İlki 1992 tarihinde, Elâzığlı şair ve Edip Fikret Memişoğlu anısına yapılan Uluslararası Hazar Şiir Akşamları; bir tarihi, edebi sofra olmuş, bu kutlu sofraya Türk Dünyasının dört bir yanından gelen; ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları kanat gerecek bizlere.. Söz ve ses ustalarının bir ulu divanı oldu. Can Azerbaycan’ın yürekli sesi Nebi Hezri, “Muhabbet sonsuzdur, ömürse kısa/ Ne olur, sadakat ebedi kalsa! /Kimin yüreğinde bir tel kırılsa,/Benim yüreğimdir, benim yüreğim//Yüzlerde gözlerde sevgi okunur/Muhabbet yürekten yüreğe konur/Güzeller gözünde o ateş, o nur/Benim yüreğimdir, benim yüreğim”
İlki dedik, 1992 tarihinde Eski Belediye Hizmet Binasının alt katında hizmet vermekte bulunan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde hizmet vermekte bulunan Kültür Bakanlığının mütevazı yayınevi’nde mütevazı imkânlarla, amatör bir ruhla, profesyonel anlayışı bile aşan bir iklimi şehre taşıyacak bir anlayışla, Şener Bulut’un koordinatörlüğünde hazırlanıyordu…
Hazar’da, bu milletin fetih dili vardır; Şairin, ‘davudi sesle yankılanan’ destanımsı yüreği vardır; Hazar’da. Vefa sancağı dalgalanmıştır. Hazar’da o sadakati, o vefayı; her biri hatıralarına yapılan Ahmet Kabaklılarla, Niyazi Yıldırımlarla, İsa Yusuf Alptekinlerle, Cengiz Aytmatovlarla, Bahtiyar Vahapzadelerle, Mağcan Cumabaylarla ve de, ‘Galadan Galaya köprü karan; Her iki Galaya yüreğim, can evim diyen’ Azerimin Hürriyet Şairi Elmas Yıldırım anılarına yapılıyordu.
Bir Mevlana, bir Yunus, bir Fuzuli Hakk katında, ‘ölümsüzlük iksirini’ içerek, asırların ötesine taçlanarak, mısralarıyla kanatlanmışlardı. Nesimi, Itri, Baki, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Cevat, Hüseyin Cahit,Elmas Yıldırım, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek.. Ve daha niceleri zamanı bizlere en iyi şekilde yorumlayan her biri deha simalar! .
“Üç kıtanın rahmindesin/ Bütün yüzler sana dönük/ Oğuz Ata neslindesin/ Hazar, Türklük sana konuk/ tarih sana konuk” Tarihin, Türklüğün ve bir büyük medeniyet coğrafyasının konuk olduğu. Hazar’da; “Şairleri haykırmayan bir millet /Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” sözlerinin o içten gürül gürül akan dersini alıyorduk.
*****
Elâzığ’da her yıl ‘edebi sofra..’ kurulur.
Bizim şiirimizde bir büyük gönül coğrafyası vardır. O coğrafyanın kökleri, Anadolu’dur. “Elazığ Türk Dünyasının manevi azığıdır” diyen Cengiz Aymatov’un bütün Türk Dünyasına çok önemli bir çağrısı vardı; “Bütün Türk Dünyasının Kökleri Anadolu’da olan güzel Türkçemizi kullanmalarını arzu ediyorum.” Bu sadece, ‘edebi bütünleşme.’ olarak değil; ‘hükümranlık dilinin köklerinin derinliği ile tarihe yürüyüştür..’
Elâzığ/ Hazar’da her yıl, bir büyük kurultay vardır... Dikkatle ve özenle bu çalışmaları dün olduğu gibi bugünde, yarında basınımızın büyük bir ilgi ile takip etmesini arzu ederiz. Bu çalışmaya,dünden bugünlere bütün Elâzığ’ın ‘ev sahipliği..’ konusunda canla başla çalışmasını daha içten daha yürekten arzuluyoruz. Öyle ki, bu faaliyet ‘sosyal mühendislik..’ sahasında, Türkiye’ye ve hatta bütün Türk Dünyasına; örnek/model bir çalışmadır! ..
Dikkat ederseniz bu faaliyetler; sadece bir akşamla sınırlı kalmamaktadır. Bu faaliyet çerçevesinde; Şiirimiz, sanatımız, edebiyatımız ve geleceği konularında sohbetler, oturumlar, paneller; okullarda, şehrin muhtelif salonlarında çok geniş katılımlarla yapıldı.
