Hayatın Gerçeği Şiiri - Mahir Çiçek

Mahir Çiçek
165

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Hayatın Gerçeği


Soğuk bir kış günü Mithatpaşa caddesi üzerinde bulunan iş yerinden çıkmış, Bayındır sokağa odaklı yürüyen bir adam. Dokuz yaşlarında duvar dibinde, çıplak ayakla mukavva kutu üzerine oturtulduğu halinden belli olan, erkek çocuğunu görünce çocukluğunu hatırladı. O an içinin acıdığını hissetti. Çocuğa yaklaştı, onunla konuşmak istedi. Evlat neden çıplak ayakla oturuyorsun, çorabın ayakkabın yokmu senin. Çocuk adamın para vereceğini düşünerek mahçup tavır takınarak, paramız yok ki dedi. Adam bekle evlat yerinden ayrılma sakın, sana ayakkabı alıp geleceğim dedi. Çaresiz görüntü veren çocuk düşünceli başını öne eğdi. Adam Soysal pasajı arka giriş kapısından içeri girdi. Çocuk ayakkabısı satan dükkanlardan birinden, otuz yedi numara yarım boğaz miflonlu bot, bir çift çorap aldı. Hızlı adımlarla çocuğun bulunduğu yere geldi. Çocuk adamı görünce kuşkulandı ve Mithatpaşa Caddesine doğru koştu. Akan trafiğe rağmen yolun karşı tarafına hızla geçti. Dr. Mediha Eldem sokağın altında bulunan Kızılay binasına doğru koşarak uzaklaşmaya çalıştı.. Adam çocuğa almış olduğu hediye paketiyle arkasından hızlı adımlarla yürürken fısıltıyla, beden kaçıyor illa ki vermem lazım diyordu. Çocuğu sağlık sokak TED. koleji arka giriş kapısında yakaladı. Çocuk, amca ne olur zabıtaya götürme beni diye ağlayarak yalvarıyordu. Yok oğlum ne zabıtası, sana demiştim ya, ayağın üşümesin diye aldım bunları haydi giyin ve git dedi. Ayakları ıslak ve kirli olmasına rağmen çorabını, botunu giyinmesine yardım etti. Çocuğun mutlu olduğu yanağına düşen gülücükten belli oluyordu. Sağlık Sokak 1 den Ziyagökalp caddesine çıktı. Sağa döndü gözden kayboldu. Adam o an tekrar dilendiği yere gideceğinden emindi. Kestirme yoldan çocuğun dilendiği yere, ondan önce vardı. köşede bulunan telefon kulübesini siper aldı, onun beklediği yeri gözetledi. Biraz sonra çocuk aynı noktaya koşarak geldi, mukavvasının üzerine oturdu. Gözlerini yeni botundan ayıramadığı mutlu olduğu halinden belli oluyordu. Oturduğu yerin karşısında bulunan meyhaneden, orta yaşlarda saçı sakalı birbirine karışmış pejmurde kılıklı, kirli bir adam meyhaneden çıktı. Trafıği bağırarak durdurup caddenin öbür yakasına geçti. Çocuğa doğru yalpalayarak yürüdü. Neden yerinden ayrıldın ulan kafasız, bu ayakabıları kim verdi neden kabul ettin. Bu ayakkabıları ayağında görenler sana inanırda para verir mi hiç eşoğlu ... dedi. Bir taraftan da adamın aldığı hardal renkli edik botun üzerine yıpranmış kirli botlarıyla basarak kirletti. Durumu izleyen adam dayanamadı, yetişip çocuğu yüzsüz çirkef adamın elinden kurtardı. Kirli yüzsüz adam ortalığı vavelaya verip infial yaratmak için, ulan utanmıyormusun sabi çocuğa sarkmaya hayvan herif diye bağırıyor ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Aynı meyhaneden çıkan kendisi gibi ayyaş ekipden iki genç, sapık var lafı üzerine sokaktan geçen üç beşı kişiyle birlikte adamın üzerine yürüdüler. Kaş göz demeden adama tekme tokat giriştiler. Olay aleyhine dönmüştü, nw dese boştu. Olay büyürse kurtulma şansının olmayacağını bildiği için çareyi kaçmakda buldu. Yaptığı iyiliğin onu ne zor duruma düşürdüğünü geç de olsa anlamışdı. Takip edilme korkusuyla Atatürk bulvarından sıhhiye yönüne doğru kalabalığa karıştı. Zafer çarşısı merdivenlerinden tekrar iş yerine yakın Bayındır sokak, Selanik caddesi kesişiminde bulunan meyhanelerden birine, içkiyle arası olmamasına rağmen girdi. Cam kenarında yuvarlak küçük bir masaya ilişti. Henüz siparış vermemişti. - Birahanenin bitişiğinde bulunan beyaz eşya mağaza ortaklarından lise arkadaşı, sosyete dişçisi M.Olgan, randevulaştığı bir arkadaşına bakmak için içeri girdi. Nefes nefese saçı başı dağınık halde Adamı gördü. Hayırdır oğlum, bu ne hal böyle, ne işin var senin buralarda. Fısıltıyla kalK mağazada elini yüzünü yıkar kendine çeki düzen verir kendine gelirsin hadi kalk dedi. Adam, tamam gideriz de şimdi beni arıyorlar buradan çıkarsam yakalarlar. Otur bir kaç dakika anlatacağım dedi. Başından geçen olayı olduğu gibi anlattı. M. Olgan, bu ve bu gibi haksızlıklara tek başına çare olamazsın. Onun gibi çocuklar iç içe olan halkaların en küçük halkası durumundalar. Kaldı ki sen en dışa aşama yapmış, yırtmış biri de değilsin ki onları kurtarasın. Zar zor ayakta durmaya çalışan bir devlet memurusun. Bu devirde her fert bulunduğu halkadan bir üst halkaya sıçramak zorunda, öyle değil mi. Terk ediliş, unutulmuş sahipsiz çocukları ve kadınları koruyup kollamak, asalaklardan kurtarmak devletin görevi . Olay biraz daha büyüse, karakolluk olsaydın. Üstüne üstlük bir de tecavüzcü damgasıyla suçlanıp yargılansaydın. Ailenden toplumdan dışlanıp işinden gücünden olacaktın. Haydi kalk gidiyoruz, burası sana göre değil. Mağazanın çay saati, hem biraz lise anılarımızı tazeleriz. Arkadaşlardan gördüklerin varmı, varsa kimler nerelerdeler dedi. O günleri yad edip bayağı sohbet ettiler. - Hava kararmıştı. Adam arkadaşına teşekkür ederek mağazadan ayrıldı. Yol boyunca yapmaya çalıştığı iyiliğin iyilik hata olduğunu anlamıştı. Yol boyunca o çocuğun taba renkli yarım boğaz botu giydiğinde, yüzünde çiçeklenen mutluluğu görür gibi oldu gözleri doldu. Hüzünlense de tebessümle hay Allah dedi başını sağa sola salladı. Gözlerini elinin tersiyle sildi, akşamın karanlığında gözden kayboldu. 010623mcicek

Mahir Çiçek
Kayıt Tarihi : 2.6.2023 22:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!