Köyden kaçırmıştı Fidan`ı İstanbul`da bir yakınının yanında kalıyorlardı. Düşman ailelerin çocukları olmaları, evlenmelerine tek engeldi. Öncelikle inşaatlarda amelelik yapmış gecesini gündüzüne katıp hep çalışmıştı. Belirli bir birikimden sonra boş bir arsaya yaptığı gecekondu, mutluluklarına mutluluk katmıştı. İlk çocukları da yoldaydı. Daha çok çalışmam gerek diye düşünüyordu Cemal.
İstanbul`da ki arkadaşının durumu iyiydi.
-Cemal gel sana bir manav dükkanı açayım sen çalıştır diye teklifte bulundu. Evine yakın bir dükkan tuttular. İşler iyiydi. Bu arada bir de oğlu olmuştu Cemal`in. Sevinci bir değil, iki olmuştu artık. Eşini çok seviyordu. Oğlu da evin altın topu, tek neşesiydi.
-Bugün oğlum ne yaptı annesi? Herzaman sorduğu soruydu.
Fidan`ın yüzünde gülücükler açar bir bir anlatırtı Cemal`e..
İki üç derken anlamadan dört çcocuk sahibi olmuştu Cemal`le Fidan.
-Artık yeter bunun bir çaresine bakalım böyle olmayacak Fidan.
-Tamam Cemal, bence de yeter yarın doktora gidelim ne dersin?
-Tamam yarın komşuya söyleyeyim de çocuklara baksın. Biz de gidip geliriz. Sen manavı ne yapacaksın?
-Ben de yanda ki kahve de ki çocuğa tembih ederim. İdare eder gelene kadar.
Sabah olmuş ve erkenden çıkmışlardı yola. İstanbul gibi büyük şehirde dört çocuk sahibi olmak bile fazlaydı. Günler ayları, aylar yılları kovalamıştı. Çocuklar büyümüştü. En büyüğü ortaokula, diğerleri de ilkokula gidiyordu.
Çocukların hepsi başarılıydı okulda. Anne, baba olarak gurur duyuyorlardı çocuklarıyla.
Son ders zili çalmıştı. Büyük oğlan üç kardeşini de alıp evin yolunu tutmuşdu. Yolda güle oynaya yürüyorlardı. Birden cıyak cıyak bağıran bir kedi sesiyle, aniden durdular. Gelen sesi aramaya başladılar. Bir kutunun içinde yavru iki kedi vardı. Hava sonbahardan kışa hazırlanıyordu. Sert bir rüzgar, yere düşen sararmış yaprakları savurup duruyordu. Baktıklarında kedi yavrusunun biri, soğuğa dayanamayıp ölmüştü. En küçük kız kardeşleri avazı çıktığı kadar bağırıp ağalamaya başlamıştı.
-Abi bu yavruyu alıp eve götürelim. Ötekini de bırakmayalım yazık, bahçeye gömelim. Küçük kardeşlerinin ağlamasına, diğer iki ağbinin ağlaması da eklenmişti şimdi.
Peki peki, tamam susun dedi en büyük ağbi. Alalım hemen iyice donmadan.
Eve gelmişlerdi. Küçük kardeş hala hıçkırıyordu. Annesi şaşkındı. Çocukları herzaman gülerek girerdi evden içeri.
-Ne oldu kızım? Bu haliniz ne?
Büyük oğlan Hüseyin durumu hemen annesine anlattı. Fidan`ın yüreği çok yufkaydı. Hemen kediye süt içirdi ve güzel uyuyacağı bir sandığın içine yerleştirdi. Kazma küreği kapan çocuklar, hemen ölü kediyi gömdüler.
-Çocuklar kediyi getirdiniz güzel ama, babanız ne diyecek. Hayatta evde hayvan beslenmesine rıza göstermez.
Çocuklar hep bir ağızdan.
-Babamı biz kandırırız anne, diye tekrar ağlamaya başladılar.
Kedi yavrusu sıcak odada karnı tok vaziyette mışıl mışıl uyuyordu. Biraz sonra kapı çaldı. Babaları ellerinde bir sürü meyve ile içeri girdi. Çocukların her biri çil yavrusu gibi, odaya kaçmışlardı.
Yemeğini yiyen Hasan, yatağına yatıp uyumuştu. Kedinin de gece boyunca hiç sesi çıkmamıştı. Babalarının uyuduğunu gören çocuklar, tek tek annelerinin yanına geldiler. Merak etmişlerdi babaları birşey dedi mi diye. Fidan`da,
-Merak etmeyin çocuklar, babanız yorgundu uyudu. Daha haberi olmadı. Haydi siz de gidip uyuyun. Çocuklar gönül rahatlığıyla uykuya daldılar. Sabah babalarının bağırma sesiyle gözlerini açtılar. Şaşkındılar babalarının böyle
bağırdığını hiç duymamışlardı. Korkudan odalarından çıkmayıp, babalarının işe gitmesini beklediler. Kapı hızla çarpmıştı. Kesin babamız gitti dedi küçük kız, koşarak annelerinin yanına geldiler..