Türkiye’nin ‘resmi/siyasi sınırları..’ bellidir. Bizleri asıl yaşatan/ gönlümüzde çiçekler açmasına sebep olan; Türkçenin, Türk Dilinin ve onun hikmet pınarı olarak da adlandırılan şiiristanıdır! ..
Şairin, onun kullandığı mısraların gücünü burada daha iyi anlıyoruz değil mi? Bütün bu sohbetler, Elâzığ’da, okullarımızda yapılıyordu. Yarınlarımızı teslim edeceğimiz çocuklarımız bir büyük bahtiyarlığı yaşıyorlardı. Edebiyat kitaplarında okudukları simalarla yüz yüze geliyorlardı. Onlarla, sohbet ediyorlar, gönüllerinden geçen soruları yöneltiyorlardı.
Bu sohbetler, bir bayrak gibi dalgalanacak...
Bizler tarih boyunca şiir için, ‘hikmetli söz..’ dedik! .. Şiiri, sanatı ve edebiyatı yürekten benimsedik. Nesiller boyunca, ‘kutlu sözlerle..’ bir millet feyizlendi/ gıdalandı/ bereketlendi/şereflendi bir bayrak gibi donandı... O bayrak, bütün Türk Dünyasının kalbinin attığı şehir, Elâzığ’da dalgalanıyor. Nasıl ki, bu millet ‘istiklal marşı’ şairini kendi bağrından çıkardı.. ‘Bayrak..’ şairini çıkardı! .. ‘Destan..’ şairini çıkardı! .. Bazen sözü, ses pınarları ile yıkadı! .. Musiki ile deryalara doğru yalın ayak, yalın kılıç aktı! .. Gönüller tahtında yurtlar kurdu! .. Bugün aynı devran dönüyor. Gözlerim elbet, Yunus kokacaktır.. Elbet, Piri Türkistan’ı özleyecektir.. Elbet, Mevlana gibi zinde bir ufuk açacaktır. O sebepledir ki, bu tarihi ve hikmetli günlere bütün Elâzığ’ın; ev sahipliği konusunda çok titiz davranması gerektiğini bir daha vurgulamak isterim. Burada, öyle bir bayrak dalgalanıyor ki; o bayrak sadece tarihi değil; huzuru ve gönlümüzdeki bir büyük ‘şiir devletini..’ çimlendiriyor.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları ile ilgili sohbetlerimize ve yazılarımıza 18 yıldır zevkle, büyük bir huzur ve huşu içerisinde devam ediyoruz.
Misafir şairlerimizin bu şehir için yazdıkları o eşsiz eserlere yer vermiştik.
Bu şehri, bu şehrin insanını en güzel duygularla kim tarif eder derseniz; hiçbir ikilem göstermeden şairlerimiz derim! .. Öyle ki, onlar yürekleriyle konuşurlar. Yürek sözü nedir biliyor musunuz? .. –damıtılmış su gibidir! Duru ve saf Anadolu insanının sizlere huşu ve huzur veren; ışıl ışıl yanan bakışları gibidir! Her bir akşam bizlere inanın ‘deryalar kazandırdı..’ Şairin duygu yüklü tasvirleriyle bu şehri en has onlar anlattılar. Bahaettin Karakoç, Dilaver Cebeci, Ali Akbaş, Şeref Tan, Fatih Kısaparmak, Esat Kabaklı, Abdurrahim Karakoç, Nesir Payguzar ve M. Ali Eşmeli...
M. Ali Eşmeli, Şiir sultanın büyük şairi Bekir Sıtkı Erdoğan Hocamıza uzun ömürler dileğiyle; Hazar Şiir Akşamları’nın hilâli olan tertip heyetine, yıldızı olan Sayın Vali Bey’e, canı ve kanı olan bütün Elâzığlılara ithaf ettiği “Elâzığ” isimli şiiri birlikte yorumlayalım;
“Bizde ey memleketim, göz ile kaşmış Elazığ,
Ulu mihrap gibi ön safları aşmış Elâzığ..
Kilometreyle sınırlansa da toprak hacmi,
Ülkeden ülkeye derya gibi taşmış Elazığ...
Hazar’ından, nazarından, pazarından, aşk al;
İl budur; derd-i cehaletle savaşmış Elâzığ...
Kültürün dopdolu başkenti desem, çok görme,
İlm ü irfansa beden, can ile başmış Elâzığ...
