Yılların nazlı bir bulut gibi süzüldüğü, umutların gökkuşağına asılı kaldığı o eski zamanlara dönebilseydim keşke. Bir tren garında, zamana yenik düşmüş rayların arasında kalmış o eski bavullardan birinde kaybolmak isterdim. İçinde çocukluğumun masumiyetini, gençliğimin deli dolu rüzgarlarını bulacağımı umarak...
Her akşamüstü, güneşin denize veda ederken bıraktığı altın sarısı izlerde aradığım huzuru bulabilseydim... Belki de o anılarda, yılların kalbimde bıraktığı derin yaraları saracak birer merhem gizlidir. Her birinin incecik ipliklerle örülü duygularıyla dolu, hüzünle karışık tatlı anılar.
Bir zamanlar gökyüzünde kanat çırpan umut kuşlarım, şimdi ise yüreğimin en kuytu köşelerine sığınmış durumda. O kuşları özgür bırakabilseydim, belki de yeniden kanatlanırdım. Ama geçmişin gölgesi, peşimi bırakmayan bir gölge gibi her adımımda beni takip ediyor. O gölgenin altından çıkıp, yeniden güneşi görebilmek ne büyük bir mucize olurdu kim bilir...
Eğer dönebilseydim, gözlerimi kapatıp kalbimin en derininde saklı kalmış o tatlı melodiyi yeniden duymak isterdim. Zamanın acımasız rüzgarlarıyla savrulmuş, eski bir müzik kutusunun içinde sıkışıp kalmış nağmeler... Yeniden çalabilseydi, belki de kalbimdeki kırık notalar bir araya gelip, yeni bir senfoni yaratırdı.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta