Hayat Çelişkiler Coğrafyası

Selahattin Yetgin
1613

ŞİİR


33

TAKİPÇİ

Hayat Çelişkiler Coğrafyası

Yaşam her gün zorlayan bir çelişki yumağı. Zorluklar büyüdükçe yaşama direncimiz bazılarına göre azalıyor, bazılarına göre de bu zorluk farklı bir hırs oluyor kişilere. Ama özünde, insan olarak, toplum olarak, aile veya birey olarak gerçekten çok zorlu bir dönemden geçiyoruz ve bu zorluklar kalabalıklaştıkça içinden daha çıkılamaz bir hal alıyor.

Yaşamak adına boynumuza geçirilen o dikenli yaftanın boyunduruğundan ruhumuzu kurtarabilmek için kendimize çeşitli alternatifler, cambazlıklar üreterek ve her gün farklı handikaplardan geçerek bize biçilen ömrü tamamlamaya çalışıyoruz, tabi ki bunu yapabilecek gücümüz ve şansımız varsa.

Her gün yeni bir umutla başlar diyorlar. Deyim olarak yerinde ve anlamlı bir söz olabilmesi için bunun yaşamla birleşmesi ve bu birleşmeden yeni yeni umutlar türemesi gerek.

Bankaların egemenliğini hızla ilan ettiği bu çelişkiler coğrafyasında insanlar her gün o hüzün kovanına dalarak paylarına düşenleri alıyorlar ve sonrasını düşünmeden üç beş günlük, aylık dilimlere böldüğü umutları tatlandırmaya çalışıyorlar.
Peki ya sonrası! ! !

Sonrası çok boyutlu bir film sanki belki de muamma.

Öyle bir muamma ki, tüm hesaplarınız artık tutmamaya başlıyor. Nereye ne koyacağınızı, nereye ne ödeyeceğinizi, nerede ne harcayacağınızı ve hangi harcamanın karşılığını vereceğinizi bilemez bir hale düşüveriyorsunuz.

Adınıza çıkarılan yeni kartlar, ek hesap aldatıları, bankanın kendini garantiye alma konusundaki imza serüvenleri bir müddet sonra çaresizliğinize derin bir girdap olarak sahne oluyor ve ister istemez bu garip denklemin içerisinde yittiğinizin farkına varıyorsunuz.

Hepinizin yolu düşmüştür banka şubelerine. Bir zamanlar yatırım hesapları, dövizler, hisse senetleri ile nafakasını çıkaran bankalar ne yazık ki işlev değişimine uğrayarak bu dönemde kredi borçları ve kredi kartı ödemeleri ile haşır neşir durumda. Gün içinde üç beş elektrik, su, telefon faturası alırsa da bu onlar için çerez haline gelmiş anlayacağınız.

Peki, bu yangın alanından, bu fırsatlar panayırından kaçışınız var mı! !

Sanmıyorum. Var ise de bu belirli bir müddet sonra aynı kapanın sizi yakalamayacağına kefil bir düşünce değil.

Defalarca ödediğiniz limitler, peşpeşe gelen yeni ödemelerle katlanmış halde sinirlerinizi ve ruh halinizi bozmakta direndikçe siz de bunlarla mücadele azmi ve gücü buluyorsunuz bir şekilde. Varınızı yoğunuzu satıyor, ‘ne pahasına olursa olsun bu dertten kurtulmalıyım’ edasıyla vuruyorsunuz, kırıyorsunuz ve ‘Son pişmanlık fayda etmez’ tesellileriyle kendinizi pekiştiriyor ve yaşamak arenasında epey geliştiriyorsunuz.
Ne kadar mücadele edebilirsiniz ki! ! .

Delik kocaman olunca ne dikiş tutuyor, ne yama.

Varlıklarınızda, değerlerinizde ve kişilik karakterlerinizde uğradığınız hasarlar, uğrunda harcadığınız çabalar bile bir anlamda boş kalıyor. Gittiğiniz her yerde pos cihazlarına uzattığınız kartlar, yediğiniz, içtiğiniz ve dolaştığınız mekânlarda size büyük bir güven veren o kartlar bir anlamda sonunuz oluveriyor.

Yaşam kaliteniz, kişilik artılarınız ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar dirençli davranırsanız davranın eninde sonunda o kocaman ağızlı çarkın içerisine düşmeyeceğinizi, o dişlilerin arasında yitip gitmeyeceğinizin hiçbir garantisi yok.

Tüm bu sıkıntıları yaşamış insanlardan biri olarak bu örnekleri çoğaltmam mümkün.

