Bir buluttu; bir bulut ikiye böldü,
Kzıllığını; akşamdı,
Güneş battı...
Battı güneş; muhteşem renkleriyle...
Mevsim de öyle doğa da,
Ve aylardan Haziran...
..
yeter artık
Haziran
o kadar değerimizi aldın ki
yüreğimizin ta içini
en derinliğine indin
ciğerimizin
yetmedi mi
..
ay tutulurdu haziran akşamında
yokluğunda, kekeme duygularım
ve kör olurdu gözlerim
gülüşüm;
öksüz bir çocuğun dudağında
şimdi ise;
..
işte gene o haziran
bitkinligin tarifi yok
ayrılıgın haddi hesabı yok
sevginin hadi hesabı olmayan
o akşam işte o haziran
sevebilme ayrılık keder
..
Bazen düşünmüyor değil insan geçen gemilere bakarken...bir haziran akşamı yalnızlığı törpüleyen ve içine yakan şey nedir diye...Kim bilir belki yalnızlığın kahredici acıtan bıçağıdır...çok uzak şehirlerin insanları geçiyor otobüslerden...uçaklarda çok uzak ülkelerin insanları...iç hatlarda olanlar beni göçmen olarak alsa yanlarına yada dış hatlarda olanlar zorunlu mültecidir aşka sığınma kanunundan yararlanmak istiyor...deseler....
oysa ne iç hatlar ne dış hatlar anlar halinden insanın...aşk ekmek kadar kutsal ise neden insanlar inanmıyor ona...ben inandım geçen her rüzgara...aldandım her kısık sesli sevişmelerden sonra...bir film izler gibi seyrettim onları...kimsenin hakkı yoktu içimdeki geminin filikalarını çözmeye...Onlar acil anlarımda kullanılacaktı... sonradan farkettim meğer o gemi'nin kaptanı benmişim...
..
Rotasız açıldım bu gün mavi sulara.
Gidiyorum,nereye gittigimi bilmeden.
Sakin deniz üstünde,senin gözlerinle,
Bakıyorum ufuklara,rüzgarda senin kokunu,
Çekiyorum içime,kokun ah o kokun tatlı bir,
Sarhoşluk kaplıyor bedenimi.
Özlemlerim dalgalar ile artıyor peş peşe.
..
1997 YILININ HAZİRAN AYIYDI BİR AKŞAM ÜSTÜ İSTANBUL KADIKÖY MEYDANINDA DENİZ KENARINDAKİ ÇAY BAHÇELERİNDEN BİRİNE OTURDUM ÇAY İÇİP DENİZİ SEYREDİYORDUM
HAYDAR PAŞA VAPUR İSKELESİ VE GAR BİNASIDA KARŞIMDA NET BİR ŞEKİLDE GÖRÜNÜYORDU
GELEN ÇAYIM BİTİNCE İKİNCİSİNİ SÖYLEDİM BİRDE SIĞARA YAKTIM İÇİME BİR İLHAM GELDİ
ORDAKİ GÖRDÜĞÜM MANZARADAN ESİNLENEREK YAZMIŞTIM
BİR HAZİRAN AKŞAMI
bir haziran akşamı
..
Zamanı yıllarla tartmak
İşe yaramaz kimi vakit
Hatta çoğu zaman kendiyle bile...
Yaşanır, geçer gider,
Geçmez sandıkların bile..
Kimbilir kaç hayallerimizi baharın kendini bir başka mevsime bıraktığı gibi, biz de kendimizi bir başka yaza erteledik, ya da erteleyeceğiz bu yaz…
..
Aç kapılarını Haziran kenti
Dar yollarından sorulduğum
Ve kavuştuğum kimsesiz bahçelerinde
Bir yanımdan çağlıyorken gül kanı
Bahar dallarına tutunduğum usulca
Aç kapılarını Haziran kenti
..
Haziran yağmuru musun?
Bir anda gök kararır
Etraf simsiyah
Kıyamet koparcasına
Bulutlar çarpışır hiddetli sesler duyulur
Ardından iri yağmur taneleri
Hiçbir yağmur tanesi
..
saçlarım dağınık
acılarım tırmanıyor yarınlara
ölümü kokladım kaldırımlarda
gözyaşlarım değdi puslu camlara
üstüme çöktü haziran yorgunluğu
..
