Bilinmeze giden bir yolculuktu hayat,
Canımı yakan her tavrı ve hareketiyle.
Zor olan neydi bilmiyordum,
Kolayı gören ender insanlara gıptayla bakarken,
Umutsuzca martıları besliyordum aldığım simitle.
Bir vapur seyahati ile Kadıköy’den ayrılırken,
Sadece düşüncelere dalıyordum puslu İstanbul akşamlarında.
Boğaz köprüsünün ender güzelliğini seyrediyordum.
Özlemle dolu her ayrılık gününü,
Hayatın ince çizgisinde çocukluğumdan kalma oyuncaklarımla yaşıyordum.
Her aldığım nefesi ciğerlerime çekerken,
Adını sanını bilmediğim maviliğin derinine bakıyor,
Sevmeye erken, sevilmeye geç kaldığımı düşünüyordum.
Her çektiğim kibrit çöpünün boyu,
Beni hayal kırıklığına uğratan düşlerimi anlatıyordu.
Aslında kaybetmeye mahkûm hayatlardan birini sürüyordum.
İstanbul’u bir yandan seyrederken bir yandan yaşıyordum…
İtinayla düzenlenen bu kavramlar kargaşasının içinde;
Denizdeki dalgalara yorgun düşen bir gemiyi oynuyordum.
Her bir dalga beni uzak diyarlara götürüyordu.
Karamsar bir bulut topluluğuyla oradan oraya savruluyordum.
Sonra birden geriye dönüp bakıyor,
Tüm sevdiklerimin birer birer benden ayrıldığını görüyordum.
Adımımı attığım her basamak çatırtı sesleriyle karşılıyordu beni,
Bir sonraki adımı düşünmek imkânsız oluyordu.
Şarap kadehindeki kırmızılık kayıplarımı anlatıyordu.
Verdiğim sözleri sırf bu yüzden tutamaz oluyordum.
Yağan yağmur damlaları suçsuzdu!
Sadece kopup düşüyorlardı diğerlerinden, gözyaşlarım misali…
Ben ağlıyordum, hayat gülüyordu.
Sanki benle dalga geçiyor,
Umutlarımı, düşüncelerimi hiçe sayıyordu.
Ukala tavrı eşliğinde kusuyordu kinini tüm hızıyla
Nasıl karşılık vereceğimi bilemez oluyor, sadece düşünüyordum.
Her şey üst üste geliyor, bir derdi çözmeden yeni bir tane daha oluşuyordu.
Hatıraları düşünüyor, resimlere bakarak iç çekiyordum
Oysaki ne kadar masum ve güzeldi çocukça yaşamak hayatı.
Şirin bir kıyafet ve minik patikleri ile paytak paytak yürürken,
Aslında kaybetme serüvenimiz çocukken başlıyordu.
Çalan hüzünlü ezgiler eşliğinde öğreniyorduk bunu yaşadıkça, yaşlandıkça
Bir yağmur damlası çarpınca pencereye anlıyorduk her şeyin faniliğini.
Çünkü ölüm sarıyordu bedenimizi.
Bilinmeze giden bir yolculuktu hayat…
Ve bu yolculukta biz hep kaybedeni oynuyorduk..!
Kayıt Tarihi : 7.12.2011 14:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!