-Ne oldu anne diye, yine hep birden annelerine sordular.
-Kediye kızdı babanız. Akşam burada görmeyecekmiş.
Önce küçük kız başladı ağlamaya, sonra da diğerleri.. O arada kedi kendine gelmiş, oyun yaparak çocukların yanlarına geldi. Sanki onlara teşekkür ediyor gibi, bacaklarına sürünmeye başladı.
Acıkmıştır çocuklar bu.. Haydi sütü ılıtıp verin de içsin. Çocuklar yine hep birlikte koştular. Kedinin sütü içmesini zevkle seyrettiler.
-Anne kediyi akşam bizim oda da yatıralım. Babama da söylemeyelim. Gece sesi çıkmıyor zaten ne dersin diye sormuştu ortanca oğlan.
Anne kıyamıyordu çocuklarına,
-Peki çocuklar birkaç gün de öyle deneyelim. Babanın haberi olmasın dedi. Çocuklar giyinip okula gitmişlerdi.
Eve geldiklerinde ise önce kediyle oynayıp, sonra da derslerini çalışıyorlardı. Gece de sesi çıkmıyordu Boncuğun.
İsmini boncuk koymuşlardı. Boncuk gibi gözleri vardı çünki.Aradan iki ay geçmiş o da büyümüştü.
Kış ayı soğuk geçiyordu. hertaraf diz boyu kardı.
-Bu gece hava soğuk olacak Fidan, sobayı iyice geceden doldur dedi.
-Tamam Hasan merak etme, dediğin gibi yaparım.
Gece gerçekten soğuktu soba gürül gürül yanmasına rağmen, yorganın altında bile üşüyorlardı. Derin bir uykuya dalmışlardı. O arada soba tütmeye ve
duman yavaş yavaş bütün odalara yayılmaya başlamışdı. Boncuk hemen kutusundan çıktı koşarak, Hasan`ın üzerinde zıplamaya başladı. Zorla gözlerini açan Hasan, üzerinde ki ağırlıkla tüm pencereleri açtı. Çok şükür ki duman yeni yayılmaya başlamıştı. Çocuklar öksürerek soğuk havanın içeri girmesiyle, üşüdük babaaaa diye bağırmaya başladılar.
Çocuklar işin ciddiyetinin farkında değillerdi. Babalarının yanına gittiklerinde gözlerine inanamadılar. Babası boncuğu kucağına almış, başını okşuyordu.
-Baba kızmadın mı dedi Hasan.
-Neden kızayım oğlum. O olmasaydı biz çoktan dünya değiştirmiştik dedi. Bundan sonra boncuk evimizin en kıymetlisi olarak bizlerle kalacak. Çocuklar yine birlikte çığlık atıp sevinçlerini gösterdiler. Evin de olmasını istemediği kedi, tüm ailenin hayatını kurtarmıştı. Şimdi daha da mutluyuz diyen Fidan`la, Hasan`ın gözlerinden bir damla yaş akıyordu. Hayatımızı sana borçluyuz boncuk, hayatımızı sana borçluyuz.
Kayıt Tarihi : 8.1.2008 11:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
namık cem
Ama daha sonra Locmanlara taşındığımızda içimizdeki hayvan svgisi nedeniyle köpek beslemek istediğimizde büyüklerin tepkisiyle karşılaştık. Tabi ki haklı nedenleri vardı...
ine sanaldan tanıdığım Avustralyalı adaşımın içi hayvan sevgisiyle yoğrulmuştu. Evinde çeşit çeşit hayvanlar bulunuyormuş. Bir çocukluk anısını sizlerle paylaşmak isterim;
Sokakta bulduğu sevimli bir köpek için evlerinin arkasında küçük bir köpek kulübesi oluşturmuş. Ama köpeğin sahibi sorup soruşturup onların evinin kapısını çalmış. Annesi seslenmiş 'Kadiiiir' diye... 'Bir köpek kaybolmuş, gördün mü?'.Kadir önce sormuş; 'Sarı beyaz renkli yavru köpek mi?'. 'Evet' diye seslenmiş köpeğin sahibi. 'Ben o köpeği hiç görmedim!' demiş küçük Kadir ve hemen evin arkasına kulübeye koşmuş. Tabi ki onu izleyip köpeği bulmuşlar...
Güzel bir öyküydü. Tebrikler...
Kadir Tozlu
sevginin etkili bir dille anlatımı....
selam ve saygılarımla kutlarım...
TÜM YORUMLAR (3)