Daha düne kadar herkesin ev telefonu var iken bu aralar telefonunu sadece internet için bulunduranlar kalmaya başladı, onlar da farklı tercihlere yönelerek birer birer ev telefonlarından kurtulmaya başladılar.
Öyle ya 5 kişilik ailenin tamamında cep telefonu var ve bizler o nostalji ahizesini artık kaldırmamaya başladık. Uzaktaki anamız babamız veya cep no’muzu bilmeyen bir tanıdığımız arayacak diye ayda 30 TL ‘yi buraya bağlamanın mantığı yok görünüyordu ve öyle de yaparak o dostumuzdan hüzünlü bir şekilde ayrıldık.

Cep telefonları ise ayrı bir dram. Onu taşıyan da, taşımayan da bana kalırsa pişman. Her istediğimiz kişiye anında ulaşabilme şansımız olmasına karşın, aylık bağlandığımız haraç mezarlığına ağır ağır gömüldüğümüz yine farkında değiliz.

Kendimizde, eşimizde, kızımızda ve oğlumuzda olması yetmedi, yaşlı anamıza da, babamıza da orijinal bir cep teli alarak, onlara yeni hatlar takarak ve kontörlerle takviyeleyerek bu kapanın bir an önce kapanması için inanılmaz bir çaba gösteriyoruz.

Yalanlardan kendine kule yapan insanlar, başkasının malının üzerine oturarak, ‘Bu işe soyunduğumda sadece ideallerim vardı. Ekibimle bir sevdaya inandık ve yürüdük. Bünyemizdeki bütün arkadaşlar bu işe sevdalı’ diyerek herkesin gözünün içine baka baka yalan söyleyen ve o yalan ırmağında boğulduğunu bile hissetmeyen zavallı insan(cık) lar! ! !

Yıldönümü kutlamalarıyla güya gövde gösterisi yapan, düne kadar içecek tütünü, yiyecek lokması olmayan ve ona buna soytarılık yapan, ardındaki pisliğini temizlemekten aciz ucubeler, birbirinin kuyusunu kazan, oradan buradan eleman ayartması yapan, ‘güçlü bir kadro’ hedefi ile kendi meslektaşlarına ihanet salyaları düşüren bu insanların da günü bitecek elbet! .

O gün geldiğinde, yani hesap günü geldiğinde herkes hangi yolun doğru, hangisinin yanlış olduğunu bilecek ve sahte avuntularla geçen ömrünün ne kadar boş, amaçsız kapandığının ayırdımına varacaklar. Namusuyla çalışan, ona buna çamur atmadan ekmeğinin peşinde olan, gerektiğinde maaşını bile alamayan idealistler ise gururla bulundukları yerden yine hayata gülümseyecekler.

Neresinden tutarsak tutalım tükenen insanlığımız, yıpranan ömrümüz, çelişkilerle harman olan ömrümüz belki de en sona bıraktığımız ‘Eyvahhh’ sözümüz.

Tüm bunlardan sonra tekrar özümüze mi dönsek! Diye düşünmeden edemiyor insan. Atalarımız gibi köylerde, kasabalarda yaşayıp, avluya da 1-2 eşek bağlayıp yaşamak belki de mutlulukların en mükemmeli olsa gerek. Gömlek, yağ, don, pazen, incik, boncuk, şeker ile değiştirilen ürettiklerimiz,gaz lambalarının altında yapılan dost sohbetlerimiz, eksilen selamlarımızı bu değerlerle yükseltmemiz, arpa, buğday, yulaf, kavun, karpuz, ayçiçeği ekerek gelecek yıla yapılan hazırlık telaşlarımız, toprakla yapılan aşk, doğaya duyulan sevda ve tertemiz havayı ciğerlerimize çekerek yaşamla yaptığımız o devasa ayin! ..

Bütün bunları yapabilmek için hala şansımız var iken, bütün bunları yapabilmek için düşüncelerimiz taze iken nelerden feragat ederek bu emelimize ulaşabileceğimizi dilim döndüğünce yukarıda belirtmeye, dile getirmeye çalıştım.

Çok fazla şey değil. İnsanlık için fazla ekstra olmayan, ancak yaşamak için galiba fazla olmaya başlayan o çelişkili değerlere sarıldıkça sözünü ettiğim hayatı yaşamaktan er geç vaz geçeceğinizi garanti edebilirim.

Yaşamak için şartlar ne olursa olsun, dediğim gibi çok geç değil. Yürekten istemek ve kararlı olmak Robinson misali bu yaşam adalarında kendimize bir yer bulmak hala mümkün…

Sevgi ve yaşam aşkıyla mutluluğunuz yüreğinizden eksik olmasın dilerim…

Selahattin Yetgin
Kayıt Tarihi : 28.4.2017 12:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Selahattin Yetgin