Hayat statik değil dinamiktir.
Hayatı veren devamı için gerekli olanı da sağlıyor.
Bilgisayarın ekranındaki şiir sayfası hareketsiz görünüyor değil mi?
Fakat o sayfanın öylece hareketsiz durması için koskoca bir bilgisayar çalışıyor ve monitör enerji harcıyor. Bilgisayarı kapattığımızda kaydedilenler aynısıyla muhafaza ediliyor. Tekrar görmek istersek ulaşmamız mümkün. Yani bir defa vücuda gelmişse ikinci defa vücuda gelmesi zor olmuyor. Öldükten sonra da başka bir boyutta yaşamın devamı elbet mümkün.
Başka boyutu neden anlayamayız. Bunu bilsek belki biraz bakışımız netleşir. Bir örnek vermek isterim.
Masamızın üzerindeki beyaz kâğıda bir “Cin Ali” çizgi adam çizelim. Ve onunla farazi arkadaş olalım. Çizgi adamımız iki boyutlu, biz üç boyutlu (Zaman boyutunu saymıyorum) Çizgi arkadaşımız bizim Dünyamızı tanımak istedi ve bir cisim kendisine göstermemizi istedi. Biz de bir bilyeyi kâğıdın üzerine koyduk. Çizgi arkadaşımız küreyi bir nokta olarak algıladı. Çünkü geometrik olarak küre düzleme bir noktada dokunur. Daha iyi anlamak için kâğıdı jöle gibi yumuşak farz edelim. Bilyeyi biraz bastırdığımızda, çizgiden arkadaşımız daire gördüğünü söyledi, biraz daha bastırdık orta yere kadar daha büyük bir daireden söz etti, sonra küçülen daireden ve sonunda tekrar noktadan söz etti. Bilyemiz bir kutuptan öbür kutup noktasına dek jöle gibi kabul ettiğimiz kâğıt üzerinde hareket etti. Böylece tüm yüzeyi çizgi adam tarafından görüldü. Çizgi arkadaşımız önce bir nokta sonra daire sonra tekrar nokta gördü. Çizgi arkadaşımızın küre tanımı: Bir noktayla başlayan ve gittikçe büyüyen daireler ve ekvatordan sonra küçülerek bir noktada biten garip bir şekil oldu.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim