Turuncuymuş gibi Saman yolu, geçiyorum adını bilmediğim caddelerden. Evimin ılık ve sessiz koridorları gibi benimsiyorum Arnavut kaldırımlarını bir başıma türküleri özlerken. Kurşuni rengini seviyorum dalgaların ve derken çocuk gibi gelip geçiyor zaman bazı parmaklıkların ardından içinde üşenip de yazmadığım satır satır şiirlerle.
Ailemin içimi ısıtan kağıttan gemileri ve çok sevgili ağabeyimin ruhundan içime eriyen ezgileri ve dostlarımın rengarenk sevda çiçekleri... Eflatun, lila, mor gibi düşlerim salınırken salıncaklarda rüzgara sarılıveriyorum hasretim buram buram...
Etrafımı saran sevgi selinin içersinde huzuru yudumlarken hızına yetişemiyorum dışarıda akıp giden kalabalığın ve ben de onlarla beraber koşturmaya başlıyorum öğrenerek, öğretmek uğruna; ellerle bir olup iki elden daha çok ses çıkartmak için.
Kanatlarında hayatın sırtına binmişim devasal bir kuşun. Sımsıkı yapışmış tüylerine bir güneşten bir diğer Aya süzülüp, yüreğimi ağzıma getirip, yaşantılar öğütüyorum; öğütleniyorum.
Bilmediğim dünyalar kadar çok dünyanın içersinde, sarıymış gibi güller dışarıdan gelen akardiyon sesinde hayatı seviyorum, biraz çay, biraz simit yapıyorum...
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,