Kış denince önce akla yağmur,soğuk,sel taşkınları gelir.Aniden bastıran yağmur ve dolu sonucu ortalığı bir anda sel suları alır götürür.Felaket her an kapıda demektir.Neyin ne olacağını kestirmek çok zordur.Her şeyi ancak Allah(CC) bilir.Kışın en yağışlı zamanlarda Kargı çayı taşmış,Değirmen Boğazı mahallesini boz bulanık sel suları kaplamıştı.Sel suları kökünden söktüğü dev misali ağaçları paldır küldür sürükleyerek insanlara korku verir,’’Kızılca kıyamet mi kopuyor acaba? ’’sorusunu akla getiren bir muamma yumağını hatırlatır.Köyde büyük afet olduğu zaman büyükler dereden ‘’evren ‘’geçtiğini anlatırlar.Artık çeşitli hikayeler anlatılır rivayetler söylenir.Aslı astarı olmayan dedikodular ayyuka çıkar.Evreni geçerken götürdüğünü söyleyenlerden tutun da, boyunun kaç metre olduğunu iddia edenler bile olur.Böyle afetler tarlalarda ne harım ne duvar bırakır? ne de değirmenlerde oban? yağmurlar kesilip ortalık normale dönünce herkes harımını yapar mahalleli imece ile su arklarını işler,değirmenin mendini yapar, obanına suyu tutardı.Değirmen deyip geçmeyin köyde herkesin yolu mutlaka buraya uğrar,değirmen bozulduğu zaman ya da dişenince çoğu kimse unsuz kalır,ekmek yapamazdı.Bizim köyde de değirmenlerin bulunduğu mahalle’’Değirmen Boğazı’’ idi.Arıklardan gelen sular obalardan değirmenin çarkına dökülürken,dönen çarkın kanatları göbek taşlarını döndürüp gürültü ile buğdayları un haline getirirdi.ben de böyle bir müstesna zaman diliminde değirmen boğazındaki tek odalı evimizin önünde ayağımda dora pabucu, bacağımda dimi donum,yamalı yeleğimiz ile pejmurde biçimde oyun oynarken,bir anda gelen sel bizim tarlayı basmıştı.Babam küreği eline aldığı gibi tarlaya koştu.Ben o zamanlar üç yaşında idim.Babamın ardından hiç ayrılmaz,kuyruk gibi tin tin koşardım.Babam tabi ki koskocaman adam olduğu için selden kolaylıkla geçip gitmişti.O geçti diye ben habersiz arkasından suya dalmışım.Ne oldu ise işte o zaman oldu. Sel suları beni çam kabuğu gibi aldı ise azgın suların içinde suya dalıp çıkan ördek misali aşağı gitmeye başlamışım.Bir müddet su ile sürüklendikten sonra yorgunluktan bayılmış,sel suları ile hızla denize gitmeye başlamışım.Yedi yüz metre gittikten sonra tesadüfen selden geçmeye çalışan akrabamız ve köylümüz olan Mehmet Koyuncu ve İlyas Koyuncu’nun üzerine varmışım.Mehmet ağabey beni yakaladı ise çaydan balık tutar gibi tutup çıkarmış.Gözümün kapağını açıp ölmüş mü diye bakmış.Gözümün kıpırdadığını görünce tepesi aşağı çevirip iyice sallamışCciğerlerimi dolduran su boşalınca nefes alıp vermeye başlamışım.Sonra dirilmiş,yeniden hayata dönmüşüm.Hani biz küçükken anam bize; ’’Ben sizi çaydan tuttum ‘’derdi de biz ona inanır,kışın çaydan çocuk gelecek diye saatlerce dere kenarında bekler dururduk.Bulanık suya bakarken başımız döner,nerdeyse bunalım geçirirdik.Aynı bunun gibi bir olay olmuş ve beni çaydan tutup Nuri Gökdağ amcanın evine getirmişlerdi.Nuri amca bana bakıp suyun beresini alsın diye sadeyağı tencereye koyup ateşte kızartmış içine toz şeker katıp karıştırtarak bana içirdiler.ben de o zaman kendime geldiğimi daha dün gibi hatırlıyorum.Öldürmeyen Cenab-ı Allah öldürmüyor.Yiyecek ekmeğimiz,içecek suyumuz varmış.Kepeğimiz kesilmemiş ki ölmemişiz.Hemen birisi ile eve haber vermişler.Anam ile babam beni öldü de mahsustan yaşıyor dediler diye sinir krizi geçirip bayılmışlar.Apar topar,yalın ayak bir koşuda Nuri amcagile gelmişler.bakmışlar yaşıyorum, sevinçten ağlayıp yüce Allaha şükür etmişler.beni eve götürüp sağ salim kurtulduğum için kurban kesmişler.O günden sonra babam rahmetli ile rahmetli anam çoğu zaman hasta olmaya başladılar.Yaramazlık yapıp onarı kızdırınca; ’’bizi senin suya düşmen hasta etti’’diye beni suçlarlardı.Ben de kendimi suçlu görür çok üzülürdüm.Sanki elde olan bir şey var da yapmamışım gibi! Ne yapacaksın Allah’tan gelen her belaya katlanacağız.Katlanmamak elde mi? Sıkar ise katlanma …Bu olay benim yeniden hayata dönüşüm demekti.Benim sel sularından kurtulmam hayatımın dönüm noktasını oluşturmuştur.Şimdi yaşadığım buca yılı beni sudan yakalayıp çıkaran iki kişiye borçluyum.Allah onlardan razı olsun.Bazen bu kimselerle bir araya gelir hasbihal eder,o günlerden görüşür konuşur,eski günleri yad ederiz.Şimdi televizyonda bir sel haberi görsem veya bir tarafı azgın sel suları basmış olsa, başımdan geçen bu olayı hatırlar vücudumu ateş basar,sel götürüyormuş gibi olur,ölecekmişim hissine kapılır, sanki suda boğulma sahneleri yaşarmış gibi rüyamda kabuslar görürüm.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta