Hayat Hikâyelerinin Merhametli Yazarı: S ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Hayat Hikâyelerinin Merhametli Yazarı: Stefan Zweig

Hayatı kusurlarıyla yansıtan sırlı bir aynanın önünde durup içimize bakarken bizi en çok ne korkutur? Gördüklerimizi dillendirecek cesarete sahip olmadığımız gerçeği mi? İnsanın kendi derin uçurumundan aşağıya bakıp bazen isteyerek unuttuğu puslu geçmişiyle, ruhunun derinlerindeki kırılma anlarıyla, zehirli hatalarıyla yüzleşmesi fevkalade sancılıdır elbette ama en az o sıkıntılı karşılaşma kadar ürkütücü bir hakikat daha var. Kendini olduğu gibi anlatarak iz bırakma arzusuna karşın bunu yapamayacak olma endişesi.
Bu içgüdüsel hezeyanın sadece sanatçılara, yazarlara, kahramanlara ait olduğunu düşünmüyorum. Kendini ‘sonsuzlaştırarak’ Tanrı mertebesine ulaşma tutkusu insanın en hakiki ve anlaşılır zaaflarından birisi sanırım. Bunu gerçekleştirmenin farklı yöntemleri var. Sanatçı bunu yapabildiği ölçüde Tanrıya biraz yaklaşabildiğini hissediyor belki ama yine de kendisini olduğu gibi anlatabilmekle ilgili ‘yetersizlik’ duygusunu yenemiyor. Gerçek hayat hikâyeleri bu yüzden hep biraz eksik kalıyor, sadece sezgileri çok güçlü başka ‘Tanrı yazarlar’ o eksikliği tamamlayarak onları sonsuz kılıyor. Onlardan da fazla yok maalesef.

Ona kızamıyorsunuz...
Geçtiğimiz yüzyılın biyografi yazarlarının en iyisi bana göre hiç tartışmasız Stefan Zweig’dı. Onun unutulmaz hikâyelerini, denemelerini edebiyatla ilgilenen hemen herkes bilir ama ben onun mükemmel biyografilerine burada haksızlık edildiğini düşünüyorum, yayıncıların ihmalkârlığı yüzünden yeterince bilinmiyor çünkü.
Tuhaf bir inat, ısrar, fedakârlık ve şefkat duygusuyla hayatının önemli bir kısmını onlarca yazarın, tarihî kişiliğin hayatını anlatmaya adamış bir edebiyatçıyı neden sevdiğimi açıklayabilmek pek kolay değil, zira o yazmaktan fazlasını yapıyor. Onlarla birlikte anlaşılması güç hayatların karanlık dehlizlerinde sakince dolaşıyor. Yavaş, yavaş, ne yaptığını bilerek, temkinli, sakin ama kalp çarpıntısını unutmadan. Bazen çok iyi tanıdığı yazar huzursuzluğunun sebeplerini anlamaya çalışıyor, bazen de insani kusurlarını, edebî zaaflarını ve korkunç özelliklerini hiç tereddüt etmeden gösteriveriyor. Ve siz sevdiğiniz yazarları acımasızca hırpaladığı için ona kızamıyorsunuz. Onları yaratıcılığın kutsallığına yaraşır zarif bir üslup ve içtenlikle mesafesini hiç kaybetmeden anlatabildiği için daha ziyade minnet duyuyorsunuz.

Başkalarının acısını anlamak...
Hayat hikâyesi yazanlarla ilgili arkadaşımın kinayeli bir cümlesi var. “Af edersiniz, siz orada mıydınız” diye sorar en küstah tonuyla. Zweig gerçekten orada, tam da hayat hikâyelerinin orta yerinde durur. O, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Balzac’ı, Stendhal’i, Dickens’ı, Nietzsche’yi, Freud’u, Marie Antoinette’i, Macellan’ı ve diğerlerini anlatırken kim olduğunu unutup yazdığı kişinin kaderi oluyor. Onun biyografilerini eşsiz kılan özelliklerden birisi de bu galiba. Yazarların kahramanlarını yaratma sürecinde sahip oldukları empati yeteneğine ve güçlü bir sezgiye sahip olması pek şaşırtıcı değil elbette. O iyi bir yazar ama başkalarının acılarını, umutlarını, çaresizliklerini böylesine içerden hissedebilmesini sağlayan, bencil yazarların pek aşina olmadığı sağlam bir özelliğe sahipti bence o; kibirden arınmış çok geniş bir merhamet duygusu.
İşte o duyguyla, sizi önce bir ressam titizliğiyle çizdiği portrenin gerçek olduğuna inandırıyor sonra o renkli hayatın içinde usulca dolaşmaya devam ediyor. Tolstoy’un bildiğimiz dünyanın ötesinde başka dünyalar yaratmadığı tesbitinden sonra onu bir roman kahramanı gibi tasvir ediyor: “O ilkçağ ozanlarının, mezmur şairlerinin ve tarihçilerinin efsanelerini anlattığı gibi anlatır, insanlar arasında henüz sabırsızlığın kol gezmediği, doğanın varlıklarından henüz ayrılmadığı, insanların icat ettiği bir sınıf düzeninin kibirle insanı hayvandan, bitkiyi henüz taştan ayırmadığı ve şairin en küçükten en güçlü şeye kadar aynı saygıyı ve yüceliği gösterdiği dönemlerde olduğu gibi anlatır.”