Doğudan yükseliyor gitgide Harput güneşi,
Sıyrılıp her geceden fecre ulaşmış Elâzığ...
Şiirin tâcına konmuş bu Hûma, talihli,
Yedi kat gökte feleklerle dolaşmış Elâzığ...
İşte SEYRİ, yüce Türk ufkumuzun gayesi bu,
Aya kan kardeşi, yıldızla adaşmış Elâzığ...”
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının geçen 18 yıl kendi gönül coğrafyasına bir köprü görevi yapacağı kimin aklına gelebilirdi ki? .. Cenab-ı Allah bizlere, Büyük Hazarı görmeyi nasip etti! .. O dil, ne kadar yahşi! .. Kültürün taşıyıcısı olarak; nesiller arasında bir manevi köprü; canlı bir organizma olarak gördüğümüz, güzel Türkçe’miz bizleri; Çok güçlü bir maziden yürek dolusu bir atiye doğru yönlendiriyor! ..
Kıbrıs’ta,bir proğram vesilesi ile bulunduğumuzda yapımcının sözleri hala hafızamdadır; ‘sizler, Hazar’da meğer güzel Türkçe’mizin Devletini kurmuşsunuz..’ Bu söz, damarlarımızdaki akan kan kadar; istisnasız hayat doludur! ..
Güzel Türkçe’m ile, Ata Yurdundan Anadolu’ya; Anadolu’dan Evlad-ı Fatihan Yurduna uzanabilmişiz.. Buhara’dan, Kaşgar’dan, Üsküp’e kadar uzanan bir büyük coğrafyada; tarihi sımsıcak hatıralarıyla bizlere taşıyan, ediplerimiz, şairlerimiz; ses ve söz ustalarımız olmuşlardır! ..
Ahmet Cevat, Hüseyin Cahit ve Elmas Yıldırım aynı davanın, aynı idealin yanan birer meşaleleridir! .. Onlar, gökyüzündeki; yıldızlara benzerler! .. Asrımız,Türk Dünyası bu mümtaz şahsiyetlerin eserleriyle hürriyeti buram buram tatmış; o büyük nimetin değerini bizlere o cüretli; sabır ve metanet dolu hayatlarıyla,herbirimize örnek olan şansiyetleriyle anlamışlardır.
Güzel sanatlar, bir elin beş parmağı gibidir. Musiki, resim, mimarlık, heykelcilik ve edebiyat(şiir) ile, iç dünyamızın ruhi ve manevi zenginliği bir noktada dış dünyamızı rafine eder! .. O bakımdan musikide, resimde, edebiyatın bütün akımlarında, ‘milli bir kimlik’ vardır. O sebepledir ki, “Şair sözü, milletin/ulusun duygu teli/ O tel, yürekle bir titretir eli/ O dille, cihana destanlar yazdık/ Dinle Hazar’dan, budur fetih dili”
O dile, mensubu bulunduğumuz edebiyat kavramının tarifine şöyle bir göz atalım; “Edebiyat bilgi, gözlem ve deneyişlere dayalı duygular, düşünceler, hayaller yardımıyla, güzel söz ve yazı eserleri yaratan bilgi ve sanatıdır.”
Düne gidiyoruz… 14. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına… Şüphesiz ki, 14. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının Kazakların Milli Şairi Mağcan Cumabay anısına yapılması ayrı bir anlam kazandırmıştır. Mağcan, bir Akif’tir! Mağcan bir Ahmet Cevat’tır! . Mağcan bir ikbal’dir!
İstiklâl Savaşının o karanlık günlerinde, genç yaşına rağmen büyük düşünen bu güzel insan Anadolu’daki kardeşleri için ne diyordu;
“Uzakta ağır azap çeken kardeşim
Kuruyup Lale gibi çöken kardeşim
Amansız zalim düşmanlar ortasında
Gül gibi gözyaşı döken kardeşim
Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim
Ömrünce yâddan cefa görmüş kardeşim
Hor bakan, yüreği taş, yavuz düşman
Diri diri derini soymuş kardeşim”
Bu şiirin yazıldığı yıllarda, ‘hürriyet’ ve ‘istiklâl’ şairimiz Akif’i dinleyelim; “Milletler, topla, tüfekle, zırhlı ile ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek kaygusuna düştüğü zaman yıkılır”
Bu şiirin yazıldığı yıllarda, Gazi Atatürk Erzurum kongresinde! .. “Herkesin bildiği gerçektir ki, tarih bir milletin kanını, hakkını ve varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Böylesine batıl bir perdenin ardında, vatanımız ve milletimiz aleyhinde verilen hükümlerle kararlar, muhakkak surette iflâsa mahkûmdur.”diyordu,
Şair sözü için ne demiştik, ‘milletin tercümanı’ Şair, şiirlerinde yaşadığı asrı soluklamış; asrını yorumlamıştır. O sebepledir ki, şiire; ‘nutku ilahi’ deriz. Şairin sırtında, ‘Allah Resulünün hırkası’ vardır. O hırkadır ki, ‘sanata ve şiire, iman ve İslâm atlası üzerinde; ilim, irfan ve ihlâs boyasını/kendi boyasını vermiştir’
Yunus zirvedir, Süleyman Çelebi hakeza öyle! Ali Şir Nevai’de, Kaşgarlı Mahmut’la, ‘Türkçe divan meclisindeyiz’ Yahya Kemalle, ‘akınlardayız’ Necip Fazılla, ‘Sakarya’yla konuşuruz’ Akif’le, ‘Çanakkale’yi yaşar’ kıyama kalkar, ‘hürriyet şarkımızı’ dinleriz, Arif Nihat Asya ile ‘bayraklaşır’ Niyazi Yıldırımla, ‘destanlar burcunda dolaşırız’
Hazar, Türkçe duyan, Türkçe düşünen, Türkçe konuşan bir büyük coğrafyanın ses, söz ve de, vefa sancağı! .. Kazakistan’dan, Özbekistan’dan, Türkmenistan’dan, Azerbaycan’dan, Kırgızistan’dan, Kırım’dan, Kerkük’ten, Dağıstan’dan, Ural-Altay’dan, KKTC’den, Batı Trakya’dan, Romanya’dan, Makedonya’dan, Kosova’dan, Bosna’dan, Bulgaristan’dan ve daha nice Türk yurdundan gelenlere, ‘hoş gelişler olsun’ gönülleriniz şad olsun diyoruz.
Hazar, ‘bir mavi seccade’ Burada, Türkçenin bir gizemli, ‘fetih duası’ veya ‘gönül yakarışı’ yükselir Huda’ya! .. Davudi bir ses yankılanır, ‘Rahman üzerine, Rahim üzerine’
Hazar, ‘bir büyülü vefa denizi’ Orada, ‘gök bayrak üzerine sadakat yemini’ içilir! Sanki, gönlümüz bahar mevsiminde; tatlı bir seher rüzgarı yüzleri okşar! .
Hazar, ‘üç kıtanın rahminde’ 21. asrın, türküsünü; tarihi, Oğuz Ata neslini kendisine ‘konuk’ ederek, yanık yanık söyler! ..
Hazar, ‘sözün ve edebin bir gökkuşağı halini aldığı’ zarif ve de narin bir göldür! ..
Hazar, ‘tarihi tefekkür’ demektir. Zamanı ve hadiseleri, ‘duyuş, anlayış ve kavrayış’ demektir. Hazar, ‘sahiplenildikçe’ gaye ve ufku daha iyi anlaşılır.
Hazar’da, ‘bir milletin şairleri haykırıyor’ O halde, bu millet özünde de, sözünde de, tarihi misyonuyla yaşayacaktır! ..
Bu yıl artık Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının 18’sine şehir bütün kurum ve kuruluşlarıyla büyük bir gayret ve özveriyle hazırlanıyor. Bu büyük organizasyona dünden bugünlere; Vali Lütfullah Bilgin’in, Vali Osman Aydın’ın, Vali Kadir Koçdemir’in Muammer Muşmal’ın ve şimdiki Valimiz Muammer Erol’un çok büyük gayretleri ve katkıları vardır. Elâzığ’ı, kurum ve kuruluşları ile tek yürek haline getiren bu yılki faaliyetin Piri Türkistan Ahmet Yesevi anısına yapılması bir bakıma Anadolu’nun manevi fütuhat gücü ve tefekkürünü de gözlerimiz önüne getiriyor…
****
Sanat ve Edebiyat dünyamızı yakından ilgilendiren Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları son yıllarda okullarımıza, ilçelerimize yönlendirildi. Sohbet toplantıları ile şehir o edebi sofra etrafında hemhal oldu…
Öyle inanıyorum ki, yapılan bu hizmetlerin yıllar sonrada olsa ‘meyvelerini..’alacağız. Ve, bu şehir kendi içerisinden tarihe ve edebiyatımıza yön verecek, ‘edebi şahsiyetlerini..’ çıkaracaktır. “Hardal tanesi kadar bir iyilik/ bir hizmet/bir emek zayi olmaz! ”
1992 tarihinde 1.’si yapılan Hazar Şiir Akşamları bu şehirde bir edebi geleneği de başlatmıştır. Şehrin kültür, sanat ve edebiyatına hizmet eden önemli şahsiyetlerin anılarına yapılan şiir akşamları bu sıcak gelenekle birlikte bizleri; kendi tarihimizle, kültürümüzle, hukukumuzla, musikimizle, özümüzle, sohbetimizle, ahengimizle buluşturmuştur. Dün ile bugün arasında çok sıcak köprüler kurulmuştur.
Şehirler, tıpkı insanlar gibi ‘canlı bir varlık/canlı bir organizmadır..’ Şehirlerimizin de, ‘hafızası..’ tarihi kimliği, tarihi duruşu var! .. Her şiir akşamı ile birlikte, şehrimize/şehir insanına pozitif anlamda güçlü bir enerji yayılmıştır.
Dünü hep birlikte yorumlamaya başladık... Hazar’da, sanatımızın tacı olarak adlandırılan sadece, ‘şiir..’ okunmuyor! .. Güzel ve zarif dilimizin; bir hakimiyet dili olduğunu görüyoruz.. Türkçe gibi bir bayrağın; gönüllerimizde nasıl dalgalandığını görüyoruz! .. Tarihe yön veren ecdat hatıralarının en zengin şaheserleriyle gıpta ile yöneldiğimiz, ‘medeniyet dili..’ olduğunu görüyoruz.
Hazar giderek, Türk Dünyasının ‘kültür kurultayı..’ oldu! .. Cazibe merkezi haline gelmeye başladı! .. Gönüllerde, ‘şiirin kutlu devleti..’ oluştu! .. Vicdanlarda, tarih aşkı ile hafıza buluşturuldu! ..
Tartışmalar neticesinde, bazı realiteler önümüze çıkıyor; popülist kültür ve dejenerasyon! .. Sıkça kullandığımız bir kavram vardır; Genç nesil, ‘düşünme-eğlen ve ağır ağır zehirlen..’ gibi psikolojik bir kirlenmenin/ çürümenin/kokuşmanın ağına düşürülüyor! .
Aydınlık Türkiye isteniyorsa,önümüzü görebilmeliyiz! .. Sürekli sorularla, beyin jimnastiği yaparak cevaplar aramalıyız! .. Ve, bir millet olarak öncelikle; ‘ortak paydada..’ bir araya gelmenin en çetin şartlarda da olsa, zorluğunu birlikte yaşamalıyız! . Şiir ne ki, sanat ve kültür ne ki, tarihi veya geçmişi öğrenmek karnımızı doyuruyor mu gibi ‘geçmişi reddiye..’ planında isyanları yaşayan bir nesli ayağa kaldırmanın çilesini de çekmeliyiz! ..
Dil için, bir milletin hafızası/ bir milletin varlık sebebi/ nesiller arasında en sağlıklı köprü/ bağ olduğunu sürekli vurguladık! .. Dil, hangi kaynaklardan besleniyor derseniz; mükemmel bir tarif karşınıza çıkar; ediplerimizin irfan kaynağından! ..
Elâzığ’ın dirençli bir şehir olması, son 18yıl içerisinde Türkiye’ye, ‘model..’ olabilecek organizasyonlara imzasını atmasıdır.. Bu çalışmalar sadece duygulara hitap etmiyor.. Sadece, nostalji olarak düşünülmemeli! .. İnsanımızı, çok farklı cephelerden besleyen ana gıdalar; şuur fırtınalarıdır! .. Bu milletin, ana hartelleridir! .
Bizler, bu ana arterleri takip ederek son 18 yıl içerisinde bir hayli mesafe aldığımıza inanıyorum.
Hazar Şiir Akşamlarını her bakımdan kalıcılığı ile birlikte, istikrarlı gidişi ile birlikte, bu şehre ortak kazançları ile birlikte bir ideal faaliyet olarak görüyoruz... Bugün, bu şehrin insanı; bir teveccüh ifadesi olarak, ‘şiirin ve sanatın başkenti..’ sözleriyle iltifatlandırılmışsa, bunu gayet yerinde görüyoruz.
