Bir fikirsin aklımın odalarında dolanan,
İnsanlık kadar eski...
Varlığından şüphelenmeden duramam.
Yokluğun keskin mi keskin...
Olmayışından tanıyorum seni.
İçinde ki geçmeyen, tükenmeyen sıkkınlık.
Her şeyden ve herkesten duyduğun bıkkınlık.
Yastığının kenarında izleri kalan o ıslaklıkla,
Sesi soluğu çıkmayan binbir hıçkırık...
Yatağına seni hapseden o iğrenç varlık,
Duymaya çok alıştığın sesler belirginleşir dönem dönem.
Aldığın nefes, kulağını tırmalamaya başlar.
Sessizliği duyarsın, hayat olduğundan da fazla yavaşlar.
Eski televizyonların karıncalandığındaki his gibidir sessizlik.
Konuşulmayan kelimelerin, tasvirsiz hislerin, bırakılan izlerin,
Aynı kara kutudaki iletilmeyen sinyalleri gibi, anlamsız hissizlik.
Balıkçı ağına takılmış bir balığım.
Kaptan bakıyor şöyle,
Istemem bunu diyor ve tekrar,
Ağla fırlatıyor.
Artık sadece bir yemsin.
Balıklar diğğer taze kesilmiş yemlere koşuyor.
Peşinden koştuğum yaşlılık,
O buruşuk eller,
Üç beş hatıradan ziyade;
Benliğim, parçam imiş.
Kendimde bulabilmek seni,
Ne büyük şükran imiş.
Tutsam elimde kalır,
Bıraksam aklım kalır.
Tükenmek bilmeyen yarın,
Kendini dünden değerli sanır.
Yarınlar hep değişir dün olurlar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!