Şiir Gibi... Şiiri - Mecit Aktürk

Mecit Aktürk
593

ŞİİR


34

TAKİPÇİ

Şiir Gibi...

Dünyaya teşrif için Hakk'tan gelince izin
Açıldı perdeleri sırlı âlemin, gizin...

Etrafım insan dolu henüz "acemi er"dim
Gözyaşları içinde ilk tekmilimi verdim.

Hava soğuk mu soğuk, mevsim hazandı, güzdü
Benden güçlü bağıran, horoz, bir de öküzdü.

Çok geçmeden aldılar anamın kucağından
İç çektim, medet umdum tandırın sıcağından.

Hakkını yemeyelim gece uluyan kurdun
Nüfusu bir artmıştı doğduğumda Bayburt'un.

Görkemli "Kale"siydi tek ziyneti, takısı
Hâlâ burnumda tüter taze tezek kokusu!

Tipik bir yöresidir bizi biz yapan ruhun
Taa fizandan duyulur coşkun sesi Çoruh'un.

İkinci varisiyken ailemizde tahtın
Somurtan surat gördüm; dediler "işte bahtın!"

Bir baktı ki yüzüme sanırsın ki düşmandım
Daha üç gün geçmeden doğduğuma pişmandım.

Bir el tanıştırırken höllük ile hissizce
Fısıldadı bir melek kulağıma sessizce;
.
"Dünya dedikleri yer iki kapılı handır"
Her beşer hakikatte bir tüccar, bezirgândır!

En değerli üç şey var; sağlık, zaman ve îman
Allah'tır tek sığınak, O'dur güvenli liman.

Yarına olmaz güman; sayılıdır nefesin
Can denen tende kuştur; kilidi yok kafesin.

Güzel hasletle süsle gönül denen yapını
Davetsiz bir misafir çalar er geç kapını.

Sakın ola değmesin haram lokmaya elin
Ardına düş ilimin, güzel, salih amelin.

Alay eden olsa da sen hayrı tavsiye et!
Unutma! Aslolan şey; Hakk'ka sadakat, niyet!

Önceden belli değil varılacak yeriniz
Bunu tayin edecek kâr - zarar defteriniz.

Menzile giden yolda çok engeller çıkacak
Şeytan denen bir zalim seni sık sık yıkacak.

Sakın ola pes etme! Deme ki "kaçtı tren"
Bin kez yere düşsen de, ayağa kalk ve diren!

Akleden yüz çevirmez Yaradan, İlâh'ından
Kurşun atar şeytana irâde silahından.

Hani olur ya, birgün, günah dolarsa heyben
Yetişsin imdâdına gözde yaş ile tövben.

Nedâmet içten ise ve pişmanlık sahiden
Ümit kesmek günahtır Rahmet-i İlâhî'den.
.
Gözlerim yarı açık ilk dersimi almıştım
Az sonra herkes gitmiş, yapayalnız kalmıştım.

Anam ya tarladaydı ya da evin işinde
Yorgunluk saklı idi zoraki gülüşünde.

Az mı çekti garibim kayınvalidesinden
Bolca nasipdâr oldu feleğin sillesinden.

Yavrusunu koklamak özel izne tâbiydi
Allah rahmet eylesin, ninem çok asabiydi.

Zulmün adı anane, gelenekti, töreydi
Kurban olduğum sılam geri kalmış yöreydi.

Gelecekten ümit yok, fakirlik diz boyuydu
Talihimin karası koyudan da koyuydu.

Doğar doğmaz takılıp paslı hayat çarkına
Beş yıl geçirdim böyle varamadan farkına.

Muhtemelen yayılmış süratle dilden dile
"Müjde" denilen haber duyuldu köyde bile;

"Taşı toprağı altın" denince İstanbul'un
Ardına dek açıldı bâbı gurbet yolunun.

Satıp tarlayı, evi kelepir fiyatına
Sözde "elveda" dedik sefâlet hayatına...

Tren sanki gitmiyor, âdeta kaçıyordu
Görünmez bir el bize yolları açıyordu.

Bir öğlen sıcağında yorgun varınca gara
Hayretlere düşürdü gördüğümüz manzara.

İnat edip de şayet tutmasaydım elinden
Ezilir, kaçamazdım, akan insan selinden.