Şehir öyle bir aksiyon hareketini besliyor ki; bugün şairlerin geçtiği köprülerden, yarın tacirlerimiz geçecektir.. Ülke siyaseti, daha sağlıklı bir diyalog atmosferini yakalayacaktır! .. Buna yürekten inananlardanız. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu coğrafya; o kadar esnek, o kadar canlı ve hareketli ki, bu faaliyetler o canlılığa ayrı bir ruh, özge bir tavır, bir imaj kazandırıyor.
“Yükselmek, ne dalsız ne budaksız olur
Yükselmek, ne kolsuz ne kanatsız olur
Ümitler fışkırır, dalgalar kadar sert;
Yükselmek, ne alsız ne yüreksiz olur..”
****
Dile kolay, 18 yıl kesintisiz olarak 1992’li yıllardan 2010’lara kadar uzanan yıllar içerisinde, Elâzığ’da verilmeye başlanan, ‘edebi toy’ ve bir manada, Hazar’da açılan ‘şairler kurultayı’nın aynı heyecanı devam ettirmesi bir farklı duygu veriyor insana!
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları dünden bugüne, edebiyat ve sanat dünyamızın sevilen ve sayılan toplumda ‘ortak kabul gören’ şair ve ediplerimizin anısına yapılmıştır. Fikret Memişoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Cenani Dökmeci, Rahmi Harputi, Dede Nushet, Şeref Tan, Ahmet Kabaklı, İsa Yusuf Alptekin, Fethi Gemuhluoğlu, Mağcan Cumabay, Elmas Yıldırım, Cengiz Aytmatov, Bahtiyar Vahapzade, Necip Fazıl Kısakürek Hazar’la birlikte anılmışlardır. Bu yıl, Piri Türkistani Ahmet Yesevi’yi öncelikle eserleriyle birlikte daha yakından tanıma imkânı bulacağız.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarında, Hazar’da her yıl, ‘milli bir ülkü sancağı’ açılır. Bu coğrafyanın birliğe, dirliğe, birbiriyle tanış ve biliş olmaya verdiği asrın emaneti vardır Hazar’da! O sebepledir ki, Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları sadece bir ‘gönül eğleme’ yeri değildir. Sadece, ‘şiir okuma’ mekânı da değildir! Hazar için, ‘Lale Devri’ gibi bir yakıştırmada bulunanlarda yanılıyorlar! Hazar’da, bizler hasretini çektiğimiz Yunus’un diliyle, ‘ete kemiğe bürünmenin’ adabıyla mest oluruz! Ahmet Yesevi’nin, ‘hikmet şualarını’ alarak, asra; farklı bir ayna tutmaya çalışırız!
Bahtiyar Vahapzade’nin, ‘Ana Dil’ şiiri bizlere hikmet dersleri veriyor;
“Dil açanda ilk defa 'ana' söylerik biz/ 'Ana dili' adlanır bizim ilk dersliyimiz./ İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle/ İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile.// Bu dil - bizim ruhumuz, eşgimiz, canımızdır,/ Bu dil - birbirimizle ehdi-peymanımızdır./ Bu dil - tanıtmış bize bu dünyada her şeyi/ Bu dil - ecdadımızın bize goyup getdiyi /En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek /Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.”
Dil ile birlikte millet deriz. Dil, ceddimizin bizlere bıraktığı en mukaddes bir emanettir. Bu emaneti gelecek nesillere taşıyanlar, şairlerimiz ve ediplerimizdir. O sebepledir ki, şairlerimizde, ‘gönüllerimizin mimarı’ diyoruz. Bahtiyar Vahapzade çok veciz bir şekilde sorusunu yöneltirken bizlerden cevap da istiyorlar; “Yalanlardan cana doyduk / Ona uyduk, buna uyduk / Et kokuştu, tuza koyduk/ Tuz kokarsa neylemeli? ” Evet, ‘tuz kokarsa neylemeli’ Her bileğin bükemeyeceği, yürekten gelen bir haykırış ki, hepimizedir!
Nesrin bittiği yerde, ‘şiir’ başlarmış! Şair sözü için bizler, ‘hikmet pınarları’ deriz! Bu coğrafyanın ‘ar damarlarıdır’ Söz; akıl ile uslanır, edep ile süslenir, hars ile beslenir, vicdanlardan seslenirse hedefine varan öyle yaman bir ok olur ki, ‘aman dileyene’ gönül merhabası olur.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları bizleri, kendi tarihi coğrafyamızla; ondaki bilumum zenginliklerimizle buluşturdu. Tat verdi, haz verdi, ufuk verdi, gaye verdi, sevda verdi.
