Bazen yüreğine dokunur şarkılar, “paramparça” olur için her nakaratta, bazen acıtır canını bırakıp gitmeler, sonbahara kızarsın …
Adı ayrılığa çıkmıştır bir kere … Biraz hüzündür sonbahar, biraz yağmur ve bolca gözyaşı… Kuru yapraklar misali savrulduğunuzu hissedersiniz… Yüreğinizden uçup gitmiştir o göçmen kuş…
Bazen yıkılır kalırsın gidenin ardından mecalsizce …
Bağlıdır elin, kolun ve dilin…
Haykırmak istersin delice, ama susarsın hep…
Susmak isyandır oysa anlayana, bazen reddetmektir olanı biteni ve bitmeyeni …
Zamansız ölüm gibidir ayrılık, kabullenmek zor gelir…
Dar bir sokakta gece tek başına yürümek gibidir. İçimiz ürperir her tıkırtıda…
Kendi gölgemizden korkarız, o içimizde yarattığımız kocaman gölgemizden…
Her adımda peşimizden sürüklediğimiz …
Çaresiz bir kabulleniş başlar.
İçine gömülür tüm umutlar.
Yeniden küsersin hayata, içinde bir zindan yaratırsın kocaman ve herşeyi; sığdırırsın o zindanlara…
Önce aşkını gömersin, sonra umutlarını, sonra ne varsa hayata dair…
Kırık dökük birkaç anı kalır geriye.
Hayatın sana sunamadığı ne varsa intikam alırcasına gömersin o zindanlara bir daha çıkmamacasına…
Ve kapatırsın kapılarını yaşama…
Sevinçler solar, kim bilir kaçıncı sonbaharı yaşamaktadır yüreğin, kim bilir kaçıncı harabeye dönüşüdür gitmeler sonrası...
Varlığına ömrünüzü adadığınız, gün gelir alır başını gider.
Kabullenmek düşer hep kalana, susmak düşer… Bazen de ‘ git ’ demek. İstemeden …
Arda kalan bir tutam yalnızlıktır.
Yaşaması zor bir yalnızlık, paylaşılması zor bir yalnızlık…
Bazen yorulursunuz hayattan, yaşadıklarınızdan ya da yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınızdan hep yarınlara bırakmaktan, o yarınların hiç gelmemesinden. Hayallerinize sürekli kefen biçmekten…
Bazen şükredersiniz hala yaşayabiliyor olmanıza her şeye rağmen…
Ama yine de eksiktir bir şeyler hayatınızda.
Hesap sorarsınız bazen acemice hayattan.
Zannedersiniz ki bir ses gelecek haykırdığınız boşluklardan…,
Oysa kendi sesimiz yankılanır o uçsuz bucaksız boşluklarımızda ve bir kez daha kendi yalnızlığımızla yüzleşiriz…
Acımasızca
Ne yaparsak yapalım kurtulamayız…
Ne içimizdeki o zindandan ne de o zindana kapattıklarımızdan...
Her gece kabus olur üstüne çöker, karanlık bir gece gibi soğuk ve yalnız. Baş etmek zor gelir, içine gömdüğün ne varsa hortlar bir anda, hesap sorar senden, geçmişten, hatta gelecekten…
Cevapsız sorular geçidi başlar beyninde, nafile bir bekleyiş başlar kendi içinde…
Neyi ve kimi beklediğini bilmeden…
Ezilir için, cevapsız sorular içinde, acır yüreğin.
Önce kendine kızarsın bu mecalsizlik neden diye…
Sonra yeniden bir kabulleniş başlar, bilirsin ki sen yüreğinle varsın
Ve yürekteki o sevda olmadan sen kuru bir topraksın…
Gülşen ÖNCEL BOSTANCI,İZMİR,OCAK,5
Elif Eylül 2Kayıt Tarihi : 15.3.2013 15:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Arda kalan bir tutam yalnızlıktır. Yaşaması zor bir yalnızlık, paylaşılması zor bir yalnızlık…
:((
TÜM YORUMLAR (2)