Hayatın İçinden Şiiri - Mehmet Macit

Mehmet Macit
337

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Hayatın İçinden

Hastanenin acil kapısına doğru bir ticari taksi hızla yaklaştı.Şoför kendi kapısından acele inerek arka kapıyı açarken diğer kapılardan birinden bir erkek, diğer kapıdan da yaşlı bir kadın indi. İnenlerin fakir ve bakımsız oldukları her hallerinden belliydi.
Şoför koşarak hastane kapısından içeri girerken;
-sedye sedye…
diye bağırıyordu.Biraz sonra iki görevli elleriyle ittikleri sedyeyi arabaya yaklaştırdılar. Arabada genç bir kadın feryat içindeydi ve yavaşça doğruldu. Kollarından tutanların yardımıyla sedyeye bindi. Ardından hastaneye doğru götürüldü. Genç kadın hamileydi, belli ki sancıları tutmuş acı çekiyordu.
Yanındaki yaşlı insanlarda hasta ile beraber telaşlı bir halde hastaneye girdiler.
Hastanede görevlilerden başka kimseler yoktu. Onlarda uyur uyanık oturuyorlardı.
Vakit gecenin yarısını geçmiş, saat dörde geliyordu. Burası İstanbul’un kenar semtlerinden birinde küçük bir ilçe hastanesiydi. Gündüz bile fazla kalabalık olmazdı.
Homurdanarak gelen bir hemşire hamile kadını sedyesi ile beraber alarak koridorun ilerisinde, kapısında doğumhane yazan bir odaya götürdü. lakin genç kadının inlemeleri feryatları kapıdan dışarıya geliyordu. Kayıt memuru uykulu uykulu bir vaziyette yaşlı çifti yanlarına çağırarak kimlik işlemlerini yapmaya başladı. Hem soruyor, hem azarlar gibi konuşuyordu. Orada nöbetçi memur olduğunu unutmuş, uyku sersemliği ile ne dediğini bilmeden karşısında yoksul oldukları belli yaşlı insanlara tepeden bakar gibi bakıyordu.
-Bu saatte ne işiniz var,
der gibi lakayıt tavırlarla işlemini bitirip tekrara sandalyesine uzanmak istiyordu.Nitekim kayıt işlemi biter bitmez ortadan kayboldu. İhtiyarlar hastanenin ıssız koridorlarında bir müddet dolaştıktan sonra, hemşireye bir şeyler sormak için hemşire odasının kapısını çalarak içeri girmek istediler fakat, daha içeri girmeden hemşire azarlar gibi onlara;
--daha doğuma var ne acele etinizde hemen geldiniz,oturup bekleyin,
diyerek hasta yakınlarına çıkışıp kapıyı kapattı.
İki ihtiyar telaş içinde derinden gelen feryatların ıstırabı ile oturmadan öylece bir ileri, bir geri, koridorda dolaşıp durdular. Zaman geçmek bilmiyordu. Bu arada sabah ezanı okunmaya başlamıştı. ihtiyar adam kızgın bir şekilde tekrar hemşire odasına gelerek,
-hemşire kızım, doktor yok mu hastanede, gelinim çok acı çekiyor bir doktor çağırsanız?
Hemşire;
-Akıl verme amca, daha doğuma var aceleniz ne böyle.
diye cevapla adamcağızı yine tersledi.
Odadan gelen feryatlar uzadıkça yaşlı kadın gözleri iki çeşme ağlıyor, adam ise içinden mırıldanarak Allah’a dualar ediyordu.
Zaman çok geçmiş, hamile kadının odasında gelen sesler azalmıştı.
Hastane içinde, işe başlama saati olduğu için bir hareketlilik başladı. Yerinde bir türlü duramayan yaşlı adam, bir süre sonra beyaz önlükle koridorda yürüyen, doktor olduğu kıyafetinden belli genç bir adamın yolunu kesti.
-Oğlum bir bak hele,
Doktor bir an durakladı.Sesi oldukça titreyen ve merhamet bekler gibi konuşan adama döndü.
-Buyur amca?
-Oğlum gecenin dördünde hamile gelinimi getirdik buraya. Kızım sabaha kadar feryat etti. Hemşireler daha zamanı var deyip doktor çağırmadılar, doğru dürüst ilgilenmediler.
Gelinimin nicedir sesi çıkmaz oldu bir bakarmısınız evladım?
Yaşlı adamın sesi öyle derinden gelmişti ki, genç doktor bir an adamın gözlerine baktı, nedenini bilmediği bir duyguyla yüreğinde bir burukluk hisseti ve hızla doğumhaneye yöneldi.
Bir iki dakika sonra kapıyı açarak;
-hemşire hemşire…
diye bağırmaya başladı.Rengi bembeyaz olmuş, yüzü kızgınlık ve üzüntüyle karışık bir hal almıştı. Hemşireler koşarak yanlarına geldiğinde;
-Allah belanızı versin o..pular burada kadın can veriyor siz hala vakit var diyorsunuz. Çabuk hastayı ameliyathaneye alın, Doktor Hilmi Bey’e de haber verin.
