Mektup I…
Gülüm;
Sevgi bazen kıtalar arasıdır
Okyanusları aşar
Bazen kapı komşunun kızı
Ben senden on saat uzaktayım
Sana olan sevgim on saati de aşar…
İnsanlık mesafeleri kısaltmak için uğraşıyor
Uzaklar yakın olacak
Sevenlerin hasret mektupları daha hızlı ulaşacak
Bizim sevgimiz mesafelere yenilemez gülüm…
Geleceğim gülüm
Soyunduğumda başımdaki dertleri
Bir gölek gibi çıkarıp astığımda ceviz ağacından askıma
Giyinip bayramlık kolalı gömleklerimi
Boyatıp ayakkabıları
Üç beş sıkıştırarak terminaldeki boyacı çocukların ellerine
Geleceğim gülüm…
Bilirsin tutarım verdiğim sözleri
Bilirsin sana ne denli değer verdiğimi
Bir sabahın kırmızı bir gülle geleceğini
Her şeye rağmen adını ezberime aldığımı…
Sevgi diyorum gülüm
Satırların üzerine inceden dantel işler ördüğüm
Ellerinle hayat bulan
Gözlerinle kutsanan…
Sevgi diyorum gülüm
Serdiğiniz sofrada
Ekmek gibi
Ve
O ekmeği bölüm birlikte yemek değil mi?
Duyabiliyorum gülüm güldüğünü
Görebiliyorum
Uzatıyorum ellerimi
Tutacağım seni biliyorum
Az kaldı
Ama yoruldum
Ellerini tutmadan düşersen eğer
Kaldır beni…
Mektup II…
Gülüm;
Yanımda ol sadece o yeter bana…
Mektup III.
Gülüm;
Gülmek nedenli yakışıyor gözlerine
Gözlerin gülmek için yaratılmış
Tiryakilik yapıyor bir zamandan sonra bana
Sigaradan sonra en kötü alışkanlığımsın
En kötüsü senin kadar olsun…
Duymayınca sesini
Paslanıyor sanki kulaklarım
Duyduğum her ses senin tonunda yankılanıyor
Batık gemilerden gelen uğultular
Otomobiller
Radyom senin sesini çığırıyor
Ve bütün insanlar
Ve bütün şehir
Rutin bütün sesler
Senin, sesin gibi yankılanıyor...
Bütün insanlar senin gibi bakıyor
Ama sen bir tanesin biliyorum
Uzaktasın bana
Fazla değil ama
Uzaktasın bana…
Mektup IV.
Gülüm;
Güneş yağmurun neminde kırıyorken ışığını
Yeşil yapraklara damlalar olup
Bir nar ağacının gölgesinde
Mutlu günlerin haline dalıyorum…
Görmelisin içindeki çocuk sevincini
Bayramlıklarını giyinmiş bir yetim gibi
Bir rüzgârım sanki
Esmek istiyorum durmaksızın
Mesafeleri kıstas etmek
Sokulmak istiyorum gökyüzünden uyuyan gözlerine
Bir buse kondurup yanaklarına uyandırmak istiyorum…
Gülüm;
Ara sırada olsa beni düşündüğünü bilmek hoşuma gidiyor
Ben hayatın yorgunluğunu askıma astığım vakitler düşünebiliyorum seni…
Mektup V…
Gülüm;
“Şiirime hüznün bulaştı”
Dokunuyor artık yalnızlık
Boş bir tekerlek dünya
Kalabalıklarda kimsesiz olmak dokunuyor
Gülerken ağlamak mesela
Yetmiyor artık resimlerin
Sesin yetmiyor iki günde bir öğün…
Korkuyorum gülüm
Ben korkmazdım senden önce
Çünkü olmadı ömrümde
Senin kadar güzeli…
Ve ben hiç kimseyi kıskanmadım
Dünkü kadar mesela
Bir benden güzel yazan şairleri kıskanırdım…
Dört duvarın karanlığında
Asacak bir ses bulamamak kulaklarına
İnsanlarda çalmak yalancı gülümsemeleri
Ve
Seni sana soruyordum dün
İçten ve yürekten
Ve samimi
Ve gerçek
Ve tedirgin
Ve ürkek…
Şiirime hüznün bulaştı gülüm
Bu gece
Ben apalamayı yeni öğrenirken
Sen koşarak kaçıyorsun benden
Görüyorum açılıyor ara
Sesin bile eskisi kadar yakın değil…
Yavaş yavaş ölmekten ise
Birden ölmeyi tercih ederim…
Yoruluyorum usul usul
Hissediyorum bunu
Düşersem tut dedim kollarımdan
Korkuyorum tutmayacağından…
Mektup VI
Gülüm…
Nicedir duyulmaz sesin
Dalmışız hayatın derdine
Zaman bir aşkın kadavrası olmasın
Uzak deneyler değil bizim ki
Bilirsin aşkın ölçü birimi yok
Ölçemezsin bir insan seni ne kadar sever
Ben seni yüz promilden sonra unutuyorum…
Ama gene de mesafelerde hasretin
Gene de ayılıyorum
Kan değerimde promil etkisiz nicedir
Nicedir duyulmaz sesin
Nicedir her promil seni düşünüyorum…
Ama bilesin ki gülüm
Benim ellerim büyük
Benim ellerim kocaman…
Mektup VII
Kedicik
“Kendime inanmak istiyorum
Seni ne kadar sevdiğime
Nasılda cahilce aşkın sürgünü olduğuma
Yaşanılanları hiç düzelmeden
Eksiksiz acısıyla güzelliğiyle
Yeniden yaşamaya ve bu hayattaki kara gölgelere
Bir köle gibi boyun eğmeye
Sırf bu duyguları seni yeniden bana
Yaşatacağı için sığınıyorum
Karanlıklara da alıştım sensizliğin karanlığında geçirilen nöbetlerde
Seni hatırlatan her şeyin nefesimi kesmesine de
Her sabah bu gelgitlerle güne başlamaya ve her gece
Sensizliğin karanlığına gömülmeye alıştım.”
Gülüm;
Cehalet değildir aşk
Ama insanlık bilmiyor bunu;
Karanlık zindanlarda üzerine sürgülerini çektiğin alev gözlü bir ejderha
Bir okyanusta tekne kullanmak gibi seni sevmek
Büyük dalgalar
Gelgitler
Fırtınalar
Ama tekne küçük
Küreklere yetmiyor gücüm…
Ama duracak fırtına
Yağmur dinecek
Çekilecek sular
Gece karanlığında daha net gözüküyor fenerlerin ışıklarında limanlar…
Küçük bir tekne benim ki
Hüzünleri sığdıramadım ambara
Kuru yüküm yok
Ne diğerlerinin getirebildiğini getirebilirim sana
Yani hüzün almıyorum
Acı, keder, gözyaşı
Tercih ettim ben kinleri bırakmayı…
Ama korkuyorum
Senin korkularından
Senin korkuların sürüklüyor bir deli denize ikimizi
Yani fırtına çıkmasından korkuyorum
Yanında olamamaktan
Asi denizlere yelken açacak gibisin
Tedirginsin, ürkeksin
Ama bu duygulardan kaçmak gibi bir şey, niyettesin
Gece olunca sığ bir limana demirleriz
Ben berrak duru su gibi akmak istiyorum ellerinden
Ama sen asi nehirlere yelken açmaktasın
Farkında değil misin?
Bu asi nehirler öldürüyor bizi…
Mektup VIII
Gülüm;
Artık sadece yabancı bir suhulet resmin
Gözlerin
Her sıradan kadın gibisin artık
Sadece güzel
Sadece zarif
Sadece uzak
Sadece yabancı…
Hoşça kal gülüm…
Mektup IX.
Gülüm;
Haberin vardır
Uzun zaman oldu uzaklarda bir şehir bulalı
Artık buradan izliyorum hayatı
Sıkılganım
Biraz üşütmüş
Hastayım sigaradan diyorlar…
İnsanlık gene kirli güzünü sergiliyor
Bizim nidamıza kulak vermeksizin
Bombalar gene onlarca adam ediyor
Açlık bir kıtayı öldürürken
Daha fazlası için insanlar silah üretiyor…
Sıkılıyor gülüm…
Çünkü biliyorum ölüm ne demek
Anlamsız ölen için ölmek
Ardında kalan yaşar ölümü…
Düşünüyorum
Ya biz olsaydık savaşta
Mermilerden saklansaydık seninle
Bombalardan kaçırsaydık aşkımızı
Ne aşk koruya bilir bombalardan insanı
Ne duvarlar
Nede deli gibi sarılmalar…
Şeffaf bir korkudur ölüm
Gelir girer içine
Birden öldürmez seni
Yavaş yavaş ve ani…
Ölüm uzaktır sana ama yakın
Tarifsizdir ölüm
Ölüm anidir ve gelmez bekleyince…
Yatırmışlar cesetleri yan yana
Toplu mezarlara götürüyorlar
Taş oymayacaklar hiç birine
Bir hendeğin içine atıp kepçelerle
Unutacaklar…
Dünya alışkın böyle havadislere…
Duyuyorum diyorsun ki kafanı çok takıyorsun…
Evet
Şu anada gene içiyorum
Ama zoruma gidiyor insanların sebepsiz ölmesi
Habersiz, ve ani ve her zaman ölümden korkar yaşaması
Birde seni düşünüyorum
Kızıl bir bayrak gibi saçlarını omuzlarına düşürmeni
Gülmeni büyük dolgun dudaklarınla
Anlatmanı ama güzel günleri
Eylülü sevmeni seviyorum
Bahar gibi kirpiklerinde gülücüklerin açmasını…
Gül ki gülümsemen öyle büyüsün
Güneş kadar olsun
Sarı ve parlak ve alevli
İnadına gülmeyi öğretelim insanlara
İnadına sevmeyi…
Ama biliyorum ben beceremeyeceğim sevmeyi
Sadece seni…
Bir çocuğu gördüğümde gülümserken
Aklıma geliyor siyah duvarlara dizilmiş kurşunlanan insanlar
Derisinde sigara söndürülmüş
Kilitlenmiş kapıların ardına
Çırılçıplak dövülmüş çocuklar
Karınları davul gibi sismiş
Ellerinde kaplumbağa derisi kadar çatlak ve kirli
Aç çocuklar geliyor aklıma…
Ve Filistinli bir çocuk
Çürümüş bir cesedin ardından ağlama sesi geliyor
Kokudan yaklaşılmıyor…
Gülüm
Ağladığıma hiç şahit olmadın sen
Ama ağlıyorum bende zaman zaman
Gördüğümde gülen bir çocuk…
İstanbul'a Selam söyle…
Mektup X
Gülüm
Özlemek nasıl bir şey
Buna anlam veremiyorum…
Hasret kalmak toprağa
Güneşe
Anlamları okumaya çalışmak gözlerinde
Yitirmek yaşama sevincini
Nereden geliyor bunlar…
Ansızın çıkan gölgeleri yüzüne benzetiyorum
Kokuları kokuna
Sesleri senin sesine benzetir oldum…
Gülüm
Bu özlemek denen şey
Nasıl bir şey
Çocukların ellerini sana benzetiyorum
Ne zaman bir şarkı duysam sen söylüyorsun
Savaşta ölen insanları görsem
Senin için kaygılanıyorum…
Yaşıyoruz ya gülüm
Yaşama dair her şeyden korkuyorum senin için…
Sabah işe geç kalacağın
Akşam eve ellerin boş döneceğinden
Bakkala borç yapıp utancından yolunu değiştireceğin
Karnını doyurmak için gülümsemeni satacağından korkuyorum…
Özlemek nasıl bir şey
Ne lanet şey
Kaygılanmak zifiri…
Mektup XI
Gülüm;
Gidiyorsun
Anlamadan beni…
Tek başına yaşamayız insan…
Gücüm yok ellerimi uzatamıyorum artık
Dön diyeceğim demiyorum ama
Ardından beyaz bir meleği Uğurlucayım
Aseton kokacaksın
Kırmızı bir sıfat giyinmiş
Gözlerin dolmuş
Yolcusun
İstemiyorsun bu gidişi
Ama demiştim
Mecbursun…
Peki, şimdi gittiğin adam
Benden fazla ne verecek sana
Belki sevmeyecek benim kadar
Hatta asla…
Ama git
Gitti bir yanım sokağında kalmasın
Ellerim uzanmasın sana
Ardımda bir sen bırakmayım
Rahatım ben
Ellimden geleni yaptım değil mi?
Şimdi ellerin patates püresi gibi
Kaynar suya düşmüş hayallerin…
Şimdi büyüdü kedim
Sokaklarda kalamazsın artık
Bir bakıcıya ihtiyacın var senin…
Gülüm,
Beklide soğuk bir yatakta gecelerini savuruyor olacaksın
Bana sorarsan bedava fahişelik bu
Yaşamak umarsızca
Tedirgin ve gri ve sarımtırak
Yokken ortada bir anlam
Yaşamayı gebe bir zarurete bağlaman…
Umut ederim ki mutlu olursun…
Mektup XII (Tuğba'ya)
“Dur
Bir sonraki zaman olacak
Belki geç bir vakit
Belki de ansızın...”
Bekliyor kadın
Yabancı bir şehrin tanıdığım kadını
Yorgunum gelemiyorum
Bir sonra ki zamana kaldı beklemelerin son periyodu
Kavuşmalar yani
Yani hasretin yani merakın yani huzurun yüzü
Yani senin yüzün...
Yorgunum canım benim yorgun
Ama yürümekten değil
Koşmaktan da değil
Savaşmaktan yorulmuş olmalıyım
Yalnızlıktan yani
Duvarlarla konuşabilmekten...
Duvarlar tutmuyor yerini senin...
Nerede gözlerin
Hangi baharın adını söylüyorsun bana
Bir bahar doğurmak değil mi kavgamız
Eylemlerde
Sloganlarda
Mitinglerde
Ve sevgide
Ve umutta
Değil mi kavgamız...
Bekliyor kadın
Ellerine zamanı giyinmiş
Saçların biliyorum yorgun bir rüzgâr artık
Bir söz verdim biliyorum
Ne yazık ki verdiğin sözü bile tutamıyorum
Beni azat et
Yorgunum...
Ansızın bir sabah gelirim
Bir rüzgâr vurdu dersin kapıma
Bir anlık silik bir hayal gibi geçerim
Bir düştü dersin adıma...
Şimdilik hoşça kal
Ellerini sıcak tut
Sadece üşüdüm
Sadece yorgunum...
Mektup XIII; “eylül'den”
“Adım Eylül
O kırmızı bir düş”
Dün sormuşsun beni bir dosta
Duydum da kırıldım
Bir yaramaz çocuksun
Bense utangaç
Gelmedi otobüsüm gelmedi
yetişemedim sana
Bırak da bu yorgunluk benim olsun
Yorgunluğunu bari çok görme bana…
“Adım Eylül
O kırmızı bir düş”
Adına şiirler yazılan kadın
Mülteci şiirler
sahipsiz
Benim şiirlerim
benim
Bak!
Bakmanı istiyorum çünkü
Göresin beni çirkin bir adamın içinde
Bulasın turuncu bir gece lambasının altında
titrek ve yalnız
Ürken ellerimi tut
Yağmurum yağsın
dökülsün yapraklar
*ama kırmızı…
“Adım Eylül
O bir düş kırmızı”
Ben bir hayalperestim
Düşünün peşindeyim
Yaşamak istiyorum seni
Direnmek istiyorum yaşamak için
Önümden çekime
Kollarına ihtiyacım var
Baktığında resme
renkleri değil, ardını görecek kişiye…
Çocukluklar yapmak istiyorum seninle
Kurtulup şehirlerin gudubetli yüz hatlarından
Karabasan gibi çocukluklarımızı çalmasından
İnadına bir aydınlık yaratıp
- Gecenin nevinden
Yürümek istiyorum, koşmak
Kibirli bakmanı istiyorum bana, gülümsemeni
Kavga etmeni istiyorum benimle
- Yazmak istiyorum seni
Şımarık ve içten ve doyasıya
Çekinmeden kimseden
Kimseye sormadan seni
Kimseden izin almadan…
Ey! Düşümdeki kırmızı kadın
Bekliyorum hayatının bir yerinde
Aldım ben misketlerimi
- Oynayacak kimsem yok
- Benimle oynar mısın?
Mektup XIV; Zordur Kalabilmek, Kal Diyebilmek
“Işığın yetmez yürüdüğüm yolu aydınlatmaya! ”
Sen; bilir misin?
Kalabalıkta yalnız olmak ne demek?
Yabancı olmak gittiğin her yerde…
Sen Kalabalıktan korkuyordun
Ben kalabalıklarda yalnızlığımızdan…
Sen ışıktan korkuyordun
Ben ışıların gözlerimizi kör edeceğinden…
Ondan kaçırırdım gözlerimi, ondan İskandinavya'da bir deniz feneri gibi pusluydum, gözlerine bakamıyordum,
Filipinli korsan gibi gemiyi gördüm düşlerimde, kaptanı değildim geminin ama sis vardı ama korkuyordum…
Seni uzun tanıyorum ama dün başladık yolculuğa
Seni kısa tanıyorum ışığın tadına bakmış köstebek gibi
Yağmur yayıyor üzerine kedi yavrusu
Sokaktayız ikimizde, evsiz, yurtsuz, yapayalnız
Yağmur yağıyor üzerimize kaçamayız, ıslanacağız
Galata Köprüsünde çekilmiş düzinelerce resmimiz
Ele elle, kol kola
Haciz kararı çıkarılmış asliye mahkemelerinden adımıza
Ben, gidiyorsam eğer ardıma takıp çocuk çığlılarını
İhbarnamelerdir nedenim…
Zordur kalabilmek
Aş ister, tuz, ekmek ve bir sürü şey
Evim yok senin şehrinde
Hazırlanmalı en azından hayatla olan muharebe
Yetmez biliyorsun?
Ne benim kalbim nede seninki
Yağmurdan gizlemeye bizi
Doyurmaya örneğin
Tuz etmez, ekmek etmez sevgimiz…
Zordur kalabilmek
Söz vermem!
Kalabalıklar öldüremez beni…
Şimdi sus, yutkunmayı kes
Ağrısın istemiyorum ses tellerin
Dönerim!
Ansızın çalınır telefonların
Kalkıp gelirsin Eminönü'ne
Kalabalıkta bir yalnız şair bulursun
Alır götürürsün yanında susmaya
Kaçıyor sanırsın, kaçmak ne haltsa…
Bir ateşböceği gibiyim, alevim kendimi yakıyordu
Odin'in büyülü kadınlarını düşünüyorum, onlarda kendilerini yakıyordu
Aşkın sabit sasıyı bu olsa gerek
Pi'den türetilen platonik
Gaya'ya âşık olmuş Pain, oysa flüttü bile bataklık kamışlarından…
Sana aşka dair yalanlar söylemeyeceğim!