Geçmişe, 18 yıl yapılan faaliyetlerin bıraktığı derin izlere şöyle bir dönüyorum; Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları için hazırlanan ‘güldesteler’ bile, tarihe ve geleceğe bırakılan en büyük armağan, en büyük mirastır. Cengiz Aytmatov, Bahtiyar Vahapzade ve Necip Fazıl Kısakürek anılarına yapılan 15,16 ve 17. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının güldestelerinin hazırlanmasını ve tarihe bir miras olarak hediye edilmesini arzu ediyoruz…
Elâzığ’dan, Türk Dünyasına ‘metin köprüler’ kurulmuştur. Tarihi bir isim verecek olursanız; “Elâzığ’dan başlayan hasret köprüsünün bir ayağı Balkanlar, Evlad-ı Fatihan Yurdu, diğer ayağı ise Kafkaslar ve Ötesi ata köklerimizin yer aldığı Ata Yurdumuz Uluğ Türkistan’dır.” Elâzığ, artık Anavatanımız Anadolu’nun bir gaye, bir ufuk, bir ülkü şehridir.
Hazar’da, bu coğrafyanın ‘vefa sancağı’ dalgalanır. Hazar’da, ‘tarih konuk’ olur! Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında, ‘milli bir tefekkür’ vardır. Ben şahsen, 18 yıl boyunca çok önemli yollar katledildiğine inanıyorum. Hazar, bir hayrat olduğu kadar, bir hoyrattır aynı zamanda…
*****
İlki, 1992 tarihinde Fikret Memişoğlu anısına yapılan Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları her geçen yıl ‘ilklerine bir yenisini’ eklemiştir. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının İsa Yusuf Alptekin, Mağcan Cumabay, Elmas Yıldırım, Cengiz Aytmatov ve Bahtiyar Vahapzade anılarına yapılması ve Elâzığ da, bu isimlere şehirdeki bir parkın veya cadde/ veya sokağın isimlerinin verilmesi dikkatlere şayandır.
Elâzığ bugün günümüzde, Türk dünyasının Anadolu’da belki de en fazla sevilen ve sayılan bir şehri, ‘şiir başkenti’ olmuştur.
Mağcan Cumabay’la Kazakistan. Elmas Yıldırım ile Azerbaycan, Cengiz Aytmatov’la Kırgızistan ile çok yakın köprüler kurulmuştur. Bir şehrin başarabileceği, ‘zirve projeler’ bugün sahiplerini bekliyor. Her yıl gelen, ‘ilklere merhaba’ diyoruz. Merhaba sözlüğü şefkatin ana damarlarını besleyen akciğerlerdir.
****
Unutulmayacak hatıralar vardır. İçerisinde yaşadığımız şehri taçlandıran hatıralar. İşte o hatıraların en güzelini Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarında bir daha ‘şairlerin omuz omuza verdiği’ yürüyüşler…
Elâzığ Eski Belediye Önünden Öğretmen evi’nin önüne doğru yapılan yürüyüş ne kadar manalı/ ne kadar anlamlıydı! Anadolu, Elâzığ’da bir efsaneyi yaşıyordu. Ne diyorduk şiirimizde;
“Versin omuz omuza dağ yürüsün
Ersin muradına Türk, çağ yürüsün
Divan durdu binler yıl ses bayrağım
Yarsın sen, yar hilale bağ yürüsün
Bahara nişan düşen su yürüsün
Bitsin zeval vakti, kemal yürüsün
Bulut bulut ağlasın yıldırımlar
Turan menzilinde âlem yürüsün
Muhtaç olduğum kan, kudret yürüsün
Yakar Huda’dan ki, nusret yürüsün
Âmin der yürekler hep bir ağızdan
Zafer alaylı meydanlar yürüsün
Dilim Yunus, elim Sinan yürüsün
Fetihlerin ruhu iman yürüsün
Adil yüzlü, kerim sözlü bey hey!
Çağlara yeniden, ferman yürüsün!