Bir koşuşturmaca başladı.Sedyeye alınan gelinin rengi solmuş, feryatları dinmişti. Zayıfça nefes alıyor ve solgun bakışlarla etrafına bakıyordu.
Yanına gelen kayınvalidesini, ve kayınpederini belki de tanıyamamıştı. İki ihtiyar gözyaşları içinde kötü bir şeyler olduğunu anlamışlardı. Gelinin sedyesinin ardından bir müddet gittikten sonra bir oturağa oturup öylece kalakaldılar.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini dahi anlamadan birden karşılarında yine o genç doktoru buldular. Doktor yavaşça yanlarına otururken yaşlı adamın elini tuttu. Çok üzgün görünüyor ve nasıl konuşacağını bilemeden öylece yüzlerine bakıyordu. Neden sonra;
-Allah rahmet eylesin amca, kızınızı kurtaramadık çok bitkin düşmüş zavallı, neredeyse çocukta gidecekti, son anda onu kurtarabildik.
Ortam buz gibi olmuştu. Yaşlı insanlar artık ağlamanın verdiği yorgunlukla ve şaşkınlıkla susmuş öyle doktoru dinliyorlardı.
-Bir oğlan torununuz oldu, gözünüz aydın diyemiyorum, yetim kaldı zavallı çocuk. Babasına haber verin, siz yorgunsunuz gelsin diğer işlemleri yapsın.
İşte asıl ağlama ve feryat o zaman başlamıştı. Yaşlı kadın ağıt yakar gibi güzel bir sesle doktora dönerek;
-Ah güzel oğlum,evladım, oğlumu altı ay önce bir iş kazasında kaybettik. Bebeğimiz hem öksüz, hem yetim şimdi, oy…oy…
Adamında kadından farkı yoktu. Sadece yaşlı ve solgun gözlerle etrafına bakıyor ellerini ovuşturuyordu. Dudaklarının arasından aynı cümleyi tekrar edip duruyordu.
-Allah’ım ne suçumuz vardı bizim, bu acıları hak edecek ne yaptık…
Doktor bir müddet bu yakınmayı dinledi. Yaşlı adamın dudaklarından gelen bu cümle üzerine;
-Yapma öyle amca, yapma. Biliyorsun ki Peygamberimizde hem öksüz hem yetimdi. Allah’a isyanda bulunma. Vardır bunun da bir hikmeti.Şimdi siz burada bekleyin ben bütün işlemlerinizi yaptırıp bebeği size getireceğim.
Diyerek yanlarından ayrıldı.
Aradan yine bir süre geçtiğinde Doktor kucağında bebekle yanlarına geldi.
-Bebeğe babasının adını verdik,
dedi. Allah uzun ömür versin. Şimdi siz evinize gidin cenazeniz öğleden sonra evinize gelecek orada defin işlemlerini yaparsınız.
Yaşlı çift kucaklarında yeni doğmuş nur topu gibi güzel bebekleriyle, buruk bir mutluluk yaşayarak evlerine doğru hareket ettiler.
Cenaze Doktor’un dediği saatte eve gelmiş, ikindi namazının ardından komşuların yardımıyla mezarlıkta kocasının yanına defnedilmişti. Evde hüzün ve gözyaşı vardı. Ama dünyaya gelen birde bebek.
Cenaze arabasının eve gelişi ve defin işlem bitene kadar Doktor Kamil uzaktan uzağa yapılan işlemleri seyretmiş, ardından sessizce mezarlıktan ayrılmıştı.
Aradan üç gün geçmişti ki bir akşam yaşlı çiftin kapısı çalındı. Taziyeye gelen komşulardan birisi kapıyı açtı, geleni tanımıyordu, fakat içeri buyur etti.
Genç bir adam sakin ve üzgün tavırlarla selam vererek gösterilen yere oturdu.
Hoş geldiniz seslerinin ardından Yaşlı çift, Doktor’u tanımışlardı. Yüzlerinde gülümseme ile ona sevgilerini anlatmak isterken yaşlı adam,
-Oğlum Allah senden razı olsun, bizim acılı günümüzde elimizden tuttun, Allah’ ta bir acılı gününde senin yanında olsun dedi.
Ve eve gelen komşulara Doktor’un gösterdiği insanlığı anlattı.Aradan çok geçmemişti. Evde de fazla insan da kalmayınca Doktor yaşlı amcaya dönerek;
-Amca müsaade ederseniz babasının adını alan Ahmet’i ben evlat olarak almak istiyorum. Sizleri soruşturdum pek kimseniz yok, sağlığınız çok da iyi değil. Ben torununuzu kendi evladım gibi bağrıma basıp büyütmek istiyorum.İstediğiniz zaman onu görebilirsiniz. Sık sık ziyaretinize getiririm. Şimdi bekarım yakında evleneceğim. O zaman evde genç bir annesi olacak ve Ahmet’e çok iyi bakacak. Bende sizin torununuz gibi, altı aylıkken annemi, on yaşımda babamı kaybettim. Allah uzun ömür versin dedem beni büyüttü. Maddi durumu iyi olduğu için güzel okullarda okuttu.