Her dönüşümde bende bıraktığın parçan büyüyorsa
Benim gözlerimde bir gayzer uyanıyor
Sıcak ağlıyorum en azından artık
Ama ağlamak yetmiyor sevmeye…
Benimde tükeniyor artık inancım
Sevemem karşılıksız ömür boyu
Kimsede sevemez
Sende sevemesin…
Acıyorsa yüreğin çıkarmalısın içinden umudunu
Bendim idama götürmeye çalışan korkunu…
Tut dedim ellerimden, yetmez tek başıma gücüm
Tanrı ben değilim, melekte değilim hani
Ancak bir insan kadar güçlü kuvvetliyim…
“Sen gel demezsen gelemem ben! ”
Mektup XV; Kendime Not;
Üç Şey Yaptım:
Mutluluğumu borçluyum son günlerime
Üç şey yaptım
Mutluluk için
Biri senin için bunlardan
Biri kendime
Birde vatanım için…
Senin için yaptığım
Mutluluk oldu bir an içinde
Be güzel şeymiş mutluluğun
Ekmek kadar doğurucu…
Kendim için yaptım bir şey
Aylardan sonra
Umudu senden alıp
Tekrar dönmek oldu hayata…
Vatanım için
Yıllardır suskunluğumu bozdum
Dük kaktım kış uykumdan
Yeniden TKP'ye üye oldum…
Garip
Şiir gelir selam verir
Doğrulur bakarım ona
Bir merhaba değip
Dönerim yaptığıma…
Âşık olmamak için ona…
Kendime Not: Aşka Dair…
Heyyy delikanlı
Sakın sevme
Hep hiç söylemediklerin olur hep söylemek istemene rağmen
Turşu gibi olursun
Tutup sıkarlar seni
Suyunu çıkarır içerler
-Halen öğrenemedim mi deli gönül…
-Ne diye talaş böcüsü gibi debelenip durursun…
Kendime Not: Sana Dair…
Anlıyorum ki
Beceriksizlik bende
Gecikmeler değil bu
Kendimi kandırıyorum
Adam olmakla ilgili
Zamanlı olmakla…
Kendime Not: Bana Dair…
Eski şiirlerimi düşünüyorum
Biri takıldı aklıma
“Elbet bulurum senden bir beden
Ama içine nasıl koyarım bir ruh senden
Sadece olur etten kemikten”
Köpeğin kısmetine yalnızca kemik düşer…
İste gerçek bunu öğren…
Mektup XVI: Şairler Sevdi mi Böyle Sever
Eyyy gidi güzel ey
Bilir misin seni nasıl sevdim
Ben ekmek idim sen şarap
Ben kul idim sen Allah
Tükürdüğümün dünyası
Kahrolası, yere batası
Ben inanmadım sana…
Kal deme bana
Kalmam kalmam kalmam…
Bilir misin seni nasıl sevdim
Aşk değil bu
Aşka inanmam
Aşk ufak hesapların işidir
Ben büyük düşlerin peşinden giderim
Aşk ufak hesapların işidir
Ondan çoluk çocuk oyuncağı…
Oyun oynamam
Sermem yüreğimi ayakaltlarına
Dilenmem sevgini
Tükürdüğümün dünyası
Beğenmez beni
Düzene uyduramaz hiçbir marangoz odundan yontma zihnimi
Aklımda senden iki tane
Biri çıplak
Biri giyinmiş sâri entare
Ben çıkarıp bedenimden şairliğimi de
Uymam senin bildiğin düzene…
Ben ekmeğim sen şarap
İçtikçe gözlerini sarhoş olurum
Hakka döner dilim…
Âlim değilim, Zerdüşt değilim
Sadece berduşun tekiyim…
Sen güzelsin ben çirkin
Benim yüreğim büyük seninki minnacık
Ben şarap içerim sen ekmek yersin
Ben seni nasıl sevdim bilir misin?
Ben ekmeğim sende şarap…
Şair sevdi mi böyle sever…
Mektup XVII; Hayattan Mektuplar IV; Tanımadığım Bir Şehirde Tanıdığım Bir Kadın İçin Yazılan Mektuplar. Ankara'dan Kendime Aldığım Notlara Dair; Birleşe Tezim Üzerine.
“Gökyüzü çimento grisi
Kar yağmadı
Soğukta yoktu
Üşümek için neden arıyorum ben…
Şehirlere yetişmek için koşmayı sevemedim ben canım benim
Her şehir beklemiyor insanı
Bazen yetişmek için geceleri huzurunu feda etmen gerekiyor…
Bu ne garip bir denklem
İnsanlar, şehirler ve gözler ve sözler ve koşuşturmalar…
İnsan olması gerektiği yerde olmalı
Olması gerektiği zamanda…
Dün koca bir dağı devrik bir hükümdar gibi gördüm
Koca bir dağı kollarından tutup kaldırdım
Ya olmasaydım
Olmasaydı diğerleri
Ne acayip bir duygu olmak
Ya ben olsaydım
Ya benim yanımda olmasaydı kimse
Şimdi seni daha fazla düşünüyorum…
Her korkumda neden sesine ihtiyaç duyuyorum
Sevgi denen duygu mu bu
Yoksa başka bir adımı adı mı var
Korkularımı neden paylaşıyorum seninle
Neden her korkunun bir kısmını da senin için duyuyorum
Neden büyüdü içimdeki korkularım seni tanıdıktan sonra
Neden terlemeye başladım
Neden senin içinde korkuyorum her çaresizlikten, haksızlıktan…
Sevgi denen duygu bu mu? ”
I. Amcam
İncelmiş
Bıyıklarını kesmişler onun
Dökülmüş saçları
Olmasa çocukları
Olur, muydu dayanacak bir duvarı…
Yalnız olmak iyi hoşta
Düşünce elden ayaktan
Muhtaç oluyormuş tutunacak bir duvara…
II. Terlik
Tebrikmiş
Terlik değil
Ama terlikte güzel isim şiir için
Not almalıyım kendime…
III. Kızılay'da saat 16.30
Güzel şey konuşmak bunları
Anlamak / anlaşılmak
Dinlenmek / dinlemek…
Var olduğunu bilmek
Görmek, gördüğünü sevebilmek, sevebildiğin için fikir telakisinde bulunmak, müdahil olmak…