Belli ki tüm işlemler halledilmişti baştan
Ahşap bir ev almıştık İstanbul Beşiktaş'tan.

Semt değil bir efsane, futbolda bir isimdi
Duvarımı süsleyen, gurur veren resimdi.

Boynu bükük kalsa da cok kez seyircisinin
En eski takımıydı dünyanın incisinin.

Yaza güneş yakışır, zemherî, ayaza kar
Sağlıklı vücutta kan siyah ve beyaz akar!

İstemeden son verip haklı methiyemize
Devam edelim dostlar hayat hikâyemize;

Babamdı, zaruretten şehire ilk alışan
Onbeş nüfus içinde iş bulan, tek çalışan.

İnşaatta kalfaydı, gayreti çoktu ama
Sökük fazla olunca kapanmıyordu yama.

Bir kaynana dört gelin ve daracık bir alan
Kavga yoktu desem de, herkes bilir ki yalan.

Alnımızın akıyla çıksak da her "savaş"tan
Çok geçmeden sürüldük, ayrıldık Beşiktaş'tan.
.
Hafızamda dün gibi kirada geçen günler
Izdırap ile dolu hüzün veren sürgünler...

Ucuza arsa bulup varoşlarında kentin
Bir gecekondu yaptık, sakini olduk semtin.

Artık yuvamız vardı; sadece bize ait
Yoksul lâkin mutluyduk; Yaradan buna şahit.

Daha sekiz yaşımda öğrendim tersi, düzü
Pek içten gülmüyordu henüz bahtımın yüzü.

Ülkemin de durumu bizden iyi değildi
İMeFe'ye boynumuz o günlerde eğildi.

Musluklar "tıs"ladıkca su taşırdık çeşmeden
Kolay mıydı getirmek hiç çamura düşmeden.

Çok şey karaborsaydı; çay, şeker, aygaz tüpü
Milletçe kuyruktaydık, milletçe sinir küpü.

Yağ çekerdik bakkala, iki kalıp yağ için
Mukadderat sanırdık; sormazdık neden, niçin?

Tek derdim derslerimdi, Futbol ise tek hobim
Dört kardeştik "önceden", biri kız, biri abim.

Yüzünü görmesem de, geçmek olmaz anmadan
Bir abim vefat etmiş henüz isim konmadan.

Kanatmamak adına yüreğin yarasını
Hızlı adımlar ile geçelim burasını...
.
Birgün baktım babamın başı öne eğilmiş
Dedi "evlat İstanbul meğer cennet değilmiş."

Çok geçmeden anladım hüznünün sebebini
Yuvamızı yaparken borç delmişti cebini.

Izdırap had safhada iş arayanlar çoktu
Yurt dışına gitmekten başka çaresi yoktu.

Vize çabuk çıkınca ne hayaller kurmuştuk
Ok atan çoktu lâkin, hedefi biz vurmuştuk.

Doldurup umutları eskice bir valize
Gözyaşları içinde veda etmişti bize.

Ayrılığın adresi Sirkeci´nin garıydı,
Trenden geri kalan bir hüzün rüzgârıydı.

Gurbetin manâsını ben o gün anlamıştım
Kimseye göstermeden, gizlice ağlamıştım.

Onu bizden ayıran aş-ekmek parasıydı
Yüreğimizi yakan bir hicrân yarasıydı.

O'na sürgündü hayat, bize zehirdi yemek
Demek böyleymiş meğer, ağlarken gülümsemek.

Üç beş kuruş artırıp hemen dönmekti gâye
Farklı bir şekil aldı bu hüzünlü hikâye;
.
Anam ve dört evlâdı; yarı tok yarı açtık
Henüz yaşımız küçük, henüz ona muhtaçtık.

Işığında ders yapar cimri gaz lambasının
Değerini bilirdik anamın çorbasının.

Ne kadere küs oldum, ne azmimi yitirdim
Bir kez olsun kalmadan liseyi de bitirdim.

Eskiden benim için yüksekokul masaldı
Oysa ilk imtihanda Fakültem Siyasal'dı.

Ailece çok çile, nice engel aşmıştık
Yetmişli senelerin sonuna yaklaşmıştık.