Balzac’ın aristokrasi saplantısı...
Ne zaman onun biyografilerini hatırlamak için kitaplarını karıştırsam birden işi, gücü, hayatı, derdi, sevmeyi, nefes almayı, mutluluğu, zamanı, kendimi, bildiğim her şeyi unutup onun ‘gerçek kahramanlarıyla’ baş başa kalmak istiyorum. Sonra da hemen ilk bulduğum boş sayfaya önlenemez bir anlatma ve anlama dürtüsüyle yazmak.. Böyle hissetmem de onun zengin dilinin de etkisi vardır kuşkusuz ama sebep tam o değil. Eğer ‘yazı sanatının’ insan hayatındaki karşılığından bahsedeceksek bunu yaşadığımız çağda hâlâ Zweig’dan daha yoğun, şiirsel ve gerçekçi tarif edebilecek çok az yazar vardır her halde.
Türkiye’de vaktiyle ‘Dünya Fikir Mimarları’ başlığıyla yayımlanan üç ciltlik biyografilerinin dışında yoğun bir emek harcayarak yazdığı Balzac’ın hayat hikâyesini okuyunca onun bu konudaki ustalığını bilmeme rağmen şaşırmıştım. Okuduklarım bana Balzac’ın romanlarından daha cazip gelmişti doğrusu. Başımı döndüren, sadece bir edebiyatçının başka bir yazarı yüzlerce sayfada heyecanla anlatacak kadar mütevazı olması değildi, onu muhtemelen yazarın kendisinden daha iyi tanıması beni ürpertmişti. Zweig’ı hakkında kitap yazdığı kişilerin yaşadığı çağı, toplumu, kültürel ve tarihsel gerçekleri çok iyi araştırmasından ziyade psikolojik tahlillerinin derinliği ve dürüstlüğü yüzünden sevdim ben. Bu özel kitabın bir yerinde ondan şöyle bahsediyor: “Ne kadar çocukça ve gülünç olduğunun bilincinde de olsa, Balzac en kötü eğilimini, züppeliğini bastırmayı hiçbir zaman becerememiştir. Kendi yüzyılının en büyük eserini yaratmış ve Beethoven’ınki gibi bir özgürlükle prenslerin ve kralların bile yanından geçip gidebilecek olan bu adam, grotesk bir aristokrasi saplantısından mustariptir. Düşeslerin her birinden gelebilecek olan bir mektup, onun için Goethe’nin övgüsünden daha önemlidir. Hizmetkârları, arabaları ve başyapıtlarla dolu bir resim galerisinde olan şatolarda yaşamak, onun için belki kendi ölümsüzlüğüne bile yeğdir”.
İçinde biraz küçümseme de barındıran bu cümleleri okuyunca haliyle biraz hayal kırıklığı yaşayan okuru birkaç sayfa sonra adaletin ve vicdanın bilincine davet ediyor Zweig ve onun yazdığı hayat hikâyelerine bu sebeple hayranım: “Çağdaşlarının deli gözüyle baktığı bu insan, gerçekte döneminin en disiplinli sanat dehasıydı; ölçüsüz savurgan olarak alay edilen bu adam, bir çilekeşin dayanıklılığına sahip bir münzevi, modern edebiyatın en muhteşem işçisidir... Gerçek hayat hikâyesini çağdaşlarından hiçbiri yazamamış, onun yerine bunu eserleri yapmıştır.”

Kimse Zweig’ı onun gibi yazamayacak!
Meselenin trajik yanı şu ki, kimse Zweig’ın biyografisini onun başkalarını yazdığı gibi böylesine aşkla yazmayacak. Halbuki kendi hayat hikâyesi de bir başka yazar tarafından edebî bir bakışla ve incelikle anlatılmayı fazlasıyla hak ediyor.
Resmî tarihe göre o Hitler’in dünyayı tehdit eden baskısı yüzünden umutsuzluğa yenik düşüp karısı Charlotte’la birlikte 61 yaşında intihar etmişti. Hayat hikâyelerini, yaşadıklarını sonsuz bir hevesle anlatan kırılgan bir yazarın karamsarlığa kapılması doğal ama nedense ben de Kleist için yazdıklarının onun sonu için de geçerli olduğunu düşünmeye yatkınım: “Goethe gibi güçlü ve hayatın efendisi olan kişilerin yanında bazen ölmeyi beceren ve ölümden, zamanı aşan bir şiir yaratan biri de bulunmalıdır.”
Benimki basit bir soru, yanılıyor olabilirim ama eğer başka yazarların gerçek hayat hikâyeleri yerine kendi hayallerini yazsaydı erkenden kaçmaktan vazgeçer miydi acaba? Ama o zaman da ‘kaderine yenik düşen ustalar’ hakkında yazdığı ölümsüz biyografileri okuyamayacaktık. Cevabı olmayan zor bir soruyla bırakıp gitti bizi. Şimdi hakkı yenmiş Macellan’ı anlattığı kitaba bakıyorum, onun için şöyle demiş: “İnsanlığın büyük kahramanlıklarında hep inanılmaz bir şeyler vardır, çünkü ortalama dünyevi ölçülerin çok üzerindedirler; ama insanlık kendine olan inancını onların inanılmaz başarıları sayesinde geri kazanır.”
Ben onun gibi mesafeli olmayı beceremiyorum. Son sayfayı kapatırken gözlerim yanıyor. Bu ânı ağaçlara, taşlara, yeryüzüne onun için de bir çentik atmak için kaydedersem belki bizi duyar diye olduğu gibi yazıveriyorum işte...

A. Esra Yalazan
Kayıt Tarihi : 5.3.2016 11:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

A. Esra Yalazan