Gülüşün ılık bir haziran akşamı,
Balıkçıların ağlarına takılmış,
Ha desem çıkacak canı,
Ama inadına çocuksu, inadına sen imzalı,
Gülüşün haziran kokardı…
Gitmeyesin diye haziranda,
..
Haziran küllerimi savurdu
Her zerrem yayıldı, aşkta kavruldu
Her gül yanakta, gamze oldu
Aşkım, aşkı bilen her gönüle merhem oldu...
Yandım, kavruldum, savruldum
Bir kara gözlüye serilip yol oldum
..
aklımın bir kenarına not etmiştim
ağlamak da ihtimaller dahilindeydi
katmerlenmişken bulutsuzluğun tedirginliği
E….E Adana’da bir haziran sabahını sabah olmaktan çıkardın
gözlerin uykusuzdu bekleyişsizliklere alıştırarak beynimi
her şeyi oluruna bırakmanın aldatıcı akışkanlığı
tumturaklıydı sende
..
Sıcak bir haziran sabahı
Sararmış başaklar deniz
Dalgaları kıyıya vurdu
Sancılar düştü böğrüne
Toprak ana oldu
Tepeli kuşlar taneleri gagaladı
..
Bahar gelmeyecek bu yıl şehre...kapısı aralanmayacak yorgun telaşların,gözlerimde kan çanağı taşıyan çocuk gülümsemeyecek...Yenildim işte,papatyanın yorgun yüzüne yansıyışım bu yüzden.Bir kez daha kana buladı elini haziran,bir kez daha karıştı tüm baharlar.hangi sarı-kızıl yaprağın lanetinden damladım da,ne zamandır çimen yeşilinden ecel toprağına dönüştüm.....Cehennem...cehennem diyor kalemim,sol yanımda bir savaş,sol yanım leş,sol yanım öfke nöbetleri...cehennem diyor içimdeki ses....Ey can...! Ben kıymıyorken bir avuç cennet umuduyla varlığına,senin alıp veremediğin nedir ki her yanın alev alev yanmakta....Ve ilk kez bunca beklerken yeşeren toprağın umudunu,bir yama gibi sararken güneşin ılık yüzünü acıyan yüzüme...ve işte bahar gelmeyecek bu yıl şehre.....Bana ait olmayan bir ömrün yılgınlığı sahilime vururken ve her zerreme işlemiş uzun saçlı bir bebek ağlayıp dururken,bana ait olmayan yolların taşlarını ayıklayıp durdu ellerim...Şimdi titrek ve bunca korku dolu...ah ağlamaya bile gücü yok gözlerimin,gözlerimi yorgunluk,yüreğimi öfke bürüdü...Bahar....nefesini üflediğinde aydınlanacakken ömrüm ve sen..! sadece bir avuç huzurken,huzurunda talebim,öldüm bile diyemezken kendi mezarımın başında...ve işte bahar gelmeyecek bu yıl şehre.....
.
..
Kabristan etrafında kara taştan bir duvar
Duvar dışında kalan mahpuslara haber var
(İstanbul, Haziran 2000)
..
Sana vaat ettiğim topraklarda hükmünü sürüyor zülüflerin ve cemalin bin parçaya bölünüp bin güneş oluyor. Isıtıyor sana inşa edilmiş sarayları, mabedleri…
Bir dua dökülüyor avuçlarımdan kardelenin duası gibi. Hazan giyinmiş Haziran süzülüyor aylardan. Ezan’ a makam ismin sanki. Cismine soyunan tabiat ismine sarılıyor.
..
Doğum günü 28 Haziran
İyi ki doğdun kelebeğim
İyiki varsın bebek beyazlığım
Beraber kutladığımız hiç bir
28 Haziran olmasa da
İyi ki doğdun ay parçam
İyi ki doğdun japon gülüm
..
Haziran 15..!
Yine Haziranın on beşi
Derdimi deşip geçti,
Her haziran ay’ı sanki,
Onunla yakıp, geçti
..