IV. Hastalıklar
Osman Gevrek hastanede yatıyordu
Ceyda Hanım evde
Aslı hanım zor yürüyor çekindim açıkçası ne olduğunu sormaya
Sen İstanbul'da yattın dün hastaneye
Bense inatla ayaktayım
Ama ne kadar dururum bilmiyorum…
V. Müdahale Mi?
Zühtü beyden de bahsetmek istiyorum sana
Bir ben takardım kafayı böyle olaylara
Müdahale olmaz edebiyata
Hem fikiriz
Güzel fikir müdahil olmaksa…
VI. Mete Beye Dâhil Not…
Ben bir nehir gibiyim
Su sürüklerse giderim
Rüzgâr çıkarsa dalgalarım artar…
Hesaplayamam bazı şeyleri
Nede olsa sadece şairim ben
Değilim ki matematikçi…
Bir rüzgâra tutundum gene
Bir limana attı beni
Bir dost bulduk limanda…
Bir pencere olarak anlata bilirim onu
Her açtığında farklı bir manzaraya sahip…
VII. Kendime Dâhil Not…
Yalnızlığa karar veremedim
Korkularım buldozer gibi
Her farklılık korkutuyor artık…
Her korkumda senin içinde korkuyorum…
VIII. Sana Dâhil not
Bu mektubun neredesindesin
Ben her şeyimde bir parçan olmasını istiyorum…
Mektup XVIII Hayattan Mektuplarım; Aşk Üzerine İtiraflarım
Ayçiçeğim benim…
Nedenlerim var sana yazmak için bu mektubu…
Nefret et istiyorum benden…
Çünkü bırakmaya alışık değilim ardımda kırıntılar
Hiçbir yolun bana çıkmasın
Hiçbir umut olmayayım ben…
Ben uzaktaki görmediğin bir şehrin yabancı şairi
Sadece beni sen kendi şehrinde tanıdın
Oysa ben sevmedim seni
Hatta ben hiçbir kadını sevmedim şiirden fazla
Yazmak için sevdim seni ben…
Yalnızlık öyle bir şeydir ki
Bunu benden iyi bilemezsin
Duvarlar adam olur konuşur senle
Karanlıktan buğulu düş insanları yaratırsın…
Senin adını kullanarak yazdığım şiirler
Her biri senden çaldığım duyguları temsil eder
Beni farz et ki seni takip eden kap kaçı çocuk
En az onun kadar günahkârım bu konuda…
Beklide daha fazla…
Bende yazdım senin için kötü şiirler
Her erkek kadar kötü duygular besledim
Bencildim
Duygularım hep bencil
Hep bencil olacak bunu da biliyorum…
İyi şiirlerimde oldu
Onlarda senden kalan benim içindeki aydınlık
Bir melek değilsin sen
Bende şeytan değilim
Her insan bunu yapar
Her insanda bunu yapacak
Hayatın matematiği bu…
Ama Ayçiçeğim benim, sana ilk defa böyle hitap ediyorum bunu biliyorsun…
Ben ölümüne sevemem bir kadını, yalanlar söylemem söylediğim her şey gerçekti bunu sende anlayacaksın.
Ve yapmayacak hiçbir erkek benim yaptıklarımı sana, çünkü hiçbir erkeğim menfaati olmaz senden benim kadar.
Seni sevmedim ben sadece şiirleri sevdim
Ama onları karanlıkta benle konuşan duvarlar yazdıramazdı
Sen sadece bir kobaydın bu denklemede…
Acıdır hayat, gerçekler acıdır ama
Gözlerini kapatırsan görmezsin olarıda
Sevdiğini söyleyenler
Ya bilmiyor sevmeyi
Yâda bu yalan inandırmışlar kendini…
Unutma şunu ayçiçeğim
Kimse kendinden çok sevemez başka birini…
Vatan değilsin ki…
Vatan gibi seveyim seni...
Ama unutma bunları Ayçiçeğim
Yaz aklının bir köşesine
Bir yerde gördüğünde beni
Bil ki yeni bir kobayım var…
Ben seni hiç sevmedim
Hem de hiç
Ben seni sadece bana yazdırdığın kadar severim
Bir başkası onunla yattığın kadar
Bir diğeri onu beslediğin kadar
Vs. vs. vs.
Yani herkes bir şey için sever seni
Gözlerin için değil ama
Kızıl saçların içinde değil
Başka bir şeyin için
Yalnızca kendi için sever
Yalnızca kendi için…
Sen sadece karar verirsin beni neden sevsin diye
Yatmak için mi benle
Yazmak için mi?
Yaşamak için mi?
Tercih senin…
Ama ben gidiyorum
Şimdi bana yazdıracak bir başkası var…
Mektup XIX Eğer Korkmasam, Sevdiğimi Söyleyeceğim…
İki yüz
Karanlığın ortasında iki kadın yüzü…
Bir birinin aynası
Durağan bir sis kaplayınca gecenin örtüsünü…
Dur gitme…
Gecelerimin gölgeli kadın yüzü…
Otur benimle
Kiev şarkılarını mırıldan
Ağır bir devrimin göçüğü gibisin
Türkülerini savur gökyüzüme
Marş söyleyen çocuklar bitsin döktüğümüz gözyaşlarımızdan…
Emprayosyanel çelik gibi mavi ay yosması iki kadın yüzü
Parlak ve mavi
Akıyor gecemin içerisine illetli
Korkuyoruz radyo sesinden
Bir kitap cebimizde yakalanacağımızdan…
Ve hüküm yiyeceğimizden korkuyoruz on yâda on beş seneye
Eğer korkmasam
Sana, sana sevdiğimi söyleyeceğim…
Gel gece düşlerim ol
Sabahı aydınlatana kadar kal benimle
Ekim devriminden öyküler anlatalım
Umutlardan resimler çizelim
Özgürlük olsun içinde ağlamayan çocuklar
Duvarlara yapıştıralım resimlerimizi adına slogan deseler de
Biz biliyoruz onlar birer sanat eseri…
Adımız hep zapt-i külliyede anılır
İdrak eder gece kadınlar
İstasyonları süsler bir gün resimlerim
Gazetelerde manşet oluruz
Ve adımın yanında yazar vatan haini diye
Sen, sen sakın inanma…
Eğer bilseydim yetecek bu düzen umutlarımıza
İnsan gibi yaşamaya ve daha fazlasına
Çocuğumuza iyi bir yarın bırakmaya
Çalmayacaklar soframızdan ekmeği
Dara düşürmeyeceğim seni
İç çekmeyeceksin arzulamayacaksın yaşamayı
Eğer korkmasam
Sana, sana sevdiğimi söyleyeceğim…
Mektup XX Gitme Demiyorum Sana, Git
“Akıp gidiyor içimizden yaşam”
Tutsun diye beklerim kaç zamandır, bir anne şefkatiyle ellerimizi sevgi
Eğiliyor bir hanımefendi nezaketiyle önümüzde şimdi…
Bırak sürünsün biraz, kapansın ayaklarımıza
Yalvarsın biraz, dönüp bakmayalım biz suratına…
Ne güzel şeymiş hasret
Ne güzel şeymiş seni bekleyebilmek…
Hem sana açım, hem sensizliğe
Gitme demiyorum sana, git
Git ki daha çok sevebileyim seni
Varlığında seni özlemeyi özlüyorum…
Kâğıttan gemlerimi batırdın ırmaklarda
Katlamasını biliyor musun?
Sarı saman kâğıdından
Yazılı gazete kupürlerinden
Hey şeyi yarım olsun bizim sevdamızın
Her kes gibi yaşayalım aşkımızı
Gitme demeyişim ondandır beklide sana
Sen yokken seni daha çok sevebiliyorum…
Ne güzel şeymiş hasret
Ne güzel şeymiş seni beklemek…
Maktup XXI Gülmek Sana Yakışıyor
Kimine ağlamak yakışır
Hüzün bulutları gibidir gözleri
Kızarıktır kızılcık sopasıyla dövülmüş gibidir
Bakamazsın…
Kimi asık, ciddi olur
Kibirli bir hipopotam gibidir
Gözleri köstebek gözüne benzer
Açıktır ama görünmezler
Güzeldir ama iş görmezler…
Kimi Kivi kuşu gibidir
Nadide değerli ama aptal
Büyüler güzellikleri
Ama gülsen kucağına atlar…
Kimi Anka kuşudur
Kanatları Kaf Dağında
Ayakları basmamıştır yere
Yürümesini bilmez onlar seninle hayatın bahçesinde…
Ama anladım seni
Sen bir asumansın
Yedi telli bir farklı renkli gül tarlasından kopartılmış
Kelebekler toplamışsın yüzüne
Onda mı gülmek yakışıyor bu kadar sükûnetine
Gözlerinde bir köstebeğin gözleri gibi değil
Güzel ama işe yarıyor
Kalbinin aynası yansıyor gözbebeklerin…
Tasvir etmek tecellisi mümkün değil
Bir peri kızı olamazsın ya
Ben inanmam perilere…
Ne güzel şey paylaşmak saatleri seninle
Günler olsun isterim hatta yıllar
Ama zaman ah zaman
İzin vermez ani kararlara…
Bir değersiz Hint parası gibi
Koyar saman yerine
Senide harcar beni de düşüncesizce…
Biraz daha zaman ver bana
Biraz tanıyalım zamanı
Bakalım yolumuz hangi kavşak
Yürüye bilir miyiz ortak…
Mektup XXII Şair
Kaç gün oldu
Cuma, Cumartesi, Pazar
Kasım, Aralık
- Ve daha neler
Duymadım sesini
Başka bir kadın var numaranda
Yokmuşsun güya sen orada…
Yoruldum
Çıkarasım geliyor şu insanlık gömleğimi üzerimden
Kanımca bir başka ses yankılanıyor odanda
İnan ki sevmedim başka bir kadını
Benim rutin halim bu değil yani
Seni sevmek için nedenlerim var
Üç günde sevilmez bir insan
Sevmek ülke politikaları gibidir
Hali ile anlamak lazım
Elleri, gözleri, dudakları için sevilmez hiçbir kadın
Eller bulunur elbet
Gözlerde öyle
Diğerleri de
Bir meltem değil bu anladım
Değip saçlarıma havalandırıp gitmeyecek…
Bazen konuşmak istiyor insan
Tahtayla değil, duvarla, sandalyeyle, masayla değil
Onların hiç biri anlamaz sana anlatmak istediklerimi
Çekinmeden anlatmak istiyor insan
Sana anlatabilmek istiyor…
Kimse karşılıksız sevmez canım benim
Benimde belki kendimce nedenlerim var
Her ruhun bir bedene
Her şiirin bir isme
Her şairin bir periye ihtiyacı var…
Kimse demedi bana perilerin zar gibi ince kanatları olduğunu
Yâda söylediler ben inanmak istemedim…
II. Hasret
Ama diyorsun ya
Belki bende olurum bir şair
Ama senin şair olmanı istemem
Dur…
Yanlış anlama beni kıskandığımdan değil
Nazım demiş ya:
“yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”
Her şair aç ölür canım benim
Kimi sevgiye
Kimi insanlığa
Umuttur onları öldüren, yalnızlıktır
Duvarlarla konuşarak ölürler
Kimi de toprağına, ekmeğine, vatanına aç…
Orhan Veli ye bak canım benim
Hani beni de ona benzetiyorsun ya
Nasıl ekmeğe tuza aç şiirlerinde
Orhan Veli anlamış bunu
Ne vaktinde
Nazım anlamış, nede Attila İlhan, Namık Kemal
Bir de Neyzen anlamış
Ondan delirmiş…
Bir şair olmanı istemem senin
Şairler hasrete rotalıdır
Sen olsan bir başka şeyin hasretini çekerim
Örneğin insanca yaşata bilmeği seni
Ama sen
Hiçbir erkeğin gölgesinde kalacak kadın değilsin,
- Biliyorum bunu
Beklide bundan güveniyorum sana, bu denli
Beklide bundan seviyorum seni…
III. Turuncu Lambalarım
Dedim ya…
Bazen konuşmak istiyor insan
Ama yalnızlık çaresiz
Pencerelerde duraksıyorum
Liman gibi, durak gibi
Ama hep karanlık
Şehrin ışıklanmasından korkuyorum canım benim
- Turuncu renklerini kaybediyorlar
- Turuncu lambalarım
İnsanların gözleri parlıyor karanlıktan
Hele iki sevgili geçse
Uzunlarını yakmış otomobiller gibiler
Kuyruklu yıldızlar gibi iz bırakıyorlar
Gel de konuş, gel de konuş kendinle…
IV. Şair
Yoruldum
Dublin de bir deniz fenerine gel-git yapmaktan
Bazen Stephen Kings'in rüya canavarlarına benzetiyorum kendimi
Hani çocuklardan nefeslerini çalan
Ben ise bir mıknatıs gibiyim
Duyguları çekiyorum üzerime
Üzerime giydiğim bu ceket
Ağır zaten
İyice ağırlıyor insanlığın kirinden
Çıkarmalı mıyım sence artık, asmalı mıyım askıma?
Bir giyotin ver öyleyse bana
Hunharca öldüreceğim içimde ki çocuğu
İsimsiz şiirler yazmasın artık
Anlıyorsun değil mi beni?
“Zaten bir sen anlıyorsun”
V. Sana Gelince
Korkuyorum canım benim
Korkuyorum senden
Bu zor bir itiraf
Ama buna hakkım olduğuna inanıyorum
Ve kaçıyorum korkularımdan
Numaramda bir kadın karşılar seni şaşırma sakın
Bu aralar sadece ulaşamayacağını söyler sana
Ama inan bana
Sıkılacak oda
Yok diyecek bir süre sonra
Yok diyecek böyle biri burada
Bu numarada yaşayan yok, yok diyecek…
Neyse canım benim
Benim neyseler imi bilirsin
Anlatmıştım sana
Benim canım tütün istiyor gene
Sana söylediğimden beridir içmiyorum
Ama başım ağrıyor artık…
VI. Periler
Şairlerin kanatlı ilham perileri olurmuş
Yalan söylemişler bana
Kandırmışlar beni
O perilerin kanatları yokmuş
Her peri giderken yanında birçok şiir götürürmüş
Öyle değerlisin ki bütün şiirleri mi veriyorum sana
Attila İlhan'ın vardı Aysel'i
Nazım'ın saman sarısı saçları gözleri mavi dediği bir peri
Orhan Veli'nin İstanbul'u vardı
Neyzen'in hiçbir şeyi olmadı
Ben benim kini arıyorum
Unutma bir tek Neyzen delirdi…
Mektup XXIII Yabancı Bir Şehirde Tanıdığım Bir Kadın İçin Yazılan Mektuplar…
İlk Mektup
Havada bir acayip
İçimde
Soğuk muyum? / sıcak mı?