-Ne dersiniz?
Evde derin bir sessizlik. Yaşlı insanlar sevinsinler mi, üzülsünler mi? Evlatlarından kalan bir yadigar torun, ama diğer yanda yoksulluk ve yaşlılık.
Doktor tekrar söze başladı.
-Siz düşünün.Üç gün sonra nişanlımla tekrar geleceğiz. O zaman kesin kararınızı verirsiniz.
Doktor yaşlı insanların evini ziyarete giderken, henüz bu konuyu nişanlısı ile konuşmamıştı. Onun nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Nişanlısını çok seviyor fakat nedenini bilemediği garip bir duyguyla, yeni doğmuş bebeği büyütmek istiyordu.Kafasında karmaşık düşüncelerle ertesi günü nişanlısını görmeye gitti.
Nişanlısı yakındaki bir okulda sınıf öğretmeni olarak çalışıyordu. Bir tesadüf eseri tanışmışlar ve daha ilk karşılaşmalarında aralarında sıcak bir yakınlaşma ve sevgi seli oluşmuştu. Nişanlısı olan Aslı, merhametli, sevgi dolu bir insandı. Mesleğini ve çocukları çok seviyordu. Ama bu durum başkaydı. Bir başkasının çocuğunu alıp büyütmek. Hem de daha henüz evlenmeden ve çocuk yapmadan.
Doktor Kamil böyle düşünceler içinde, okulun çıkış saatinde, heyecanla Aslı öğretmeni bekliyordu.
Aslı gerçekten güzel, hanım hanımcık bir kadındı. Çok sade fakat güzel giyinirdi. Hele masum bakışları yok mu? Belki de Doktor’u etkileyen bu bakışlardı.
Aslı kapıda bekleyen nişanlısına şöyle bir baktı. Kamil bu gün bir farklıydı. Sanki çok önemli bir şey olmuş gibi dağınık, şaşkın ve heyecanlıydı.
-Hayırdır Doktor Bey, neler oluyor kuzum, bu ne hal?
Doktor bir müddet sustu. Nişanlısının elini sıkıca tuttu ve yürüdüler. Aslı bir şeyler olduğunu anlamıştı, fakat nişanlısının başlamasını bekliyordu.
Yakındaki parka oturdular. Doktor birer çay söyledi ve derin bir nefes aldı.
-Seninle çok önemli bir meseleyi konuşacağım Aslı, fakat nasıl diyeceğimi bilemiyorum.
Aslı sakin bir sesle;
-Anlat Doktor, çekinme.
-Doktor hastanede yaşanan olaylardan başlayarak, en incesine kadar bir bir anlattı. Sadece bebeği almak isteğini sakladı. Duygulu, mahsun ve sanki suçlu bir havası vardı.
-Hadi Doktor seni bu kadar etkileyen olayı henüz anlatmadın, söyle aşkım sıkıntın ne?
Doktor Aslı’nın gözlerinin içine baktı. Bu kadını çok seviyordu. Onu kaybetmek istemiyordu. Fakat aklı bebekteydi. Kendi yaşadıklarının etkisinden olacak ki, bebeği büyütme isteğini yenemiyordu.
-Aslı dedi,
-Aslı ben bu bebeği bizim büyütmemiz için dedesinden istedim. Biliyorsun benim hayatımı. Yalnızlıklar ve ana baba hasreti içimde öyle bir yangın ki, bu bebeğinde aynı duyguları yaşamasını istemiyorum. Onu alalım, anası babası olalım, ne dersin?
Aslı biraz şaşkın, biraz tuhaf bakışlarla nişanlısına uzun uzun baktı. Kamil’i çok seviyordu. Ondan önce hayatında kimse olmamıştı. Onun duygulu, merhametli ve mücadeleci halinden çok etkilenmişti. Belli ki bu bebek onun için çok önemliydi. Düşündü, düşündü…
-Neden olmasın Doktor. Ben sana aşık bir kadındım bunu biliyorsun. Ama bil ki şimdi sana olan aşkım binlerce defa daha katlanarak arttı. Allah bize elbet bunun faziletini fazlasıyla verir. Düşünme artık.
Doktor Kamil’in gözlerinin içi gülüyordu.Nişanlısının bu şekilde cevap vermesi kendisini çok mutu etmişti. İçi içine sığmıyordu. Aslının ellerini tuttu yavaşça öptü.
-İyi ki seni tanımış ve sevmişim. Allah kaybettiklerimden sonra seni bana hediye olarak verdi, bunu unutma.
Yıllar yılı kovaladı. Ahmet ve yanında küçük kardeşi Oğuz ile beraber parkta oynarken, uzaktan Doktor ve eşi, sevgi dolu gözlerle onları izliyorlardı. Aslının bir daha çocuğu olmayacaktı. Zor bir doğumun ardından, Kendi ve oğlu ölümün eşiğinden dönmüş, hayata tutunmuşlardı.
Kim bilir belki de hikmeti, Oğuz’a ağabeylik yapan Ahmet’ti.

Mehmet Macit
İzmir

Mehmet Macit
Kayıt Tarihi : 3.4.2014 22:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Macit