Öğretmen evi’nin önünde büyük bir zevkle, büyük bir huşu içerisinde her şiir açılışında bir tarihi hatıraya bu şehirde birlikte imza atıyorduk… O bahtlı, o tahtlı, o efsunkar yürüyüş, inanıyoruz ki, coğrafyanın ikbali ve istikbali olur…
Bahtiyar Vahapzade bir şiirinde, “Dünen Rusça idi reklâm, ışıklar/ Bugün İngilizce dürtülür göze/ İtin de diliğne hörmetimiz var/ Ancak, Öz dilimiz yaramır biz”diyerek bir milletin artık kendi aslına, kendi diline, kendi irfanına rücu edeceği güne işaret ediyorlardı…
Geçmiş yıllarda, Hazar’a Gümülcine’den şair ve yazar İbrahim Baltalı şöyle diyorlardı; “Yaklaşık 1800 km yol kat edip, ilk defa Anadolu coğrafyasının bu kadar derinliklerine indim. İlk başta tedirgindim. Ancak daha sonra buralarda köklerimin çok sağlam topraklarda ve güvenli yöneticiler elinde olduğunu görünce rahatladım. Bu sebepten dolayı kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum.”
Bu teşekkür tabiatıyla, Türk dünyasının dört bir yanından gelen şair, yazar ve ediplerimizin ortak hissiyatıydı. Bugünleri, Elâzığ’ın özellikle de tanıtımında çok önemli bir fırsatın değerlendirildiği müstesna günler olarak değerlendiriyorum. Bu yol akçalı bir yol değil; kadir bilenlerin yoludur…
*****
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları, hâlihazırda Türkiye’de ve Türk Dünyasında yapılan en kapsamlı, en ilkeli ve en istikrarlı bir şiir akşamı olarak biliniyor.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının 18 yılı bulan serüveninde getirdiği bir format vardır. Bu format, Elâzığ’da ve Elâzığ dışında yapılan diğer sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlere bir bakıma, ‘örnek/model’ teşkil etmiştir. Nedir bu format; sivil bir anlayış içerisinde Elâzığ Valiliğinin öncülüğünde Elâzığ Belediyesi, Fırat Üniversitesi, ETSO ve şehirdeki gönüllü kuruluşlar… Bu faaliyetin Elâzığ dışında da, sağlam ve güçlü ayakları vardır.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları bizlere öncelikle kendi şehrimizin ve yaşadığımız coğrafyanın değerleriyle buluşturdu. Onların şahsında, Harput’u tarihi zenginlikleriyle birlikte tanıma zevkine eriştik.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına, şimdiye kadar Türkiye ve Türkiye dışından artık ‘yüzlerle’ ifade edebileceğimiz şair, edebiyatçı, bilim adamı ve araştırmacı katılmışlardır. Şüphesiz ki bu çok farklı bir zenginliktir. Özellikle de Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarında sadece şiir okunmamıştır. Her biri konuları itibariyle derin izler bırakan edebi paneller yapılmış. Ve belki de bunlar arasında en verimlisi diyebileceğimiz, ‘edebi dergilerimiz’ Elâzığ’da tartışılmış ve Anadolu Dergiciliğinin meseleleri ilk defa Elâzığ’da masaya yatırılmış ve ‘ortak bir bildiri’ ile ilgili yerlerin dikkatleri çekilmiştir.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına yurt içinden ve yurt dışından katılan misafirler okullarımızda yapılan programlara da katılmaya başlamışlardır. Belki de, Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının en verimli ve iz bırakanı ‘genç dimağlarımızla’ olan buluşmadır. Okullarımızda takriben yirmi bin öğrencimiz kendi okullarında; Türkiye’nin ve Türk Dünyasının edebi kişileriyle bir arada karşılıklı sohbet imkânını bulmuştur.
****
Elazığ İlinin bulunduğu coğrafyayı biraz iyi tanıyalım..
Fırat Havzasının Kuzeyinde yer alan Harput Şehri, Belek Gazi’yle, bölgesinin hakimiyet sembolü olmuştur..
O hakimiyetin ruh derinliğinde; Harput, Urfa ve Kerkük gibi şiir, sanat ve musikimizde uhrevi bir bütünlük görürsünüz..
Üç tevhit dininin doğduğu Fırat Nehri ve onun kadim havzasında manevi bir esinti vardır..
Üç kıtanın birbirine yaklaştığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyamızın bel kemiğidir..
Elazığ, ulaşım ağı üzerinde, bir pergel misali yüzü sımsıcak duygularla dönmektedir..
Doğu ve Güneydoğu’yu İç ve Batı Anadolu’ya bağlayan bir güven ve istikrar penceresidir..
Elazığ, Doğu ve Batı Kültürünü içinde sindirerek buluşturan yegane şehrimizdir.. Tebriz Gülü’ne de, Elazığ’da rastlamanız mümkün.. İstanbul Bey efendisi ismiyle, Harput’u telaffuz etmeniz mümkün..
Bedrettin KeleştimurKayıt Tarihi : 2.4.2010 07:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!