaleminize minnettarım.......

    Yaradılışımızın nedeni tüm inançlarda akletmek ve birleşmek ana temeları üzerinde ozetlenmiştir.

    ilkini başaramadığımızdandır ki insan oğlu yaşadıkça binlerce inaç metodu tüketmiştir. Bu şu anlamada gelir, binlerce parçaya bölünmüşlerdir..Dört tanesi hak , batıl olarak adlandırılan yüzlerceside hala inanırlıklarını sürdürmektedir. Bu metodların hepside başlangıçta insan oğluna yaradanını anlatmak için kullanılmışlar fakat inananlar bunları olduğu gibi kalıplaştırıp gerçek maksadı unutmuşlardır......
    Kendileri gibi yapmayan türdaşlarınıda düşman olarak kabul etmişlerdir.
    Oysa akletse bukadar inanç metodunun gelme sebebi tektir o da yaratıcıyı tanımaktır.........
    Yani hangi inaçla olursa olsun insan oğlunu insanlığa yükseltecek tek başarısı vardır o da Yaradanını tanıyıp bilmesidir........

    Yazınızın başında müslüman olmayanların okumama kaygısını dile getirmişsiniz, onlarda hangi inaç mensubu iseler müslüman kelimesinin geçtiği yerlerde kendi inançlarının ismini zikrederek okusunlar , göreceklerki bu yazı onların inançlarınada bire bir oturacaktır......

    Ben şahsen müslüman kelimesi yerine insan kelimesini kullandım............

    Emeğine irfanına sağlık dostum..........sağ ol...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (37)

Mehmet Çoban