Nerden bilecektim ki sevinç kısa sürecek
Kader "imtihan" deyip, yeni bir ağ örecek.

"Kavgam var" deyip biri, mevcut sistem, düzenle
Düşman etti herkesi birbirine özenle!

Darbeye sebep için kan akmalıydı, aktı
Akıllar esarette, kalpler kırgın, kuraktı.

Kardeş kardeşe düşman, öfkeliydi, âsiydi
Kahveler, gazeteler, giysiler siyasiydi.

Karşılığı kurşundu barışa davetlerin
Failleri meçhuldü nice cinayetlerin.

Evlere hakim olan can korkusu, kederdi
On yaşında çocuklar mahallede "lider"di!

Sanıyorduk kaderdi; kanıksamıştık zirâ
Kanı kanla yıkardık; kapanmıyordu yara.

Ya sağcıydın ya solcu, ya dost idin ya düşman
O günlerde şeytandı doğduğuna tek pişman.

Yarana bastı isem, utanma, ağla Mamak!
Maziyi yâd ederken mümkün mü ağlamamak?

Hava puslu mu puslu, "kurşun"dan da ağırdı
Babam bilet gönderip Almanya'ya çağırdı.

Vedâ günü anama sıkı sıkı sarıldım
Sanırım o gün ilk kez talihime darıldım.

"Benim beklenen adam, yaraya derman hekim"
Diyerek başa geçti bir general "netekim".

Berlin'e vardığımda her yer bembeyaz kardı
Almanya büyük devlet, lâkin gönlüme dardı.

Bir tek hedefim vardı; sürgünü kısa tutmak!
Mahzun, garip gönlümü hayal kurup avutmak!

Yükleyip umudumu hayalimin hırsına
Üç ayımı harcadım yabancı dil kursuna.

Eksik fazla demeden Alman'ın akçesine
Çalıştım, katkı sundum aile bütçesine.

Daha on ay dolmadan alıp geçer puanı
Kazandım ilk hakkımda Üni'de imtihanı.

Gençlik şelâle gibi içimde coşuyordu
Akrep ile yelkovan ardımdan koşuyordu.

Futbol "kara sevda"mdı, belki de tek zaafım
Albümlerimi süsler yüzlerce fotoğrafım.

Beni sahada gören kartal konmuş sanırdı
Kuşlar kaleye baksa eminim kıskanırdı.

Forvetin şutlarını tam doksandan alırdım
Her uçuşta havada on dakika kalırdım.

Meğer o güzel günler yalancı bahardanmış
Az ötesi uçurum, yollar buzdan, kardanmış.

Bir trafik kazası bozdu tüm planları
Simsiyaha boyadı anıları, anları.

Tiyatroda gibiydik; perde kapandı, indi...
"Sorumluluk" denen yük omuzlarıma bindi.

Dindi gönül bahçemin coşkun akan deresi
Sıktı derdin, kederin can yakan cenderesi.

O gün gedik açıldı, tâkatimde, gücümde
Yarım kalan okulum bir uktedir içimde.

Zaman ne güzel doktor; Rabbim şifa verince
Sıla yolu gözüktü yaş kemale erince.

Gençliğini bırakıp Gurbetin kucağına
Döndü babam yeniden Vatana...ocağına...
.
Mevsimin yazı da var, günler uzun, ak ama
Yalnızlık sülük gibi yapışmıştı yakama.

Bir yaz günü sabahı güzel olunca hava
"Belki son fırsat" deyip çıktım zorlu bir ava.

Fazla vakit geçmeden keklik ovaya kondu
Yayım tek atımlıktı; bu ilkti ve de sondu.

Geç de olsa bulmuştum gönlümün perisini
Halden anlayın dostlar, sormayın gerisini...

O'dur ilham kaynağı her dizemin hecemin
Ay'ı O yıldızı O mehtabımın, gecemin.

Gündüzümün güneşi solar, üzülür O'nsuz
Bir sevdadır kalbimde; uçsuzbucaksız...Sonsuz.

O'dur rüyâma gelip kâbusları ağlatan
O'dur kör talihime kafa tutan kaş çatan.

Tebessümün anlamı gözlerinde saklıdır
Bir hata varsa, benim, O ise hep haklıdır.

