Hayatı Dilenmek Şiiri - Halil Topaç

Halil Topaç
228

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Hayatı Dilenmek

Henüz saat dokuz.
Gün yeni göstermiş yüzünü.
Zil yerine, hafif vurmalarla çalındı kapı.
Kalkmadım, umursamadım.
Sık aralıklarla bir daha…
Bu defa kalktım, kapıyı hafife araladım.
Belli ki eli zile yetmemiş bir çocuk.
Bir kız çocuğu.
Bir adım içeri aldım.
Tepeden tırnağa süzdüm onu.
Kolları yarım yamalak.
Üstünde rengi soluk bir kazak,
Düşmelerden üstünde,
Diz üstü yamalanmış bir kot vardı.
Söküklerden, tenin rengi besbelli,
Kendini dışa vurmuş.
Kim bilir!
Diz kapağındaki kan izleri.
İnce uzun sıyrıklar.
Kaç gün önceden beriydi…
Saçlar kendinden kıvrık.
Siyahtan kahveye çalar rengi.
Omuzlarında kümelenmiş sanki.
Teller su yüzü görmeyeli,
Kaçıncı gündür bilmem…
Gözler, koşuşturmalarla yorgun ve baygın,
Fincanın dibinde kalma.
Bir yudum kahve gibi…
Bütün renkleri var yüzünde baharın.
Hepsi farklı tondaydı.
Ama nedense hepsi soluk,
Hepsi bir birine karışmış gibi.
Kalan, renklerdeki belirsiz renkler.
Bir birine girmiş çizgilerdi…
Yüzünde bir mahrumiyet,
Bir mahcupluk var sanki.
Kapı çalması meslek edinişinden değil.
Hayatın zorunlu çalmalarından olduğu belli,
Henüz dokuz yaşında bir kız.
Henüz yolun başında bir ömrün.
Hayatın ilk basamaklarına,
Bu kadar mı zor çıkılır?
Hayat bu kadar mı acımasız böylelerine…
Düşer mi bu yaşa?
Her yaş çeker mi bu yükü?
Adına dilenci derler belki.
Aslında o hep hayatı dilenmiş.
Utanmadı mı?
Belli ki hep hayattan,
Hep kendinden utanmış.
Babasını sordum.
<<Görmedim, göremedim>> dedi.
<<Annem hep kanserden bahsederdi.
Galiba hastaydı yani öyle bir şey>> dedi.
O kadarını öğrenmiş zaten.
Bir yetim dilenci,
Bir babasız ve kimsesiz dilenci,
Rüzgâr nereye sürüklerse,
Gitmeye mecbur
Ananın tek çocuğu,
Önce bir bardak su.
Sonra ekmeği sordu.
O kadar dalmışım ki.
Ne istediğini.
Son seslenişinden anlaya bildim ancak.
Adını sordum
<<Irmak>> dedi.
Gel ırmak yorgunsun.
Biraz dinlen öyle git dedim.
Öylede yaptı.
Sanki bunu bekler gibiydi.
Yanı başımdaydı.
Ellerini bacaklarının arasına sıkıştırıp.
Yarı bükük oturdu.
Bir bana bir yana baktı durdu.
Irmağa baktıkça. Kendi kendime.
Sen galiba hep boş yere.
Zorluklara akmışsın.
Bir içim bir yudum su gibisin.
Kendi adından.
Aktığın sudan.
Sen bile doymamışsın.
Diye söylendim.
Ne istediyse verdim.
Açlıktan para istemeyi bile akıl edememiş ırmak.
Son defa sordum.
İstediği başka bir şey var mı diye?
<<yok, amca! >> cevabıyla örtüldü kapı.
O an sadece karnı doydu.
O an o aklına gelmişti besbelli.
Gerçekte verilecek çok şey vardı da...
Verecek kimseler yoktu.
Bir çok eksik…
Ve bir çok boşluk var ki…
O doldurulmayan yerin…
Hangisinden başlansa
Çözümsüz kalır insan.
Hangi sevgiyle?
Hangi hayatla?
Hangi şefkatle?
Hangisinden başlamalı vermeye.
Ne gördü çalınan kapılardan başka.
Neye doydu? Mideye dolan ekmekten başka.
Bu hayat!
Hayatı dilenme kapısı.
Çocuk bahçesinin kapısı değil.
Dilendikçe hep hayatı kaybetti.
Hep kendini kaybetti.
Bir kaşık suda,
Boğulursa bir insan,
Bırakın deniz geride kalsın…
Hey gidi dünya! Ne zalimsin sen!
Pas geç, vazgeç ondan.
Çek elini üstünden!
Kaderine ek yapma.
Üstünden oyun oynama.
Senin oyunların değil.
Bırak kendi oyunlarını oynasın.
Daracık yere çizme sınırı.
Bırak böyle masumları,
Düş! Düş! Yakalarından.
Çık hayatlarından.
Bela olduğun yeter.
Bırak çocuk, çocuk gibi yaşasın.
Bırak okul yolunu bulsun.
Bırak sevgiyi görsün.
Bir fidandı kuruttun.
Sen hiç, yaşam hakkı verdin mi hayat?
Bu denklemi sen kurdun
Çözümü sana düşer.

Halil Topaç
Kayıt Tarihi : 19.4.2012 22:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Halil Topaç