Hastanenin acil kapısına doğru bir ticari taksi hızla yaklaştı.Şoför kendi kapısından acele inerek arka kapıyı açarken diğer kapılardan birinden bir erkek, diğer kapıdan da yaşlı bir kadın indi. İnenlerin fakir ve bakımsız oldukları her hallerinden belliydi.
Şoför koşarak hastane kapısından içeri girerken;
-sedye sedye…
diye bağırıyordu.Biraz sonra iki görevli elleriyle ittikleri sedyeyi arabaya yaklaştırdılar. Arabada genç bir kadın feryat içindeydi ve yavaşça doğruldu. Kollarından tutanların yardımıyla sedyeye bindi. Ardından hastaneye doğru götürüldü. Genç kadın hamileydi, belli ki sancıları tutmuş acı çekiyordu.
Yanındaki yaşlı insanlarda hasta ile beraber telaşlı bir halde hastaneye girdiler.
Hastanede görevlilerden başka kimseler yoktu. Onlarda uyur uyanık oturuyorlardı.
Vakit gecenin yarısını geçmiş, saat dörde geliyordu. Burası İstanbul’un kenar semtlerinden birinde küçük bir ilçe hastanesiydi. Gündüz bile fazla kalabalık olmazdı.
Buruk tatlar vardır, ağızda şurup giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Ufkunuzda camları göksel konağının
Ve bir yaz aksamı buhurdan gibi tüten
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta