Dilimde sırça dikenler sefa vaktinde
Bir kaşık deli bal kıvamında ettiğim sözler
Nice abdallar gezinir kılcal damarlarımda
Bin yıllık volkanlar ifraz eder kendini
İristen akar yolunu bulur lavları Nil de söner ancak …
Eski zaman ahitleri sahradan gelir uğultu verir kulaklarıma
Çok uzun bir yolculuktan gelen misafir düşler hanımda
Bağ bozumu yaşanmış senelerin hesabı mahzen duvarlarında
Çok mu yaşadın..
Çok mu yaşlısın..
Sen seni bil sen seni
Sen bilemezsen seni
Seni senden ederler yazılı ferman elimde
Bağdat şehrinin sokaklarında tellalım misal…
Asırlık çınarlar daha fidandı
Toprağa saldığında köklerini gençti
Asırlık oldu lakin gövdesi nice yeller yedi
Gölgesinden belli dinlendiğim seneler
Bir kuru dalını alsam yanıma asa etsem
Yürüyebilir miyim Yunus misali…
Bent bent olmuş sorularım
Geçit vermez kayalar, dağlar gibi
Hangi sevdalı delebilir
Taşırabilir şehrine ardındaki duru ırmağı
Yüreklerdeki mangallarda kara elmas alazı yok
Saman alevleri yandı yanalı
Hangi sevdalı vurabilir
Yalanın beline kazmayı…
Sur’u elinde İsrafil belirecek kıyametinde dünyanın
Şimal yıldızı güneye kayacak
Kaçışacak nas öteye beriye
Ramsesler ölümsüzlüğünü ilan edemedi lakin
Tohumları cenin katli eder orta doğuda, Afrika da
Ahitlerini kendilerine mal edenlerin
Musaları(a.s) eksik olmayacak başlarından
Kızıldeniz yarılacak tekrar
Altın tabutları magma harında parıldayacak…
Kötülük kötüye kar kalmaz, hak takılır boğazın düğümlerine
Bu gün olmazsa yarın…
Yarın benim diye yalnız iyiler ümitlenebilir!
Kadınlara burkalar giydirdik
Cezb etmesinden korkulan gözlerin
Önüne demir parmaklık ekledik
Kadınlara mini etekler giydirdik
Özgürlük adı altında
Lakin bir türlü ortasını bulamadık
Akılları karıştırdık türlü oyunlarla
Aklı başında olmayan kolayına saptı
Kendine sahip çıkan çıktı
Çıkamayan orada burada...
Yerle bir tutulan onurları
Hak saydık kadınlara
İlahi emirlerle oynadık
Nikahları da yonttuk kerte gibi dörde beşe
Şam pazarında turunç alır gibi heybe heybe
Kadın hakkında herkes karar verdi
Kadın haricinde …
Kendini bilmezin cinsi olmaz kadında olur erde
Onur kapı tokmağı gibi çalındıkça çalınır
Alacaklı zaman tarafından
İnsanlık sıfatının misafiri yaşam
Ya aldı gitti beraberinde gizlice ateşe attı
Ya da koparmayı başaramadı akıl kapısının tokmağını…
Bu şiir hiçbir zaman bitmez…
Yaşam sürdükçe yanlışlar perde perde gözlere göründükçe yada görünmedikçe terazinin bir kefesine yanlışlara karşılık ağırlık olsun diye doğrular konulmalı doğru fiilen hayata geçirilemese de bilinmesi bile bir gün geçeceği anlamına gelir..gelecekte bir gün gelecek umut alimin ekmeği akılların fakirliği ise ebedi zillet … sen seni bil sen seni sen seni bilmezsen seni senden ederler sen senden olduktan sonra bahanen bulunmaz..her acı bir sevinci misafir getirir ardından acı sofrada sıcakken üfleyerek al aklın ve kalbin tatmasına izin ver sevincin kapını çaldığında çok gülmeyesin diye o tadı damağında her daim bulundur,çok gülmeler tez soldurur gül yanakları … alimim diyen alim değildir, alim olmaya niyetlenen şehrin çöplerinden evvel kapısını süpürmeli, kelam tarlasına ektiği tohumların tatlı mahsul verebilmesi için kendi toprağını özüne kadar havalandırmalı sürmeli gübre niyetine suni gübre değil acılarını harmanlayıp bir etmeli sulama vaktinde hayatının umut ırmağını arklar açarak adabınca toprağına akıtmalı ne fazla ne de az! (insan alim fıtratında yaratılmış alemin bilgisi milyonlarca hücre halinde beynine adapte edilmiştir…)
02/11/2006
14:30
Kayıt Tarihi : 2.11.2006 14:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!