II. Mektup
“Canım”
Esmer bir güvercini anlatıyorum ne vakittir sana
Özgürlük gibi sade
Ama bitişik tümleçli
Ne vakittir bir şey var içimde
Söylemeye çekiniyorum…
Seni Seviyorum galiba
Yâda seni sevmeye alışıyorum…
Daha erken bunu biliyorum
Ama gittikçe, gittikçe sabırsızlanıyorum…
III.
(Cumartesi Dip Notları)
Müzakereden çıkan adam
Elindeki / metindeki / maddeleri
Okuyor bir ve bir
Ben
Sevdim hep şımarık kadınları
Hep aldattım bu güne kadar kadınlarımı
Ama hiç yalan söylemedim onlara
Güzelliklerini söylerken bile
Ayrılırken bile…
Hep yaşamak için daha önemli nedenlerim oldu onlardan
Hiçbir zaman sevmedim ölümüne
Bu yalanı da söylemedim hiç birine
Hep onurlu bıraktığıma inanırım onları
Hep onurlu olmalarını bekledim çünkü yanımda
Hiç zengin olmadım ben
Cebimde çok param olmadı
Hep çalıştım yaşamak için
Hiç birini götüremedim birinci sınıf lokantalara
Ama gelimden gelenide yapmaya çekinmedim asla…
Hiç kendime bakmadım
Evden çıkarken aynalara takılmam
Dağınıktım yanlarında
Paspal ve çirkin
Her biri her gününde benden güzeldiler…
Ama birçoğu içimi görebildiler…
Sen
Şimdi yabancı şehrin tanıdığım kadını / sen
Uzak ara mesai saatlerimde girdin hayatıma
Anlaması zor biliyorum beni
Zaten ellerine değiyormuş bir başkasının eli…
Bırak da kıskanayım o eli…
İsterim ki aydınlığım ol
En azından deneyelim beraber savaşmayı…
Gülmek ne hoş şeydir bilir misin?
Ağlarken gördüğümde ilk ve tek sefer gözlerini
Nasıl kaçırdığı mı içimden ağlamak duygusunu
Nasıl anlata bilirim sana
En zor şiirlerimi yazıyorum zaten adına
Anlatması ne kadar zor seni…
IV
(Hisarönü'nde ki Çarşamba)
……………………
Susmak ne zor şey
Susmak
……………………
Ben susmadım
…………………...
Umarım affedersin beni
……………………
Ama derim bir iç çekiş bu
Bir sel deriş
Gecikmedim
Benim için erken
Bilmende fayda var artık
“Sevmeye başladım seni”
Bende yeni öğreniyorum kusura bakma
Bana da yeni söylediler…
V
(İçimde Kabaran Eski Ben)
Çok terledim kazanmak için
Hep bir rakibim oldu
Her alanda
Her yerde
Kazandığım kadar kaybettim
Ama hiç kaçmadım meydandan
Kaybettiğimi de kabul ettim
Kazananı da tebrik ettim…
Şimdi içimde gene buldum bu çocuğu
İzin ver diyorum
Savaşmama…
O çocuğun düşleri vardı
Mutlu düşler
Umutlu düşler…
Anlatacağım zamanla hepsini hatırladıkça sana
Ama ne olur mülteci muamelesi yapma bana
Vizeyi aldım ziyaret için
Oturma izni için müzakereyi çok görme bana…
Mektup XXIV Yansa da Ellerimiz Biz Tutalım Umudu
Tükenmek olmaz
Küsüp mum alevine
Kafayı çekip Karen'le
Bor Oteline sermek çıplak göğüslerimizi çocukluklarımızın…
Olmaz, olmaz meneviş mavisi gemilerin paslı gövdelerinde
Ay ışığı tutmak denizden
Ruhunu asamaz insan bedeninden çıkarıp elbise askısına
Biliyorsun gelemem Piare Loti'ye
Özgürlük Caddesinde yarıştıramam bir tramvayla sevgimi
Çiçek Paşasında bekleyemem cumartesileri seni
Yahut her aklıma estiğinde alıp götüremem seni Bakırköy'e yahut Taksim'e
Ufacık bir yıldız, yıldızlardan bizim dünyamız
İnsancıklardan bir insancık sadece ben…
İbret al kendine karıncayı diyorum bazen
Bilmiyor dünyanın ne denli büyük yahut yıldızlardan bir yıldız gökteki parlayan ışıklar kadar ufak olduğunu…
Bense biliyorum bunların her birini tek ve tek
Dünyayı büyük düşünürsek ikimizde düşlerimizden korkuyor buluruz
Sıkışıp ruhlarımızın pas duvarlarına ömrümüzü
Seyrek düşen kar tanesi gibi mutluluklarımızın hiç dedirmeden birbirine erimesini izleriz birlikte…
Yahut öğrenip yıldızlardan bir yıldız olduğunu dünyamızın
Ufacık olduğunu
En azından yüreklerimizden ufak
Birleştirip birbirine değmeden düşen inatçı kar tanenini yuvarlayıp kartopu yapmayı örenip
Yürürüz el ele kendi aydınlığımıza…
Söz vermem hiçbir şey için
Biliyorum çünkü bende insancıklardan bir insanım
Etten bedenden ve kemikten
Çıkarıp aşamam ruhumu askıya bedenimden
Amma beşlersen eğer inatla içimde horladığım ateşi
Büyütürüz o kadar aydınlığı
Ve
Aydınlığımızdan doğar mutluluk çocukları
Eğer inanırsan benimle buna sen…
Tükenmek olmaz
Küsüp mum alevine
Çekip kafayı Karen'le
Bor Otelinin rüzgârlı avlusuna sermek çıplak göğüslerini çocuklarımızın…
Bor Oteline sermek çıplak göğüslerimizi çocukluklarımızın…
Olmaz, olmaz meneviş mavisi gemilerin paslı gövdelerinde
Ay ışığı tutmak denizden…
Ben güneşi gördüm gözlerinde
Tuzlu denizde ay ışığını aramaktansa
Bir nehir gibi gözlerin
Eğilip avuç avuç içmek istiyorum mutluğunu…
Kana kana susadım
Gel artık
Yeşil düşlere gebe ömürlerimizden
Yeşil umutlar doğuralım seninle…
Dünyayı küçük düşünelim
Yuvarlayalım kar tanelerini
Kocaman olsun bir kartopu
Gibi umutlarımız olsun…
Yansa da ellerimiz mum alevinden gel biz gene de tutalım umudu…
Mektup XXV Neden Şiir Yazarım
Gün gelecek
Anlayacak insanlık
Biz basit insanlar
Yaşarız her insan gibi
İki elimiz var
İki ayağımız
İki gözümüz
Bir ağzımız var
Uzaylı falan filanda değiliz
Yaşamak kavgasına düşmüşsüz
Unutmuşsuz birçok şeyi…
İşte bundandır şiir yazarım
Görsünler benden sonra gelenler
Yaşmak ne tezat meziyet
Aş iş
Benim neslimde böyle
Kundakladılar insanlığı daha beşikte
Gözleri kör halkımın
Halen mutlu mesut yaşıyorum sanıyor
Yâda bunlar bir başkasının kendine vermesini bekliyor…
Her şiir gibi yazamıyorum nedense bu şiiri
Aslında bu şiirde değil
Bir tasarruf beklide
Bildiğim en sade dilde…
Biz düşünmüyoruz artık
Günü kurtarma derdi bu
Hep yakınıyoruz amma
Öylece otuyoruz
Allahtan istiyoruz ama
Almak için sadece bekliyoruz…
Zenginlerimiz ya dolandırıcı
Yâda hırsız
Yani basit işçilik
Kolayı işin…
Elleri nasır tutanlar
Yağda pasta kömürde tarlada çalışanlar
Her biri birer şair gibi açlar…
Neden şiir yazıyorum
Çünkü umutlu değil gözlerim geleceğe dair
Evlendim diyelim
Çocuğum oldu
Utanarak bakacağım yüzüne
Sana iyi gelecek veremedim diye
Amma yok bunda benim kabahatim
Diyemem ki düzen böyle…
Nasıl anlatacağım Mustafa Kemal'i ona
Demez mi?
