Hayat, çoktan seçmeli çözümlerin olduğu bir imkân ve imtiyazlar bütününü sunan zaman parçası olursa, ömür sorunsuz idame edilir. İçinde “acaba! ” ları olmayan yaşam, her kalkışın her silkinişin bir neşe ve sevinçle sonlanacağına alamet yeni bir başlangıç olur ki, böyle bir yaşam tarzına çoğunluk sahip değilse ortada gasp, haksızlık ve zulüm vardır demektir.
Sadece kişi ve kimselerin huzur ve refahta olması, sorunsuz hayat sürmesi; Zelzelelerin, sel baskınlarının, toprak kaymasının, kış kar ve fırtınaların ve kavurucu sıcakların olduğu bir dünyada mutlu azınlığın saltanat sürdüğü anlamına gelir. Hem de ezilenlerin hakkı gasp edilenlerin, iradesi lağvedilenlerin, sömürülenlerin, zulme reva görülenlerin çektiklerine duyarsız kalınır. Ki, çaresizliğinden, ölmemek için bir dilim ekmek çalanların aşağılanıp itilip kakıldığı ancak diğer yandan modern ve çağdaş yöntemlerle envaiçeşit metotlarla, kılıfına uydurarak devleti ve milleti soyanların göz göre göre, şerefyap ve onura edilmesi, akıl ve irade sahiplerini düşündürür, üzer adeta kahreder.
Fırsat eşitliğinin imtiyazlı taraflara peşkeş çekildiği, kayırmacılığın hüküm sürdüğü, rekabetin korunmadığı, haklının ve hak edenin kollanmadığı, ihtilalci cürümlerin hoş görüldüğü, suçluların Salı verildiği çevre ve ortamlar., Hakkı bilip tavsiye edenler için bir imtihan vesilesi olduğu kadar, vicdanların ezilip yara alarak kanadığı, sızladığı ve Yaratana sığınmaktan başka çaresinin olmadığı, insanın içini karartıp daraltan talihsiz zamanlardır.
Şartları varlık ve dirlik sahipleri tarafından belirlenen yaşam şekli, üzerine hayallerin veya hakikatin biçtiği gömleği giyemez, dar gelir. Akıl, ruhtaki verimsizliği ve hoşnutsuzluğu sezdiğinde mantıksal cevaplar bulmaya çalışır ki, neticede mevcut duruma bakarak tatmin olsun. Bunu yapamayan, başaramayan yeti işte o an meçhulden ve sır’dan acabalarına denk düşecek manevi ışık ve nur arayışına girer. Hemen her şeyi sorgular. Düzenli veya düzensiz, sıralı veya sırasız bir sorgulamadır. Ben o veya onlar, ne neden veya niçin ve saire şeklinde sürer gider ki, bütün bu girdabın başlamasına asıl neden, çarpık gelişme, haksız tutum ve davranışlar ve adil olmayan uygulamaların bazı mahfiller tarafından korunup kollanarak yürütülüp yaşatılmasıdır.
Hâkim olan akıl, bireydeki duygusal gelişmenin ve maddi imkânların yolunu keser ve yaşama hakkını sınırlar, kurallar koyar, benimsediği şartlara zorlar. Zevk ve sefa tiryakilerinin terkine maruz kalmayan imkân vesileleri, güçsüzler için erişilemeyecek olanaklardır. İtelenip ötelenen kitleler, irade ile buluştuğu her noktada ve bilinçlendiği her safhada, dirildikçe kin ve intikam doğurur. Terör ve anarşi olur.
Çağın ve medeni imkânların vermiş olduğu zenginlikten, refahtan bilim ve tekniğin nimetlerinden, huzur ve saadetten mahrum ve yoksun kalır ki, biraz inancı olanlar zihnini kaderci bir tutumla muhasaraya alarak bir ümitle sürdürmeye çalışırken, başıboş gelişen beyinler önlerine ne gelirse hakaret edip saldırmaktan geri durmaz ve arlanmazlar. Benliğini ve nedenleri sorgularken, yaratılışı irdelerken, acabaların eteklerine tutuşarak cevap aradıkları zihinsel boşluklara düşer orada bocalar, saçmalar ve kendi gerçeklerine ayan beyan küfrederler.
Aşk nedir?
Kişiye münhasır cevap ve yorumların pervasızca dizilebileceği bir kavram değimlidir? Kalbi kavli sorumsuzluklarla atan, edebi bir yerlerden yamalı, terbiyesi yarım yamalak, nerde kelepir fırsat görmüşse sırtında asalak olmayı en harbi uyanıklık sayan izan ve anlayış, tanrının cinsiyetine sulanan, inanç ve kabullerin, kutsalların aleyhinde pervasız sözler eden (sözüm ona) insanlar ona ancak orgazm anı derler. Bunlar veya bu anlayış olmalı! Bir saatte bir metre kareye düşen yağmuru bile sorgularlar. Depremlere isyan ile Yaratıcıya ve onun tebliğ silsilesi olan peygamberlere bile ileri geri, isyankâr, inkârcı hakaretamiz sözler ederler.
Aşk, sanat, edebiyat ve siyaset bumudur yoksa insanın idrak ettiği veya edebildiği kadar kavramış olduğu güzelliklere, tatlılığa, meşru olan tada, sanatkâra yaratılışa yaratandan ötürü duyulan hayranlık ve bu düzeydeki samimiyet ve dürüstlük müdür? Kim kendi gibi olmayanı kendine benzetmeye çalışıyor ve kendinden olmayanlara hesapsız hakaret etme hakkını kendinde görüyorsa ona yazıklar olsun. Kendisine ve kendisinin veya başkalarının kutsalına saygısız, sorumluluk hissetmeyen tanrı tanımaz düşünce, tecavüzkâr aforizmaları inkâr ve küfrettiği ettiği insanlığın beyninde edepsizlikle sulandırıp yeşertmeye çalışır.
Hayat bu(ysa? ..) ..,
İnancı ve ırkı ne olursa olsun, insanlığa hakaret edenleri telin ederim. Ve yine ırkı, milliyeti, meşrebi, dini ve mezhebi her ne olursa olsun hakkı tutanları saygı ile selamlıyorum..,
06.11.2006
Mehmet Sani ÖzelKayıt Tarihi : 6.11.2006 09:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yazarı tarafından yorumlamam istenilen bir şiire atfen esinlenmedir. Hayat bu(ysa? ..) .., İnancı ve ırkı ne olursa olsun, insanlığa hakaret edenleri telin ederim. Ve yine ırkı, milliyeti, meşrebi, dini ve mezhebi her ne olursa olsun hakkı tutanları saygı ile selamlıyorum..,
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!