Rabbim üç evlat verdi; Yusuf, Yunus ve Ahmet
Gerçek saadet buydu; buydu İlâhî Rahmet.

Ne zaman güneş doğsa, az ısınsa içimiz
Gök bulutla dolardı, solardı sevincimiz.

Talih tekerrür etti; derdi vardı babamın
Tesellisi zor işti, canı çıktı çabamın.

Dili sık sık dese de "dünya hayatı yalan"
Hayalinde ev vardı; geniş, bahçesi olan.

Değişik semtler gezdi, nice yerler dolaştı
Nitekim çok geçmeden hedefine ulaştı.

Yer alınca Termal'den ne kadar da mutluydu
Biz de döneriz sandı; bundan çok umutluydu.

Üç kat koca bir teras ve içinde iki can!
Sonuç yine yalnızlık, âkıbet yine hüsran.

Hüzün derdi an be an; yön dönülmez tek yöndü
Bundan altı yıl önce ışıklar hepten söndü...
.
Her can kaybı kor gibi; O da gitti yakarak
Ardında boynu bükük emanet bırakarak.

An anneye sevginin, ahde vefa anıydı
Sevgi lafta olmazdı, göstermek zamanıydı.

Karar vakti gelince bakışlar yana düştü
Duasını kazanmak eşim ve bana düştü.

Cennetin bedeli var; herkese olmaz nasip
Arsız "gerek yok" derse bizim için münasip.

Hizmeti nimet bildik tâc ettik başımıza
Çehremize tebessüm, tat geldi aşımıza.

Soframız mütevazi, her dem başımız dikti
Ne secdemiz ihlassız, ne şükrümüz eksikti.

Hiç tamahkâr değildik; kanaatkâr olduk hep
Biliriz ki her nimet binlerce şükre sebep.

Hamdolsun Yaradan'a; aç -açıkta kalmadık
Günahlardan tatsak da pek gaflete dalmadık.

Alçalmadık önünde ne merdin ne namerdin
Rabbimizden bekledik dermanını her derdin.
.
Seneler yaş aldıkça zaman sürat yapıyor
Esen rüzgârdan dahi gönüller nem kapıyor.

Kapanıyor kapısı onca hayalin bir bir
Göz toprağa bakıyor, "buyur" ediyor kabir.

Doğrudur! Hayat zordu; gün geldi çok sıkıldım
Her engeli aştım da, nankörlükten yıkıldım.

Bir ben vardı bir zaman, yeise mezar eşen
Zor taranan saçları omuzlarına düşen.

Mehtapsız gecelerin karanlığını yırtan.
Kaf dağının ardında köşk için yer ayırtan.

şen değilse bu gönül, bilin ki sebebi var
Mâziyi eşelesem dil sussa, hece'm ağlar.

Kimdi söyle be kalem göğe kanat çırpan kuş?
Aldırma gözyaşıma! Beni yorma, sen konuş!
.
Gündüzleri geceyle uç ucuna bağlardı
Uykular isyan eder, kâbusları ağlardı.

Farketmezdi konsaydı, koca dünya, sırtına
Hızına varamazdı hırçın esen fırtına.

Bakışları ufuğun ötesine taşardı
Onmaz denilen dertler çaresine şaşardı...

Yeter...yeter, sus artık, kibire dağ aşırma!
Günlerdir yazıyorsun, sabra sınır taşırma!
.
Şimdi yorgun ve bîtap gün sayarken zamandan
"Demir almak" üzere ömrüm bu son limandan.

Çoktan gözden kaybolmuş hayallerimi çalan
Paramparça bir yürek elimde kalakalan.

Talan olmuşsa ömür yaşı dinmiyor gözün
Ne güneşin hükmü var, ne göz kırpan gündüzün.

Hüzünlüydü bahtımın çaldığı tüm ezgiler
O yüzden böyle derin yüzümdeki çizgiler.

Hayat yolum kaygandı; görse şaşardı sırat
Anlatacak şey çok da...Gerisi teferruat.

Anladım ki ne etsem talih boyun eğmiyor
Emin olun bu dünya bunca hırsa değmiyor...

***
**
*

Mecit Aktürk
Kayıt Tarihi : 1.9.2014 02:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mecit Aktürk