Nerede Mustafa Kemal'in kurduğu devlet
Neden peki özgür değil insanlar
Neden aç sefiller
Mehter takımı gibi de değiliz biz
İki ileri bir geride yapmıyoruz
İki geri bir ileri belki…
Mektup XXVI Eylül-Can 'Benim Mavi Oğlum'
Ey Eylül-Can
Benim mavi oğlum
Ruhumun yamağı
Deli yanım, öfkem benim...
Ne oldu Eylül-Can
Ne oldu bize mavi çocuğum
Terleyen avuçlarımız
Sokaktaki gazoz kapağından mutluluğumuz
Penceremdeki yalnızlığım ne oldu
Ne oldu Eylül-Can...
Derin bir iç çektik
Katran karası bir öfke sardı gözlerimizi
Sessizlik bozulsa sıkıvereceğiz birbirimizin gırtlağını
Oysa biz sevmedik mi birbirimizi toprak gibi
Su gibi sevmedik mi, orman gibi
Eylül-Can
Hadi kalk, hadi doğrul yerinden
Sana ihtiyacım var
Eylül-Can
Savaşmak için daha umut var
Aydınlık için
Gün için, güneş için
İnsanlık için umut var
Kalemsiz yaşayamazsın sen
Elsiz ayaksız yaşamak gibi
Yazmadan yaşayamazsın sen...
'Açtık kafesteki kuşun kapağını
Ama uçmadı
Hadi bir gayret et
Hadi bir el ver bana
Kalemin olsun öğretmen
Sen hiç uçmadın biliyorum
Ama uçmayı öğretmeliyiz o kuşa
Özgürlük için, yaşamak için, umutlarımız için
Düşlerimiz, hayallerimiz ve bir sürü şey için
Uçmayı öğretmeliyiz o kuşa
Yaşamak için'
Hadi Eylül-Can
Ha gayret benim mavi oğlum
Güneş yakın
Aydınlık, umut ve daha birçok şey
Ölmekten korkmayalım
Yorulmaktan
Bizim olan için
Dayan
Dayan
Dayan
Biraz daha gayret et
Biraz daha gayret
Daha gayret
Gayret
Et...
Mektup XXVI Eylül-Can İle Seni Konuşmak
I Rast Taksimi
Çatladı kamış
Rakının bardağından
Ney kokusu okşadı akşamımızı
Üstadın dudaklarından…
Ben döküldüm gene
İklim hazan
Yalnızlıktan mı dersin
Seni anlatamamak mı?
Bere atıyorum artık evde
Palto giyiyorum
Ve
Eldiven…
II Eylül-Can
Sızmamı bekliyor Eylül-Can
Gene derin daldım hayata
Anlatırken seni
Gözlerim boş bir çerçeve gibi…
III. Garip
Şairin garibidir
Aşk-i ateşe döşen
Cehennemini yaratır
Mecnun'a dönen…
Leyla'sını arar şairin garibi
Kâh rakıda
Kâh şarapta…
IV. Münakaşa
Ben miyim garip
Söyle
Söyle
Benim mavi oğlum Eylül-Can
Tuzlu pelte gibi sallanır olduk
Murat idik, Mecnun olduk
Neyzen'e düştük
Neyzen'den bin beter olduk…
Kalk Eylül-Can kalk
Mevsim hep hazan değil ya
Ben hep garip
Bir ben virane
Bir ben zebun…
Söyle benim mavi oğlum
Reise kaftan giydirdikte
Gemiyi karaya oturttu
Sevdik sevmesine de
Yoksul kaldık dermansız illette…
V. Tasvir
Güneşi tutarsan yanar elin
Hattını bilmezsen
Öğrenirsin günü gelir…
Mey dökülür şasenden
Bütün aydınlıklara inat
Karanlık yürür içimden
Veysel'i bilirim
Amma sazım düşer elimden
Adını bilirim
Lakin çıkaramam dilimden
Bir şarkı tutulmuşsum
Musiki-î Munir Nurettin Selcuk Efendiden
Aşkına düştüm birden
Mecnuna döndüm onun yüzünden
Gayri cevap isterim tez elden…
Kayıt Tarihi : 21.6.2007 15:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Ellerine zamanı giyinmiş
Saçların biliyorum yorgun bir rüzgâr artık
Bir söz verdim biliyorum
Ne yazık ki verdiğin sözü bile tutamıyorum
Beni azat et
Yorgunum...
Ansızın bir sabah gelirim
Bir rüzgâr vurdu dersin kapıma
Bir anlık silik bir hayal gibi geçerim
Bir düştü dersin adıma...
Şimdilik hoşça kal
Ellerini sıcak tut
Sadece üşüdüm
Sadece yorgunum...
Ne güzel bir mektup bu böyle... Hayatı yüreğinde saklayan, yüreğinden döken....
Hayata mektup... bu kalemin ustalığını gösteriyor... yüreğin şairliğini...
Çok beğendim. Tek kelimeyle harika
Kutluyorum
Saygımla
TÜM YORUMLAR (1)